- Kategori
- Türkiye Ekonomisi
Fakire 2 yıl bedava yiyecek
Finansal depremin ardından
Dünyada finans sektöründe yaşanmakta olan depremin, ülkemizi kısa ve orta vadede etkileri hakkında iyi niyetli tahminlerimi ve endişelerimi sizlerle paylaşmak isterim. Amacımız karamsarlığı pompalamak değildir, tam aksine olabilecek muhtemel sıkıntılar için önceden, önleyici tedbirlerin geliştirilmesi için bir perspektif sunmaktır.
Neler oluyor?
Görülüyor ki; liberal ekonominin “Görünmez el”i, ağır hastadır ve tedavi altına alınmıştır. Laissez faire, bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler teorisi, bırakmayınız yapmasınlar şeklinde dönüşmektedir. Bu liberal ekonominin sonu mu, ya da kapitalizmin çöküşü mü, hiç sanmıyorum. Fakat bir süreliğine “karma ekonomi” modeli literatüre hakim olacaktır. Bir başka ifadeyle ekonomik sistem devletler tarafından ilk yardım çadırına alınmıştır.
Büyük ihtimalle bundan sonraki birkaç on yıl için, bu acı tecrübenin etkisiyle, liberal ekonominin görünmez eli yerine, devletin eli piyasalar üzerinde görünür olacaktır. Devletler tarafından piyasalar üzerinde sıkı bir denetim ve aynı zamanda hastalanan sektörlere korumacı bir şemsiye aktif şekilde kullanılacaktır.
Genel olarak korkulan henüz olmadı. Korkulan finans sektöründeki depremin, reel sektöre olumsuz etkileridir.
Bizi neler bekliyor?
Ayağa göre yorgan değil, yorgana göre ayak dönemi başlamıştır, bir süre devam edeceği de kesindir.
Bu şu anlama gelir, bir süreliğine lüks tüketim ürünleri daha az alıcı bulacaktır. Temel, yaşamsal ihtiyaç maddeleri dışında bir şeyler alma isteği ertelenecektir. Bu birçok sektörde durgunluk olacak demektir. Fakat aynı zamanda önemli bir sermaye biriktirme fırsatını da içinde barındırmaktadır. İşsizlik artacak aynı zamanda harcama eğilimi düşeceği için, tasarruf eğilimi de artacaktır. İthal tüketim ürünlerine (özellikle akaryakıta) daha az ödeme yapacağımızdan, dışarıya verdiğimiz paramızın önemli kısmı içeride kalacak, böylece dışarıdan daha az borçlanma ihtiyacı duyacağız demektir. Yani Joni’nin birikimlerini yüksek maliyetlerle istemek yerine, Ahmet amcanın tasarruflarını isteyecek ve faizi kendi vatandaşımıza vereceğiz. Haliyle kendi sermaye ihtiyacımızı kendi vatandaşımızın birikimlerinden sağlayacağız.
Aklımıza geldi, başımıza gelmesin.
Reel sektörlerdeki durgunluk, işsizlik ve yoksulluğu körükleyeceğinden, bunun bir de sosyal yansımaları olacaktır. İşte asıl korkulması gereken budur.
Her ekonomik krizi, anarşi, kargaşa, çatışma izler.
Zihniyetler değişir, düşünsel, duygusal ve fiziksel kalıplar gözden geçirilir.
Ezberler ve alışkanlıklar değişir.
Uçlara kayma ve fanatikleşme büyür, ırkçılık, sınıf çatışmaları, ideolojik saflar keskinleşir.
Önümüzdeki dönem yepyeni ideolojileri doğurabilir, ülkelerin ekonomi sahnesindeki yerleri değişebilir hatta bazı ülkelerin sınırları değişebilir, kriz çok derinleşirse AB hatta ABD parçalanabilir. Çünkü birlikler refahı büyütmek ve paylaşmak amacıyla oluşur, fakirlik küçülmeyi ve içe kapanmayı getirir.
Temennimiz krizin bu kadar derinleşmemesidir. Fakat muhtemel gelişmeleri tahmin edemez ve onlara karşı önlemlerimizi hazırlamaz isek, tarih tekerrür eder. Bu coğrafyada başımıza gelen büyük olayların birçoğunun ekonomik çöküşleri takip ettiği unutulmamalıdır. Yakın tarihimizde yaşanan ideolojik kamplaşmaları, anarşik olaylardaki yükselişleri ve takip eden rejim değişikliklerinin, ekonomik çöküşleri takip ettiğini hatırlatmak isterim. Hatta şimdiki iktidar partisinin tek başına iktidara gelmesinin arkasında, önceki dönemde yaşanan ekonomik sorunların etkisini ve bu kadro ile refahın, adil paylaşımın yaşanacağına duyulan kamuoyu güvenin etkisini görmek gerekir. Tersi, tersini doğurabilir!!!)
Bizi en çok zorlaması muhtemel olan şey, artacak yoksulluğun toplumda daha kötüsü olacağına dair oluşturacağı korku ve endişedir. Yaşamı sürdürmek için gerekli olan temel ihtiyaçların karşılanamayacağına dair bir endişe oluşursa, toplumda korku ve panik yaratır. Yaşam tehdit altına girdiğinde, mantık devre dışı kalır, hayatta kalmak için savaşmak dahil bütün güdüler sahneye çıkar. Bu kötü senaryonun sonunu ve bize nelere mal olacağını tahmin bile etmek istemem. Bu ülkelerin içinde kesimler arası çatışmalarla birlikte, ülkeler arası savaşlara da neden olabilir.
Bu sorun 2009 belki 2010 yılında da etkisini sürdürebilir. Bu süre sonunda kendi yolunu bulacaktır.
Ekonomik sistem kendi dengesini buluncaya kadar insanların gıda sıkıntısı çekmemesi, krizi en az tahribatla atlatılmasında büyük desteği olacaktır.
Ne yapabiliriz?
2 yıl boyunca ihtiyacı olan herkese temel gıdalar bedava sağlanmalı
Bunun için “Acil olarak”
Tarımda akaryakıt, gübre, ilaç desteklemeleri yanında teşvik paketi geliştirilmeli.
Ekilebilir her karış toprağın, zorunlu gıdalar için, en verimli şekilde ekilmesinin bizzat ilgili bakanlık tarafından planlanması, çiftçilere yerinde anlatılması ve hayata geçirilmesinin sağlanması,
Kırsal kesimde; tarımda kullanılabilecek su kaynaklarının planlı, etkin (su kaybını önleyecek kanal ve damla sulama sistemleri) kullanımı için ilgili kurumların acilen bir planlama yapması ve uygulaması gerekmektedir. Aynı eve birkaç yıl arayla, su getirilmesi için üç defa ödenek verilen, ayrı su kaynaklarından su getirilmesine izin verilen örnekler var. Tarımda kullanılacak su kaynaklarının çoğu gereksiz, ihtiyaç olmadığı halde evlere taşınmış ve ürün yetiştirilecek alanlar susuz bırakılmıştır.
Planlı ve teşvikli ürünlere, Devlet alım garantisi vermeli, alınan gıda ürünleri, krizin yıkıcı etkisi geçinceye kadar, ihtiyaç sahiplerine karşılıksız olarak dağıtılmalı, iç ihtiyaç fazlası Devletin uygun birimleri tarafından ihraç edilebilir.
Bu bize ne fayda sağlar?
Bu şekilde hem tarım kesiminde geçici dahi olsa bir istihdam oluşturulacak, bu kesim bir gelir sahibi olacak, tüketilmek zorunda olunan tarımsal ürünlerin üretimi ile ekonomik değer oluşturulacaktır.
Böylece sosyal patlamalara sebep olabilecek olayların önlenmesi şansı artacaktır. Kriz dönemlerinde temel ihtiyaçların karşılanacağının güvencesi, insanların krizi atlatmalarını yardımcı olacaktır.
Sermaye daha çok tabana yayılarak, durgunluğun etkisi hafifletilmiş olacaktır.
Bir yıl boyunca milyonlarca kişinin temel gıda ihtiyaçlarını karşılayacak kaynağı nereden bulalım? Şeklinde düşünülebilir. O zaman krizin etkilerini hafifletmek için ülkelerin neden trilyon dolarlar harcadıklarına bakılmalıdır derim.
Sistemi ayakta tutmak ve kaosu önlemek için sonradan harcamak zorunda kalacağımız kaynakları, öngörü ile ülkemizin geleceğine yatırmak daha faydalı olur kanaatindeyim.
Duvar yazısı
Sivas’ta düşündürücü bir duvar yazısı medyaya yansıyor. “İnsanlar sadece ramazanda aç değil” yazının yazıldığı yer, ramazanda günde bin kişiye yemek verilen yer. Şimdi cevabını aradığımız soru şu; ramazanda kurulan iftar çadırlarının amacı açları duyurmak ise, bu açlar geri kalan 11 ayda ne yiyiyorlar? Neden aynı belediyeler diğer aylarda yardımı sürdürmüyor? Yok aslında insanlar aç değil, ramazanda sadece sosyal bir etkinlik olarak insanları iftarda bir araya toplamayı hedefliyoruz, bu fırsatla belediye başkanlarının reklamını yapmış oluyoruz denilecekse, ikinci soru şudur; hizmet sahanızda daha acil, daha öncelikli ve önemli bir ihtiyaç yok mu ki, bu kaynaklar oralara harcansın. Gerçek ihtiyaçları karşılamaktan daha büyük bir reklam olur mu?
Bunlar duyarlı ve hizmete gönüllü bir vatandaşın naçizane hatırlatmalarıdır. Dilerim birileri dikkate alır. En azından bir çağrışım yapabilir, bir ışık verebilir gayesinin dışında hiçbir gaye taşımamaktadır. Tıpkı “kardeşini kucakla” projemizin bütün bakanlıklara ve siyasilere gönderildikten birkaç ay sonra, aileler ile yapmak istediğimizin, sadece öğrencileri kapsayacak şekilde uyarlanan ve uygulanan “gönül köprüsü” gibi. Tıpkı OVAŞ A.Ş. projesinde yapmak istediğimiz, bu amaçla dönemin Tarım İl Müdürünü şirkete karşılıksız hissedar yaptığımız ve daha sonra aynı kişi Et ve Balık Kurumunun başına geldiğinde, projemizi uyarlayıp TAR-ET adıyla bölge hayvancılığını kurtarmayı planlaması gibi.
Şayet dikkate alıp, bizi dinleme lütfünde bulunacak bir devlet yöneticisi bulabilir isek, bölgede bir milyon kişiyi düzenli bir gelirden pay alacak hale getirecek “sözleşmeli çiftçilik” “umut ağacı” gibi çok iddialı projelerimiz de mevcuttur.
2005 Aralık ayından bu yana projelerimizi anlatmak için randevu istediğimiz Tarım ve Köy İşleri Bakanlığımızın bizi dinlemek için 20 dakikası olur diye sabırla bekliyoruz.
Son söz
Krizlerin geçici olduğunu, eninde sonunda atlatılacağını bilmeli, sabrı ve sağduyuyu hatırdan çıkarmamalıyız.
Bir erdem: SABIR (kaynak:erdemler sözlüğü)
Acı ve zor olaylar karşısında onların geçmesini beklemek. Dayanç.
¨ Sabır, kurtuluşun anahtarıdır. Mevlâna
¨ Sabır, imanın yarısıdır. Hz. Muhammed
¨ Sabır, ebediyetin insanı sınamasıdır. Jorge Angel Livraga
¨ Uzak olsa bile ulaşılması amaçlanan şeyi hiçbir zaman göz
önünden ayırmadan günbegün coşkuyu sürdürebilmek için
yeterli sabra sahip olunmalıdır. Delia Steinberg Guzman
¨ Zaman her şeyi olgunlaştırır. Hiç kimse bilerek doğmaz. Cervantes
¨ Sabır, yüzünü ekşitmeden acıyı yudumlamaktır. Cüneydi Bağdadi
¨ Sabır gamdan kurtulmak için anahtardır. Mevlâna
¨ Eğer tamamıyla zorluklara daldınsa, daralıp kaldınsa, sabret;
çünkü sabır genişliğin anahtarıdır. Mevlâna
¨ Sabır acıdır ama meyvesi tatlıdır! J.J. Rousseau
¨ Sabretmeye alıştıysan, inan bana, çok şey yapmışsın. Goethe
¨ Ne yoksuldur sabrı olmayanlar. Shakespeare
¨ Sabır umutsuzluğa düşmeksizin ve durmaksızın beklemeyi bilmektir. Delia Steinberg Guzman
Bir sonraki yazıda buluşuncaya kadar
Sağlıcakla kalın
MBA&Ekonomist
Hizmet Gönüllüleri Derneği Başkanı