Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '18

 
Kategori
Dilbilim
 

Etimolojik Harikalar-1

Etimolojik Harikalar-1
 

   Kendimi bildim bileli etimolojiye yani kelimelerin kökenleri konusuna ilgim olmuştur. Tatilde olduğum dönemlerde bu ilgim daha bir depreşti. Açıkçası kelimelerin gücü yadsınamaz bir gerçek. Hele ki Farsça ve Arapça gibi yabancı dillerden gelmiş sıradan gibi görünen bazı kelimelerin kökenlerine baktığınızda apışıp kalmamak mümkün değil.

   Bir öğretmen olarak içinde bulunduğum yaz aylarından dolayı “tatil” ilk dikkatimi çeken kelime oldu. Ne de olsa tatildeyim ya merak işte. “Tatil” sözünü duyunca her insan gibi ben de mutlu olurdum Arapça olan tatil sözcüğünün “atıl” dan geldiğini öğrenene kadar. Bir de “atalet”in aynı kökten türemesini öğrenince tatile olan bakışım değişti birden. Anlayacağınız tatilin içinde "atıl" var, "atalet" var. Tüm bu kelimeler Arapçada "hareketsiz, başıboş" anlamındaki "atala" fiilinden gelmiş. "Tatil" de haliyle "salma", "başıboş bırakma", "ihmal etme” gibi anlamlar barındırıyor. Vay başıma gelenler demekten alıkoyamadım kendimi doğrusu.

          Yine tatilde olmamın verdiği rehavetle “serbest” kelimesi takıldı aklıma. Oldukça serbestim o sıralar tabi. “Ser” baş demek Farsçada, biliyorum. Yanındaki “best” ise bağlı demekmiş, öğrendim. İyi de başı bağlı olunca nasıl serbest olur ki insan? Hemen araştırmaya daldım. Meğer Osmanlı'nın şahane dönemlerinde nizamı sağlamak için geceleri şehirlerin kapıları belli saatten sonra kapatılır, bir emniyet tedbiri olarak giriş - çıkışa sabaha kadar izin verilmezmiş. Ancak evli kişiler bu yasaktan müstesna imiş. Kapıya gelen yolcuya nöbetçi sorarmış: “Serbest misin, serazad mı?” (Farsça ser-best: başı bağlı, evli / ser-azad: başı boş, bekar) Evli kişi olmak belli bir düzen kurmak, sorumluluklarını bilmek demekmiş. Bu nedenle bu kişiler kamu düzenine muhtemel tehdit olarak görülmezlermiş ve “ser best” olanların geçişleri “serbest” kabul edilirmiş. Ne diyelim darısı başımıza.

        Bu arada “darısı başına” takılmasın mı aklıma. Doğru ya, ne ola ki acaba? Eskiden düğünlerdeki altın, para takmak yerine evlenenlerin başına buğday, darı serperlermiş. Bir nevi kansız kurban gibi. Bolluk, bereket için yapılan bu ritüelin de en yaygın olanı darıymış. Eh ne diyelim, günümüzde darı olmasa da evlenmek isteyenlerin “darısı başına”.

        Herkesin aklı nerede, desem birçoğumuz cüzdanında cevabını verir. Kimlik, kart ve özellikle gıcır gıcır paraları taşımak için kullandığımız cüzdanın kökeni de hayli şaşırtıcı. Evvela cüz nedir derseniz hemen akla Kur’an gelir. Kur’an’daki her bir parçaya cüz denir, genel ifadeyle ise cüz parça, birim anlamlarında kullanılır. “dan” Farsça bir ek Türkçedeki “-lık” eki gibi. Farsça “kap, muhafaza” anlamı veren bir ek olan ve bizdeki “-lık” ekinin yerini tutan ‘-dan’ eki çeşitli şekillerde dilimize girmiş. ‘cüzdan’ kelimesi eskiden Kur’an cüzlerini taşımak için kullanılan bir muhafaza iken nasıl oldu da paranın içinde saklandığı bir kaba dönüşmüş anlamak zor.

        Farsça olan dört dörtlük bir kelimede sıra: “Çahar”. “Çahar” dört demek. Türkçeye daha çok “çar” diye geçen bu kelimeyle ilgili çok örnek mevcut. Mesela “çarşamba” dördüncü gün için kullanılır. Yine dört köşeden oluştuğu için “çarşı”, dört direk üzere kurulduğu için “çardak”, “çahar yek” yani dörtte biri anlamına gelen “çeyrek”, dört köşesi olduğu için “çarmıh” kelimeleri birkaç müstesna örnek için yeterli sanırım.

        Ve son olarak “nankör” kelimesi. Farsça “nan” ekmek ile “gur” görmeyen anlamlarına gelen iki kelimeden oluşan nankör ekmeği görmemek demek. Yani yediği ekmeği tanımayan demek. Nasıl bir incelik saklı aslında. Şimdilerde daha çok iyilik bilmez anlamında ve alelade kullanılsa da nankör olmamak lazım kanımca.
 

....................

 
Toplam blog
: 26
: 436
Kayıt tarihi
: 20.06.17
 
 

#edebiyat #yazar #kitap #öğretmen #baba #etimoloji #biyografi #şiir #öykü #yaşanmışlık ..