Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ağustos '11

 
Kategori
Siyaset
 

Etnik ırkçılığın çözüm takıntısı ve köktenciliği

Etnik ırkçılığın çözüm takıntısı ve köktenciliği
 

Bir tehdidtkârdan "çözüm" direktifleri


Etnik ırkçılık, köken aldığı kapalı toplum yapısından dolayı “Yen veya öl!” mantığına sahiptir. Etnik ırkçılık, hayatları kendi kapalı aşiret/kabile problemleri içinde geçen, yabancıya misafir saygısı göstermekte kusur etmezken, kendini mümkün mertebe kapalı tutan, kendi kuralları dışında kalan kuralları kesin şekilde reddeden ve kendi yaşantısını da kendi fiziksel şartlarını emniyete almak asgari ihtiyacına göre somutça belirleyen bir toplum yapısından türer. 

Bir etnik ırkçı için hayat ancak onun dünya kabulüne göre vardır. “Vergi vermeyeceğiz!” diye devletimize kafa tutan etnik ırkçıların dedeleri de aynı mantığı sürdürerek kendilerini devletten ayırabileceklerini sanarak aynen bugünkü gibi dış güçlere yanaşmış ve oradan aldıkları güçle dedelerimize ihanet etmiş, canlarına kıymışlardı. Kurtuluş Savaşı’ndaki etnikçi Kürt isyanlarının sebebi, kapalı toplum yapısının, kendini aşan soyut kurallara uymak istememesidir.  

Bir ulusal devlet bir kere meşru bir mücadeleyle kuruldu mu artık onun meşruiyeti, kuruluş ilkeleri ve varlığı tartışılamaz. Bir ulusal devletin bütün unsurları o ulusal devletin egemenlik sembollerine saygı duymak zorundadır. Buna mukabil egemenlik bireysel hakların teminat altına alınması kaydıyla kullanılmalıdır. Egemenlik hem bir toprak üzerinde yaşayan ulusun tartışılmaz belirleyiciliği hem de o ulusun bütün fertlerinin hem dış hem de iç güç odaklarından kesin ve net şekilde korunacağının teminatı anlamına gelir. 

Bundan dolayı gayet meşru bir savaş sonucunda kendi bayrağını, dilini ve sembollerini bu topraklarda bir kere daha egemen kılan Türk Milleti’nin egemenliği, onun ulus, devlet ve dost/düşman algılarının ve kabullerinin birinci ve tartışılmaz olduğu anlamına gelir. 

İstiklâl Harbi’miz, Türk vatanının işgaline karşı Türk Milleti’nin geliştirdiği bir “çözümdü”. Bir problemin neden problem olduğu ve nasıl çözümlenmesi gerektiğine dair genel geçer ve taraflardan bağımsız bir “çözüm” kategorisi yoktur. Türkiye’de etnik ırkçıların ve vatansız okumuşların Türk insanının bilincini bulandırmakta kullandıkları çatal dillilik işte bu, “herkes için geçerli çözüm” safsatasıdır. 

Bir çatışma ortamında herkes ancak ve yalnız kendi çözümünü savunur. Çatışma zaten problem ve çözüm algılarının farklılığının, tartışma sınırlarında halledilememesi, bu konuda tarafların ortak bir yargıya varamayacaklarına dair kesin bir durumun varlığı sebebiyle ortaya çıkar. Savaş, sözle ve fikirlerle çözülemeyen tartışmaların nihai çözüm aracıdır. 

Türkiye’de en büyük alçaklık, ırkçı ve katil bir terör örgütünün bir etnik hak savunusu olduğuna dair yalanın kamuoyuna kabul ettirilmeye çalışılmasıdır. Bu durumda Kürt adı kendiliğinden terör, ayrılıkçılık, ihanet ve şiddetle özdeşleştirilmeye başlanacaktır. Etnik ırkçıların Türkiye’yi götürmek istedikleri nokta budur. 

Demokrasi çözümlerin barışçıl şekilde sağlandığı ve fakat çoğunluğun hukuka dayalı, barışçıl egemenliğinin mutlak olduğu bir yönetim biçimidir. Demokrasi her talebin bir “hak” sayılmasını garanti etmediği gibi her talebin mutlaka karşılanması gerektiğini de söylemez. Bu konuda kararı verecek olan, demokrasi aygıtını kuran ve işleten ulusal çoğunluktur. Ayrıca taleplerin meşruiyet testi yapılmaksızın tartışılması da söz konusu değildir. Taleplerin meşruiyet testi, meşru egemenliğe karşı olup olmamak, meşru egemenliğin koruduğu bireysel hakları çiğneyip çiğnenememek ölçüleriyle yapılır. 

Demek ki bir sorun çıktığında sorunun ne olduğuna dair belirleyici taraf egemen ulustur. Sorunu belirlemek hakkını elinde bulunduran ulus, sorunun çözümünde de tek yetkili mercidir. Sorun ve çözüm algılarında uluslar başkalarına veya düşmanlarına göre değil, kendi akıl ve hukuk ölçülerine göre hareket ederler. Dolayısıyla bir ulusa kabul etmediği bir sonucu “çözüm” diye sunmak ona açıkça savaş ilan etmektir. İstiklâl Harbi’nde Yunan kuvvetlerini destekleyen etnikçi Kürt aşiretleri de işgal güçlerinin Sevr seçeneğini bize “çözüm” diye dayatmaya kalkmışlardı. 

Bundan dolayı bu ülkenin kurucusu ve egemeni Türk Milleti, Kürt kökenli yurttaşlarını okulda, işte, alışverişte ve komşulukta kendisi için bir sorun olarak görmemiştir, görmemektedir. Bu açıdan etnik ırkçıların sürekli telaffuz ettiği “Kürt sorunu” , Türk Milleti için yoktur. Şehit cenazelerinin en yürek yakanlarında bile Kürt kökenli yurttaşlarımıza yönelik en ufak bir nefret sergilenmemesi de bunun delilidir. Türk Milleti ısrarla “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır!” sloganını haykırmaktadır. 

Kürt kardeşlerini sorun saymayan bir ulusa, kardeşlerinin aslında birer terörist ve bölücü olduğunu kabul ettirmeye çalışan etnik ırkçılar, sık sık “PKK halk, halk PKK!” diyerek kendilerine meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadırlar. Alçakça bir amacın meşru bir aracı olamaz. Alçakça bir amacı hiçbir kalabalık meşrulaştıramaz. O alçakça amaç, ülkeyi ırksal temelde egemenlik alanlarına bölmektir. İşte Türk Milleti’nin kendisine “sorun” kabul ettiği şey budur. 

Görüldüğü gibi etnik Kürt ırkçılarının “çözüm” anlayışının, bizim sorun algımızla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Türk Milleti’ne hiç kimse kendi sorunsalını dayatamayacağı gibi gene hiç kimse, ona benimsemediği seçenekleri çözüm diye dayatamaz. 

Böyle bir dayatma, tekrar etmek gerekirse, açık savaş ilanıdır ve etnik ırkçılar her gün, sonuçları hakkında hiçbir fikirlerinin olmadığı şekilde savaştan bahsetmektedirler. 

Türk milleti, Kürt kardeşlerine Kürt etnik ırkçılarının, Kürtlere baktığı gibi bakmamaktadır ki savaşın çıkmamasındaki en büyük pay bu sağduyulu yaklaşımdır. Etnik Kürt ırkçıları, Kürt topluluğunu fiziken ayırt edilebilir etnik/ırksal ve dilsel aynılıkla tanımlamakta ve bu tanımın tanınmasını “çözüm” diye ulusumuza dayatmaktadırlar. Bunu silâh tehdidiyle her gün cinayetler işleyerek yapmaktadırlar. Türk ulus algısının, etnik, ilkel Kürt ırkçılığından farklı olmasından dolayı “çözüm” denen şey bambaşka bir şey haline gelmektedir. Etnik ırkçılar, koskoca bir ulusu, elleri taşlı, Molotoflu bebelerin ve dağdaki çakallarının tehditleriyle sözde bir çözüme “ikna” etmeye çalışmaktadır. Sözde bir çözümü kaç kişinin savunduğunun bir önemi yoktur. Türk milleti, ancak ve yalnız kendi çözümünü savunur ve bunun için tereddüt etmeden savaşır. 

Etnik ırkçıların “çözüm” namına bize kabul ettirmeye çalıştıkları şeyler şunlar: 

İnsanlar kimliklerinde ırksal kökenleri yazarak dolaşacaklar… 

İnsanlar ırksal kökene dayalı yasama organlarıyla temsil edilecekler… 

İnsanlar, ilişkilerini ırksal aynılığın korunması esasına göre düzenleyecekler ve bu, devlet teminatı altına alınacak! 

(Türk adının kabulünde hiçbir ırksal aynılığın telaffuz edilmediğini bir kere daha belirtmek isterim.) 

Vatandaşlığının temelinde ırksal aynılığı hiçbir şekilde kabul etmeyen bir ulusa silah tehdidiyle kabul ettirilmek istenen, ırk ayrımcılığından başka bir şey olmayan “çözüm”, işte budur! 

Türk Milleti’nin kendi varoluş algısından ve egemenlik hakkından vazgeçmesini, ister silahlı ister silahsız olarak teklif etmek bir çözüm sayılamaz. Eğer bu sözde çözümler, toplu bir başkaldırı tehdidiyle dayatılırlarsa Türk Milleti’nin önünde tek bir çözüm seçeneği kalır, toplu başkaldırıyı aynı şiddet yoluyla yok etmek! Türk Milleti’nin egemenlik alanında Türk Milletinin varlığının meşruiyetini tanımayan hiçbir seçenek, onun için bir çözüm sayılmaz. Onun meşru kabul etmediği seçenekler ona dayatmak da savaş ilanıdır ve Türk Milleti tarihinin de gösterdiği gibi kalabalıklara teslim olarak yaşamamış bir millettir. Kendisinin on katı güçlü orduları yele bir eden bu büyük ulus gerekirse gene aynı mücadeleyi verir. Çözüm Türk Ulusu’nun meşru egemenlik sahasının ve sembollerinin mutlak şekilde tanınmasından başka bir şey olamaz. 

Eğer bunu savaşla yaptırabileceğini sananlar var ise Hitler’in de o kıt aklıyla anladığı gibi “En son ocağa kadar” Türk Milleti’ni yok etmedikçe, dediklerini gerçekleştiremeyeceğini bilmelidir. Bir iç savaş çıkarmak için hevesli şekilde eşinen etnik ırkçı budalalar, karşılarında, tarihi dört bin yılı bulan bir ordu millet olduğunu çok geç olmadan anlamalıdırlar. Türk Ulusu savaştan kaçmamıştır, kaçmayacaktır. Tek “çözüm” savaş haline geldiğinde, Türk ulusu çözümü gerçekleştirir, istiklâl Harbi’nde olduğu gibi… 

Ne mutlu Türküm diyene! 

 
Toplam blog
: 153
: 503
Kayıt tarihi
: 11.02.11
 
 

Eczacıyım, memlekete meraklıyım.....