Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '16

 
Kategori
Öykü
 

Evet, evet o gün, işte bugün !

Evet, evet o gün, işte bugün !
 

Can!
 
Haydi Can!
 
Gel de sayalım artık paralarımızı ne kadar biriktirmişiz bir bakalım bugün malum gün biliyorsun! diye seslendi Gazi. İdadi'nin karşısınd ki yıkık dökük kaldırıma tüm cam kavonozdaki paraların sesi sokakta yankılanırken Can'ın mutlu ama en çok heyacan yuvası olan sesi kucaklamıştı tüm sokağı...
 
Evet, biliyorum Gazi. Tam da bugün ! Evet, evet o gün, işte bugün ! 
 
İdadiyi bitirdik arkadaşım. Bitirdik...
 
Sence ne kadar biriktirmiş olabiliriz Gazi?
 
Şiir yazarken kağıtları bile hep arkalı önlü kullandım harçlığım baya olmuş olmalı ! dedi Ellerini bozuk paralar içinde dolaştırırken gözüne o kadar çok gelmişti ki gözlerinin parıltısını Gazibile görebiliyordu. Gördükçe o da seviniyor ve ona yardım ediyordu paralarını saymaya. Hesaplamaları bittikten sonra ne yazık ki gözlerine çoğunlukla fazla gelen para onların hitiyaçları olduğu parayı değil karşılamak yarısı bile etmiyordu. Can bozuk paralara uzun uzun dalmış Gazi ise Can'ı izliyordu.
 
Gayet iyi durumdayız kardeşim gerçekten değmiş şiirlerine, gidelim daha fazla geç olmadan gidelim Bakanlığa hadi arkadaşım!
 
Can ve Gazi'ın tabi ki de bir ikinci planları vardı ki bu iş kesinlikle cepteydi. Bakanlığa hem büyük bir heycan ile hemde şans bu ya güneşin sıcağından alnınlarında birikmiş terler, adımları bile kendilerinden büyük Can ve Gazi bakanlığın kapısından içeri girdiler. Bakanın odası önünde kapıyı kimin çalacağını, içeri önce kimin buyur edeceğini hararetli bir şekilde tartışa dursunlar;
 
Bakan kapı koluna asıldı. Merhaba çocuklar ! Hayırdır bu saatte bakalım? 
 
Babacığımm !
 
Bakan kaşlarını öyle müthiş çattı ki bir an da gözlerinde ki hareler yuvarlaklığını kaybetti.
 
Şey yani Öğretmenim ! Yok ! Ba- bakanım !
 
Sözün devamını getiremediği zamanlar hiç olmazdı Can'ın öyle ki büyük bir ustalıkla kırardı kelimelerin belini, en çok şiir yazarken akardı kelimeler fakat karşısında babası olunca duraksıyor, geriliyor ve kelimeler Can'ın belini kırıyordu adeta. Bu durumdan Can'ı kurtarmak isteyen Gazi hemen boğazını temizleyerek aynı zaman da sırtınında dikleştiğini hissetti ve İdadiyi bitirmiş olmanın verdiği özgüven ile ;
 
Öğretmenim, İdadi'yi gün itibari ile bitirmiş bulunmaktayız. Bütün dönem boyunca çalıştık ve bir miktar para biriktirdik fakat biz yurt dışında eğitim almak istiyoruz ve geri kalan paramız için sizden burs istiyoruz !
 
Bakan kaşları tekrar eski sert ama az önceki ifadesine göre gayet yumuşak bir hal aldı. Düşünceli olduğu çocukların gözlerinde gözlerini gezdirirken verdiği ifadenin özünde vardı. O sırada Can biraz daha rahatlamış şimdi babasının vereceği cevabı bekliyordu. Hayallere engel olunamaz ya ! Hayallerini bile kurmaya başlamıştı Can. 
 
Hayallerin kurulmasına engel olunamazdı ama yıkılması çok kısa bir zaman belki 1 salise bile alabilirdi. Can içinde işte tam böyle oldu.
 
Bak çocuğum, sana bursunu verebilirim fakat Can'a veremem.
 
Gazi ağız dolusu bir itiraz da bulunacaktı ki Bakan bunu hisseder gibi lafa karışmasına bile izin vermeden devam etti.
 
Bak genç adam, Can' a eğer burs verir isem; "Seni gönderebilirim ama arkadaşım gönderirsem dedikodu olur. 'Oğluna torpil yaptı' derler. Bu yüzden onu gönderemem" dedi. 
 
Gazi usulca başını Can'a çevirdi. Çaressizdi. İdadi bitmişti fakat herşey yolunda gitmiyordu. Tam o sırada Can'ın gözlerinde şiir yazarken ve para sayarkenki gördüğü parıltıyı yine gördü.
 
Benim biriktirdiğim parayı da al kardeşim ! Yolun açık olsun! Birde döndüğünde bana menekşe kokulu mürekkep birde renkli kağıtlar getir yazılacak çok şiir var !
 
Can büyük bir yüreklilik ile babasının pardon bakanın kararına boyun eğdi ve arkadaşına parasını uzattı... Kağıtlarından esirgeyerek biriktirdiği harçlığıydı o fakat ne babasına karşı gelebilir ne de Gazi'nin burda kalmasına razı olabilirdi... 
 
Aslında bakarsanız sizler, Gazi ve Can ' ı çok iyi tanıyorsunuz. Haliyle Bakanı da.Bakan, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'di, dedikodu olur endişesiyle yurtdışına göndermediği öğrenci ise oğlu Can Yücel'di. Yurtdışına giden öğrenci ise daha sonra dünyanın en ünlü beyin cerrahı olacak Prof. Dr. Gazi Yaşargil..
 
Peki sonra ne mi oldu ?
 
Hiç kopmadı Can ve Yaşar idadi bitti ama arkadaşlıkları günlere yıllara meydan okumaya devam etti.
 
Can Yücel'in biriktirdiği harçlığı da alan genç Gazi Yaşargil, 2. Dünya Savaşı'nın en sıcak günlerinde iki yıl Almanya'da kaldı, daha sonra da İsviçre'ye geçip, Zürih Tıp Fakültesi'ne girdi. O dönemin ünlü beyin cerrahı Prof. Dr. Rudolf Nissen'in dikkatini çekti ve bu hocanın asistanı oldu. Bu süre içinde Can Yücel ile ilişkisini hiç kesmedi. Can Yücel sık sık arayıp, derslerini sordu.
 
Gazi Yaşargil'in asistanlığı devam ederken Türkiye'de darbe gerçekleşti ve TSK 27 Mayıs 1960'da yönetime el koydu. Gazi Yaşargil'in doçentlik sınavına gireceği günlerde Türkiye'den asker celbi geldi: "Ülkene dön, askere gideceksin." Asker celbinin geldiği günlerde liseden arkadaşı olan Ömer İnönü, Gazi Yaşargil'i ziyaret etti. İnönü'ye, "Git babana söyle, profesör olmaya yakınım, profesör olup askere gelirim" diyen Yaşargil, İsmet İnönü'nün oğlunun temaslarından da istediği sonucu alamadı. Bakanlar Kurulu Kararı ile Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Vatansızların taşıdığı "haymatlos" pasaportuyla yaşamaya başladı. Önce profesör, sonra da ordinaryüs profesör oldu.
 
 
 
Evet, evet ! O gün işte bugün !
 
Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı...
 
Bak geçiyor Subaylar, Mehmetçikler, Ordular...
 
Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos, 
 
 
Bayrak imil imil
 
Geçer tunç adımlar demir göğüsler, 
 
Geçer Mehmetçikler, geçer subaylar, 
 
Hepsinin alnında zaferden süsler
 
İzliyor Ata'm!
 
İzle Ata'm, izindeyiz...
 
 
 
30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Ola ! 
 
(Burada yazılanların tamamı şahsıma ait olup Can Yücel ile Gazi Yaşargil hakkında yazmış olduğum öykünün gerçekle hiç bir alakası yoktur ancak böyle bir durumun olduğu kesinliği belirtilmiştir)
 
 
 
 
Kayıt tarihi
: 27.05.16
 
 

Daktiloya Çekilecekleri Biriktiren İstifçi ..