- Kategori
- Teknoloji
Facebook, Milliyet Bog,Twitter, sonra?

Bugünlerde kendimin ve dünya insanlarının, sanal sosyal aleme fena halde kaptırmış olduğunu farkederek, artık “bu gidiş nereye” diye sormaya başladım. 2007 sonlarında Facebook ile Milliyet Blog’a kaydolmuş, farklı düşünceler, farklı kimliklerle tanışmıştım.
MB’da blog yazma, yazmaya başlama isteğim için tetikleyici rol oynamış bana müthiş bir motivasyon yaratmıştı. Zamanla buranın sadece blog yazma değil, bir de okuma, yorum yazma, yorum yanıtlama, tartışma platformu olduğunu da öğrenecektim. Bu özellik Facebook’da, daha gelişmiş ve kullanımı kolay bir tasarımla yapılmıştı zaten. Kuşkusuz MB’nin farkı,iyi yazabilen insanların, yazma ve okuma işi etrafında toplanmış olması ve bir büyük gazetenin parçası olmasıydı. Lokal özelliklere odaklı, bir tür yerli “sosyal medya” idi.
MB bu süreçte aynı basit tasarımla yetinirken, Facebook cephesi capcanlıydı. MB kır kahvesi ise, Facebook 7 yıldızlı oteldi, “yok” yoktu. Çoluk çocuk, eski, yeni tanıdık kim varsa Facebook’a kaydolmuş ve buraya kaydolmayanlar ise parmakla gösterilir hale gelmişti. “Kaydolmayanlar” ın kimi gerçekten çok yoğun olanlardı, kimi ise bu oluşumu baştan reddiyor, merak bile etmiyordu, ya da merak edip gizliden kaydoluyor da göremiyorduk. Ortam seçkin seçkilerin yanısıra, “sol baş parmağı küçük olanlar” gibi abuk gruplara seçme yapmaksızın üye olanlar, bilinçsizce aldığı her duyuru, video ya da grubu tüm grubuna gönderenlerle doluydu. Son zamanlarda daha çok video,müzik, fotoğraf paylaşılır, oyun oynanır, belli konularda geyik yapılır bir yer haline dönüştü. Şimdilerde çiftçiden geçilmiyor. Açılan sayfaya, civciv, domuz, tavşan yetiştirenler, tohum ekenler, sebze satanlar, çiftçi arkadaşından “bana pırasa göndersene” diye yardım isteyenlerle doldu. Ben de kendimi “senin çiftliğin beni ilgilendirmiyor” grubunda buldum. İnsanlar zamanlarını bu sanal çiftliklerde harcayacağına, bahçe alıp ekseler, Türkiye tekrar tarım ülkesi ünvanını alır ve kalkınma hamlesi yapardı diye düşünmeye başladım.
Sosyal medya, tam tabiriyle çılgınlık boyutlarına ulaştı, siyah beyaz çocukluk fotoğrafları, arkadaş toplantıları, verilen partiler, gidilen geziler, doğum günleri, ilişki durumu,hertürlü aktivite, online fotoğraflı burada paylaşılmaya, yorumlanmaya başlandı. Dünyada 300 milyon facebook kullanıcısı, yaşadığı her anı burada anlatmaya başladı. Kendimi örnek verecek olursam, ilk üye olduğumda “privacy” olmaması nedeniyle garipsediğim, kendimle ilgili yaşadıklarımı ya da düşünceleremi burada açıkça yazamayacağım derken, “milliyet blog” la başlayan yazı serüvenimle birlikte “düşüncelerimi ve yaşadıklarımı sanal ortamda paylaşma” konusunda oldukça cesur bir noktaya geldiğimi gördüm.
Bu durum, yıllardır bastırılmış ve demokratikleşememiş toplumda herkesin söylecek sözünü sakınmadan dile getirebileceği bir mecranın ve bir araya gelerek ortak ses olabilme ihtiyacının “sanal medya sosyal ortamı” olarak tezahürü müdür, insanların içindeki teşhircilik duygusunun tetiklenmesi midir, kolaycılık mıdır, ne olduğu bilinemeyen bir sosyalliğe doğru gitmekteyiz.
Facebook, artık davalar için kanıt merkezi, birçok olay için haber kaynağı haline geldi. Kimi bunu öngöremeden kayıtsızca avlandı, bunu baştan tehdit gören bir kesim ise “kaydolmayanlar” da kaldı.
Tüm bu süreçte karşımıza bir de Twitter çıkınca Facebook bana yeter, bir de orayla vakit harcayamam, dağılamam deyip, uzun süre “kaydolmayanlar”da kaldım, ta ki geçen haftaya kadar. Üye oldum ve Twitter’da Jamie Oliver, Cem Yılmaz,Edward Northon,Cüneyt Özdemir,Elif Şafak, Ece Temelkuran, Martha Stewart, Newsweek,WSJ gibi isimleri buldum ve renkli insanları izlemeye başladım. Twitter’da gerçek ünlüleri bulmak, onların günlük “tweet”lerini okumak mümkündü. Ünlüler için hayranlarıyla buluşma,soru sorma ve fikirlerini alma,yaptıklarını aktarma noktası olmuş çoktandır. Yeni oyuncağım Twitter’a, ben de bloglarımı ve tweetlerimi yazmaktan eksik kalmıyorum tabi kii...
Milliyet Bloğa tekrar gelince...Esasında MB, yapısı itibariyle sosyal medya ortamından daha fazla birşey değil. Çıkış noktası, Facebook, Twitter gibi sosyal medyanın bir tür iyi kurgulanmış yerli versiyonu ve onlarla aynı çıkış zamanlarına denk gelmesi. Herkesin birbirinin bloglarına yorum yapabilmesi, ulaşabilmesi,kendi içinde bir grup psikolojisi yaratması, MB nin fark yaratan özelliklerinden.
Ulaşılabilir olmak. Artık ünlü, ünsüz herkes ulaşılabilir, sosyal medya sayesinde, mobil cihazlar sayesinde. Bu sosyalleşmeden kaçmak mümkün olamayacak, nesiller değiştikçe, herşey daha da sanallaşacak, insan ırkı sanala doğru evrimleşecek mi? Daha az konuşan, ekranlara, lazer görüntülere dokunan, üç boyutlu dünyalara gidip gelen, doğadan kopup gitmiş varlıklar mı olacak?Bu soruların olası cevapları futuristlerde...
Geleceğin bu sosyal medyasında, “ünlü-star” kavramı da kaybolup gidecek. Sıradan insanın starlaştığı, starın ulaşalabilir sıradanlığa kavuştuğu bir dünyada, Robert De Nero’nun usta oyunculuğuyla izlediğimiz “15 minutes” deki gibi birgün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak.
İzliyoruz, paylaşıyoruz, yorum yapıyoruz, yorum alıyoruz,beğeniliyoruz, beğeniyoruz, katılıyoruz, reddediyoruz, kabul ediyoruz, çiftlik kuruyoruz,fotoğraf paylaşıyoruz,sergiler açıyoruz,cafe işletiyoruz,çok aktifiz. Sanalda bunlar olurken, “kaydolmayanlar”ın gerçekliklerini kaçırıyor olmayalım.