Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '11

 
Kategori
Mizah
 

Ev Sahibine Çatı Operasyonu.

Ev Sahibine Çatı Operasyonu.
 

Özlenen samimiyetler, biten komşuluklar.....


Kerpiçten yapılma bahçeli evimizde, her çocuğun imrenebileceği günlerimizdi. Evde tam 9 kişi, en küçükler ben ve kardeşim. Halalarım, Büyükbabam ve Büyükannem sürekli yatıya gelen dayılarım, babamın arkadaşları ( mahallenin delisinin bile bizde uyuduğu günleri hatırlarım)..... ve  o günün şartlarında, hediyelere boğulan biz çocuklar.

Açıkgöz evsahibimiz Bekir Efendi tarafından zamanında daha çok kira getirsin diye ortadaki salondan tahtalarla ikiye bölünmüş, daha sonra ise gittikçe kalabalıklaşan büyükbabamlara komple kakalanmıştı.

Büyükbabam medrese eğitimi görmüş, ayakkabıcı ustalığından ayrılma ve tabiri caizse Osmanlıdan kalma bir adamdı. Anlaşmazlıklarda mahallede ilk akla gelen  "oturaklı" bir şahsiyetti. Uzun süredir oturduğu bu evden, ev ahalisinin  bütün ısrarlarına rağmen çıkmamış, en sonunda da   " Ben ölünce siz çıkarsınız" diyerek bu ısrarların önünü almıştı.

Ev sahibimiz Bekir Efendi'yi ise hayal meyal hatırlarım. Beyaz uzun sakallı, şalvarlı, başında küllahıyla her ayın 1'inde biz daha yataktan kalkmadan  kapıyı çalardı. Büyükbabam köstekli saatini çıkarıp "yine 8 e kadar dayanamadın ulan Bekir, bırak şu çocuklar yatakları toplasın bari" diye söylenirdi.

Sonra Bekir Efendi selam vererek içeri girer, direk Büyükbabamın oturduğu divanda, yanına  ilişirdi. Kira parasını alır, sessizce sıvışırdı. Bu iş en fazla 10 dakikaydı. Usul olduğu üzere ikram sorulur ama o sadece kirasıyla muhatap olur ve giderdi.

Sonbaharın, kışa hazırladığı o aylardan birinde, gene Bekir Efendi günü gelmişti:

Bekir Efendi saatin  8'i göstermesine müsade etmeden içeri daldı. Selam verdikten sonra yeni yeni yanmaya başlayan sobada ellerini biraz ısıtıp Büyükbabamı kısa sorduktan sonra yerine geçip oturmuştu.  Büyükbabam da  işi çok uzatmadan bir gün önceden hazır ettiği kira parasını çıkarıp tam  uzatmışken, tekrar geri çekti. Herkes şaşırmıştı. Büyükbabama bakakalmıştık. Hiç alışık olmadığımız bir manzaraydı. Bekir Efendi'nin eli boş, bakışları ise çarpılmış gibiydi. Büyükbabam parayı geri çektikten sonra, kaşları çatık vaziyette ; 

- Ulan Bekir ne çatıdan haberin var ne bacadan, çatı akıtıyor evin içinde leğen gezdirmekten bir hal oldu çocuklar, önce çatıyı onar sonra gel paranı al.

Büyükannem bir ara ağzını açacak oldu ama, Büyükbabam, bakışlarını daha da sertleştirerek

- Sen karışma kadın! diye çıkmamış sözcüklerin önünü kesti.

Şaşkınlığımız paranın geri çekilmesinden sonra büyükbabamın söyledikleriyle ikiye katlanmıştı. Çünkü evin çatısı akmıyordu. Bekir Efendi bu beklenmedik talimatla yerinden kalkmış ,

- Tamam Hocam ben bir bakayım, diyerek bahçeye doğru yönelmişti.

Büyükbabam aynı ciddiyetle Halama dönerek  "O uyuşuk abine söyle bir merdiven versin Bekir'e " diye bağırdı. " O Uyuşuk" denilen Babam ise kendi odasında uyumaktaydı.

Annem ve diğer halam  yaklaşık 30 metrakarelik depoyu andıran mutfakta kahvaltıyla meşgullerdi. Mutfağın penceresinden de bir taraftan bahçe komşumuz Hidayet Abla'yla dün geceki Dallas dizisinin kritiğini yapıyorlardı.

Hidayet  Abla 40-45 yaşlarında "ayıboğan" tarzı bir kadındı. Tuttuğunu koparan, mahallede erkeklerin bile güç yetiremediği işlerin üstesinden gelen güleç yüzlü  adeta -içiçe geçmiş evlerimizle- aileden biriydi.

 Her zamanki sessizliyi ile Bekir Efendi bahçeye geçerek çatıya çıkmak için merdiven arayışına girişmişti. Halam ise babamı kaldıramayacağını bildiğinden merdiven işini kendi çözmek üzere Bekir Efendi'nin arkasından bahçedeydi. Odunluktan gelen merdivenle Bekir Efendi çatıya çıkmak için hareketlenmişti. Hidayet abla anneme bu sırada evsahibinin çatıya çıktığını duyurunca orayı da merak sarmıştı.

En sonunda Bekir Efendi çatıdaydı. Şalvarı ve sakalıyla pek çatıda dolaşacak tiplerden olmasa da Büyükbabamın manevrası, adamı, kira parası uğruna arkasına bakmadan çatıya tımandırmıştı. Hidayet Abla da merakla, ev sahibimizi izlemek için daha iyi görüş açısı aramakta, bir taraftan da nerede dolaştığını adım adım anneme bildirmekteydi.

Bir ara Hidayet abla anneme " Kız, adam sizin odanın üzerinde" diye seslenirken arkasından da

-Düştü ev sahibi düştüüüü, diye bir bağırtı kopardı ve evin içine süratle daldı.

O bağırtıyla hareketlenen Büyükbabama da omuzu vuran Hidayet Abla bir taraftan,

-Hoca  Amca,  Bekir Düştü, Bekir Efendi düştü, diye tekrarlayarak  babamın yattığı odanın kapısını açtı.

Ben Büyükbabamın arkasında odaya girdiğimde manzara enterasandı.

Babam atletli vaziyette Bekir Efendi'nin  üstünde, elinde silahla adama "nerden çıktın lan sen " diye bağırıyor, Büyükbabam " bırak elinden silahı " diye onu çekiştiriyor, altta kalan Bekir Efendi ise  " Vay anam belim" diye inliyordu. Diğer yandan  Hidayet Abla ise, oturduğu yerde  kendinden geçmişcesine gülmekteydi.

Tabi Büyükbabam, babamın elinden silahı çektikten sonra, ikinci hamlesiyle Hidayet ablaya okkalı bir tokat patlatmıştı. Ama Hidayet Abla kopmuştu bir kere, gülmeye devam ederek zorla kendini dışarı atmıştı.

Mevzu ise yavaş yavaş açığa çıkmaktaydı. Sac çatının çürümüş bölgesine basan Bekir Efendi, önce çatının altındaki toprak dama, oradan da babamın uyuduğu odaya ve tam da babamın üstüne düşmüştü. Babam ise üstüne düşen toprak yığını  ve  Beko Dayının şokuyla (80 öncesinden kalan alışkanlıkla) yastığının yanındaki silahı çekip bir anda adamın üstüne çullanmıştı. 

Şansının yardımıyla bu kazayı ucuz atlatan Bekir Efendi çağrılan taksiye binerken;

- Hoca Amca bu ayki kirayla çatıyı onartırsın diyebilmişti. 

Daha sonraki ayların kirasında ise Bekir Efendi'yi  göremez olmuştuk. Artık oğlu Babamın işyerinden kirayı alır alıyordu.

Büyükbabam, yaptığı bu ufak oyunun doğurduğu sonuca inanamazdı ama Hidayet Abla bize her  gelişinde, ballandıra ballandıra anlattığı bu mevzuyla, hepimizi kırar geçirirdi.

 
Toplam blog
: 164
: 672
Kayıt tarihi
: 21.10.10
 
 

İnşaat Mühendisiyim, olaylara anlık değil öncesi ve sonrasıyla bakmaya çaba gösteririm. Dağ havas..