- Kategori
- Aşk - Evlilik
Evlilik ve Aile
Karı, koca ve çocuklar çevresinde kurulan geleneksel tek eşli evlilikler, günümüzde geçerli olan aile biçimini oluşturmaktadır...
Geleneksel aile biçiminin yarattığı sorunlara çözüm bulmak için bir dönem ortaya atılmış olan bir seçenek vardı ki, bu da sözleşmeyle yenilenebilen evliliklerdi. Bu konuda ileri sürülen çeşitli öneriler ayrıntıda farklılık göstermekle beraber, hepsinde ortak olan fikir, evliliğin her iki tarafın anlaşmasıyla belli sürelerde, örneğin birkaç senede bir yenilenen bir sözleşme şeklinde kurulmasıydı.
Lâkin, günümüzde anne ile babanın boşanması çocuklar üzerinde nasıl bir etki yapıyorsa, kısa süreli bir evliliğin sürdürülmemesi üzerine iki tarafça alınacak bir kararın da çocuklar üzerinde aynı etkiyi yapacağı kuşkusuzdur. Çocuk, güvenli bir aile ortamını yitirecek, anne ve babaya olan duygu bağları zedelenecektir.
İşin en tuhaf yanı, kadınların baskı altında ve sömürülmeleri konusunda en duyarlı gözükenlerin, çocukların hakları konusunda oldukça ilgisiz kalmalarıdır.
Eski dönemlerde kadınların morallerinin bozuk olmasının bir sebebi, çoğu kadının üstlendikleri ekonomik rolden hoşnut olmayışıydı. İlk yerleşenler, toprak üzerinde yerleştikleri zaman iş bölümü açısından hiçbir cinsiyet ayrımı yapılmamıştı. Kadınlar da erkekler gibi tarlalarda çalışıyor, traktör sürüyorlardı...
Erkekler de kadınlar gibi mutfakta ve çamaşırhanede çalışıyorlardı elbette. Kadın ile erkeğin eşit olduğu, görevlerini aynı ölçüde yerine getirecekleri kabul edilmişti...
Lâkin kısa zaman sonra kadınlarla erkeklerin eşit olmadıkları görüldü. Bilinen birtakım biyolojik nedenlerden ötürü kadınlar, erkeklerin yapabildikleri pek çok bedensel işi yapamıyorlardı. Traktör sürmek, hasatı kaldırmak ve benzeri ağır işler kadınlara güç geliyordu...
Üstelik yapmaya güçlerinin yettiği işlerden dahi belli zamanlarda uzak durmak zorunda kalıyorlardı. Örneğin hamile bir kadın sebze bahçesinde bile olsa, fazla uzun müddet çalışamıyordu. Emzikli bir anne, çocuğuna yakın bir yerlerde çalışıp bebeğini emzirmek istiyordu...
Böylece doğumlar çoğaldıkça, giderek daha fazla kadın ekonominin üretken dallarından ayrılarak, hizmet dallarında görev almaya başladılar. Onlar üretken dallardan ayrıldıkça yerlerinin doldurulması gerekti ve tabii ki bu yerleri dolduranlar da erkekler oldu...
Sonuçta kadınlar, kendilerini, kurtulduklarını sandıkları işleri, yâni yemek, temizlik, çamaşır, çocuk bakımı, vb. yapar buldular...
Geleneksel evişi uğraşlarının yerine burada çok miktarda ve kısıtlı anlamda evişi, kadının üzerine yüklenmiş olmuştu. İşin anlamsızlığını, güç çalışma koşullarını ve tekdüzeliği hesaba katacak olursak, kadının kendi ekonomik etkinliğinde pek az mutluluk bulmuş olmasına hiç şaşmamak gerekir!