Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Gülüm Çamlısoy

http://blog.milliyet.com.tr/

12 Şubat '14

 
Kategori
Deneme
 

Ey mantık denen bilinmez

Ey mantık denen bilinmez
 

Tüm iç ve dış sesler sustu artık. Ve hiç olmadığı kadar dominant bir tavır sergilemekte mantık. İyi hoş da bu güne kadar nerelerdeydin, ey mantık denen bilinmez?

 

O bilinmez ki; kaç tetrabaytlık bilgiyi depolamış nöronların her birine. Madem konuşup dile gelecekti bu saklı mekanizma, boşuna mıydı tüm o çırpınışlarım?

 

Sayısız uğraş ve bir o kadar mağlubiyet.

 

Madem istemek başarmanın yarısıdır neden yarım kaldı onca şey… Ve beyhude gözükmekte tüm serzenişler. Hoş artık serzenişte bulunmak için de çok geç kalındı.

 

Yoksa hep bir fanus muydu kabullenilenlerin saklandığı: Hani, dış mihraklardan korunmak adına. Gel gör ki o fanus da kayıplarda şimdilerde.

 

Beklentinin gerçekleşmemesi durumunda ortaya çıkan hayal kırıklığına ne de çok atıfta bulunurlar. Ve iflah olmaz bir hayalperest olarak hep karşı çıkmışımdır bu düşünce moduna…

 

İstediğin kadar beklenti besle ruhunda, ne fayda ve tabii ki yalnızsan yürüdüğün yolda…

 

Şu güneş de saklanıp durmakta bulutların arkasına. Belli ki birazdan bastıracak yağmur. Hayra alamet değil oysa aniden bastıran bu deli rüzgâr. Kim bilir belki de deli deli esip de, başımın üzerindeki hüzün bulutlarını dağıtır.

 

Belki hüzün belki hayal kırıklığı belki de adlandıramadığım bambaşka bir duygu, ne fark eder ki…

 

Keşke, ah keşke dinleseydim büyük sözü. Yaşamaya ve çalışmaya devam etseydim o ihtişamlı plazalarda. Mutluluk ve huzur peşinde koşarken ne çok şeyden oldum. Belki soğuk ve kasvetliydi ama bir o kadar da sıcaktı ve elimi yakmaktaydı para denen ateşten gömlek. Ve azad ettim kendimi paranın köleliğinden. Fena mı olurdu, karışsaydım kalabalığa ve sürseydim sefamı…

 

Her köşe başında yeni umutlarla daldım bilinmezliklere. O bilinmezlikler ki; meğer bugünlerin harcıymış…

 

Tabii, aklı beş karış havada olan birinden ne beklenir ki. Birer ikişer değil beşer onar geçti yıllar. Zaman geçmez sanmıştım. Kendimden geçmemek adına ne çok şeyden geçtim…

 

Elbet varmak için hedefime yeni bir otobüs bekledim hayatın aralıklı duraklarında. Geldi gelmesine de ya lastiği patladı ya da benzini bitmişti son gelenlerin.

 

Hiç büyümeyeceğim sandım. Ve bir de bakmışım ki gelmişim yüz yaşıma. Unuttum hesabını geçen yılların…

 

İşin kötüsü, geçmişte mantık dışı her söylemden feyiz aldım.

 

Nasreddin Hoca ve eşeği misali: Bir ben bindim eşeğe bir ben sırtladım hayvanı. En sonunda eşek de kaçıp gitti elimden. En azından hasbi hal ederdim hayvanla. Yemini, suyunu verirdim, yaşar giderdik. Kim bilir nerelerde şimdi, kim bilir kimleri taşımakta sırtında…

 

Anlayacağınız; ne otobüs kaldı duraktan kalkacak ne de eşek.

 

Heybemde biriktirdiklerim; biraz bilgi kırıntısı, üç beş soluk fotoğraf ki yüzlerini çoktan unuttuğum ve taraflarınca unutulduğum insanlar… Sahiden gerçek miydi onlar, hala sorar dururum kendi kendime.

 

Gerçi kış, kış gibi geçmiyor artık, bazen yazın bile kışı yaşamak mümkünken, ne fark eder bahar ister gelsin ister gelmesin.

 

Ne üzmek ne de incitmek ne de yermek oldu niyetim. Gerisi malum; kırmaktansa varsın kırılayım. Ah ah, şu içimde bitmek bilmez insan sevgim yok mu?

 

Eh hal de böyle olunca, önlerde oturacak yer bulmak ne mümkün, hata arkalarda bile…

 

Varsın çekeyim cezasını, varsın ödeyeyim diyetini insanlığımın…

 

Ey mantık denen görünmez yanım, yoksa ben mi fark etmedim seni onca zaman?

 

Seni ne çok ihmal ettim. Hadi git nereye gideceksen. Sen şansını çoktan kaybettin vefasız dostum… Varsın yine sensiz geçsin ömrümün kalanı…

 


 

 
Toplam blog
: 216
: 117
Kayıt tarihi
: 22.08.13
 
 

Yazmaya gönülden sevdalı, kendini her daim geliştirmeye çalışan, öğrenci ruhlu biriyim. Mesleğim ..