Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '09

 
Kategori
Eğitim
 

Eyvah! Kaynanam namaz kılacak!..

Eyvah! Kaynanam namaz kılacak!..
 

Foto: OKAN KISMET http://www.fotokritik.com/1175846


Bahnhof Strase’nin kalabalık olan öğle sonu saatlerini seviyorum nedense. Birinci kuşaktan üçüncü kuşağa kadar her tür insanı görmek, onların yaşlarına-inançlarına-amaçlarına göre giyim, istek ve davranışlarını incelemek ilgi alanlarımdan birisi. Bunu yaparken de, boş gibi harcanıyor gibi gözüken zamanımı en iyi şekilde değerlendirdiğime inanıyorum. Ve bu ‘piyasa yapılan yerde’* kahve içmek için hep değişik mekanlar seçiyorum.

O gün de ayaküstü kahve içerken, şu bizim kanallardan birinde oynayan dizideki ‘Benim adım Cemil, ’ tipindeki bir adam, beni uzun uzun inceledikten sonra ürkekçe sokuldu. Hava ıslak ve nem kokuyordu.

“Özür dilerim; Türksünüz sanıyorum. Bir sigara rica edecektim.”

Meşin kaplı tabakamı açıp, dolma sigaramdan ikrâm ettim. Elinde hazır olan çakmağıyla yaktı. Derin iki nefes çektikten sonra, yanıp-yanmadığını merak edercesine sigaranın ateşine bakıp, teşekkür etti. Benim için, yazdığım romanıma iyi bir materyal olabilir düşüncesiyle:

“Kahve?” diye sordum.

O, sıkılarak, gerçekten sıkılarak bir süre tereddüt ettikten sonra, kahve alması için uzattığım parayı aldı.

“Sormayın beyefendi, ” dedi, “öyle bir çıkmazdayım ki, ne yapacağımı bilemiyorum.”

Böyle durumlarda konuşmaktan çok dinlemeyi severim.

Güneşin pintiliği, bulutların cömertliği tutmuştu yine. Birer kahve daha alıp, iç masalardan birisine geçtik.

‘Bizim Cemil, ’ alerji yapan yediği yemeği çıkarmak istermiş gibi, beyninden ağzına gelenleri kusmak için acele ediyordu:

“Kırkından sonra azanı teneşir paklar sözü yalan değilmiş. Beni teneşir de kabul etmiyor. Kırk yaşıma kadar evlenmedim, kırkından sonra evleneceğim tuttu; evlenmez olaydım..

Türkiye’ye tatile gitmiştim. Sosyetik bir kadınla tanıştım; o da kızıyla tanıştırdı. Adına ‘Yetiş Hanım, ’ dedikleri kadın yırtık mı yırtık. Onun gibi giyinen, onun gibi küfürler eden bir kadını ben Avrupa’da bile görmedim. Kız ise kapalı bir kutu. Huyu-suyu, tam istediğim, gönlümde yatan prenses gibi. Anasının tam tersi. Mutaassıp, ağzından lâf dirhemle çıkıyor. Elinden gazete, kitap düşmüyor.

Uzatmayayım beyefendi; evlendik. Karımı alıp, getirdim.

Dil kursu, işçi olma, sürücü belgesi alma derken bizim karı buraya uyum sağladı; hem de ne uyum..”

Elini tabakaya uzattı, geri çekti.

“Yak, yak; çekinme, ” dedim. O sigarasını yakarken ben birer kahve daha alıp, geldim.

“Eeeee?..”

“Bir gün iki günlük bir iş seyahatinden dönüşümde kapıyı açıp, eve girdiğimde yanlış eve girmiş olabileceğimi düşünüp, geri çıktım. Karım o saatte işteydi. Kapıdaki plakete baktım, benim adım yazılı. Tekrar girdim... Şok oldum beyefendi; mutfak hariç bütün odalardaki eşyalar, herşeyiyle değiştirilmişti. Ben, sigara yakmaya hazırlanırken, anahtar kapıda döndü. Baktım, sarışın bir kadın, elinde paketlerle yatak odasına girdi. Tekrar yanlış evde olabileceğim, ya da karımın benden habersiz buradan taşındığı kuşkusuna kapıldım, telaşla, ses çıkarmamaya çalışarak kapıya yürüdüm. ‘Nereye kocacığım?’ dedi, bir ses; ahenkli, cilveli.. Döndüm. Civciv sarısı saçlar, ciğer yemiş gibi dudaklar, tokat yemiş gibi kızarmış yanaklar, dudakların kapanmasını engelleyecek kadar büyüklükte olmalı, ağızda ‘cak cak’ bir sakız, sırtında kolları sökülmüş gibi duran bir blûz, altında dizin bir buçuk karış üstünde bir etek, ayaklarda o boya göre beş katlı apartman yüksekliğinde birer ayakkabı.. ‘Fatma, neler oluyor?’ dememe kalmadı, ‘Bana elâlemin yanında Fatma değil, Fifi diyeceksin, ’ demesin mi?..Neyse beyefendi, canınızı sıkmayayım, evi, bizim evimizi bana gezdirmeye başladı. Ağzında ‘cak cak’ sakız. Ve salonun sol dipteki masasında arkadaşlarıyla hokey oynayacaklarını, pencerenin tam önüne konulan tepsi büyüklüğündeki masanın başına da sadece iki kişi oturup, fiskos edeceklerini, sağ dibe zarzor sıkıştırılmış Amerikan Bar’da da ara sıra birer tek viski veya şampanya içilebileceğini ve anasının Almanya’da oturmak istediğini, derhal istek yapacağını söyledi. Ağzında ‘cak cak’ sakız ve dudaklar sanki birbirine küsmüş gibi hiç birbirine değmiyor..”

Hafif yan dönüp, o zamana kadar masadan hiç ayırmadığı gözlerini Bahnhof Strase’nin çiseleyen yağmur altında akıp giden kalabalığına çevirdi. Sonra gözleri, sabit bir noktada kaldı. Yorulmuş gibi, sanki derinden gelen bir sesle, sayıklar gibi anlatmaya başladı:

“Havaalanından almaya gittiğimizde, ‘Yetiş Anne, hoşgeldin, ’ der-demez, ‘Sus edepsiz! Yetiş de nerden çıktı! Yeter Anne desen dilini arı mı sokar?!’ diye azarlamasın mı?. Ama kıyafeti beni şaşırtmıştı zaten. Türbanlıydı. Meğer kaynanam, okkası doksana çıkınca kapanmış, belki de gerçekten Hak’kın yolunu bulmuş, namaza, niyaza başlamıştı. Hac’ca gitmeye hazırlanıyor. Eve birileri geldi mi, ya da biz bir yere gittik mi, zamanlı-zamansız abdest alma hazırlığına girişiyor. Abdest alması sanki bir törenin millete duyurusu. Şimdi abdest almaya kalkınca bütün apartmanın haberi oluyor. Geçen kapıdan girince ilk katın kapısında üç-beş kadın lâflıyor ve ‘Tamam, Yeter Hanım abdest alacak yine, ’ diyordu birisi.

Eyvaah beyefendi; akşam namazı yaklaştı, kaynanam abdest alacak, havlusunu benim tutmamı ister, ya da apartmandan havlusunu tutacak birisini arar yine. Havlusunu tutturmakla sanki sevap dağıtıyor. Ayy, ne tantana! Her şey için teşekkürler; hoşcakalın..”

‘İbadeti Allah için değil de, topluma gösteriş için yapanlarla birlikte, inançsız, amaçsız, neyi-niçin-neden yaptığını bilmeden boşlukta gezenlerin kulakları çınlasın, ’ diye düşünürken, karşımdaki bir kız, arkadaşı kızın göbeğindeki küpeyi inceliyordu...

Yüksel ÖNAÇAN

...........................................................

· piyasa yapılan yer/piyasa yapmak: (argo) başkalarının beğenisini, ilgisini çekmek için pekçok kişinin gittiği alan veya cadde, bulvar/ilgi çekmek veya ilgi çekebilen birisini bulabilmek için yapılan gezinti.

 
Toplam blog
: 119
: 629
Kayıt tarihi
: 01.10.08
 
 

Eğitimci- Gazeteci-Yazar İlköğrenimini Emirdağ'da, ortaöğrenimini Bolvadin, Eskişehir, Afyon'da..