Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

08 Şubat '08

 
Kategori
Ruh Sağlığı
 

Evlat acısı

Evlat acısı
 

Otomobilimle oturduğum evin sokağından döndüğümde tanımadığım bir kadının ve kucağında 5 yaşlarında kendinden geçmiş bir kız çocuğu olan bir gencin telaşla bağırarak yalvarırcasına durmamı istediklerini gördüm. Hemen durdum ve arabamın ön koltuğuna kadını ve çok kötü durumda olan yavruyu aldığım gibi hastaneye yola çıktım. Arabamı inanılmaz bir şekilde kullanırken bir taraftan da telaşla yanımdaki kadına çocuğa ne olduğunu sormaya çalışıyordum. Kadın boğuldu deyince, boğazına bir şey kaçtığını düşünerek direksiyonu tek elle tutup çocuğu baş aşağı sallamaya başladım. İşte o anda boğazının ip şeklinde mor olduğunu ve kafasının yana düştüğünü dehşetle gördüm. Daha sonra bakıcısı olduğunu öğrendiğim kadın tülbenti sıkarak kendini boğmuş dedi.

Hastaneye nasıl vardığımı ve arabaların solundan klakson çalarak nasıl geçtiğimi hatırlamakta güçlük çekiyorum. Yapılan tüm müdahalelere rağmen nefes aldıramadılar ve hayata döndüremediler cansız minik bedeni. Oturduğum yerden koşuşturmacaları ve bağırışları çaresizce izledim. Daha sonra annesi geldi çığlık çığlığa. Ölmedi değil mi? diyerek defalarca sordu doktorlara ağlayarak. Herkes birbirine sarılarak ağlıyordu minik Bilgesu için. Kimse inanmak istemiyordu bu acı gerçeğe. Oturduğum yerde kaskatı kesilmiştim. Gözlerim parlamaya başladı. Hemşireler bunu farkettiler ve tansiyonumu ölçtüler.

Yaşamın tüm önemli saydığım nedenleri bir bir iflas ediyordu bu çığlıklar arasında. İşim, özel problemlerim, sıkıntılarım, biraz sonra gitmem gereken önemli randevum, hepsi yok olmuştu hayatın bu korkunç gerçeği karşısında. Dışarıda hiç bir şey olmamışcasına yüzsüzce devam eden yaşam, otomobillerin klakson sesleri arasında koşuşturan insanlar nasıl duyabilirlerdi ki yavrusunu kaybetmiş bir annenin çığlıklarını. O anne sabah işine giderken nasıl hesap edebilirdi böylesine bir acının bir kaç saat evvelinde olduğunu.

Hangimiz beş dakika sonra nasıl bir haberle karşılaşacağımızı nasıl tahmin edebilirizki? Doyasıya sarılmalarımızı ve sevmelerimizi ertelemeden yaşamak, yaşayabilmek ne kadar önemli aslında. O an yanımızda olan sevdiklerimizi bağrımıza basmak ve hiç alakası yokken bile onu sevdiğimizi söylemek ne kadar zor gelir bizlere. Yaşamın bizi kendine esir eden dişlileri arasında yuvarlanırken, bir an bile olsa o acımasız dişlilerden sıyrılarak, içtiğimiz bir bardak çayın etrafındaki gülümsemelerimiz ne kadar anlamlıdır oysa. Keşke bir annenin çığlığında öğrenmesek bu yaşam gerçeğini. Geri getiremeyeceğimiz zamanın içinde kaybettiklerimizi bir farkedebilsek. Sevdiklerimize sık sık seni seviyorum diyebilsek, onları arasak, hatırlarını sorabilsek. Özgürlük ırmağının kenarında biraz nefeslenebilsek. Birbirimizi daha da anlar hale geliriz herhalde, evimizde, yolda, işyerimizde ve yaşamın tam ortasında. Allah kimseye evlat acısı tattırmasın.

Metin Özkaya
 
Toplam blog
: 116
: 3217
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

İstanbul' da doğdum. Antikacı, saray restoratörü ve eksperim. Antika konusunda 50’ye yakın belgesel ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara