Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mayıs '09

 
Kategori
Siyaset
 

Nasıl?

Nasıl?
 

Son günlerin en sıcak gündem konularından biri, Kürt sorununun çözümünde tarihi bir fırsatın yakalanmış olduğudur. Sorunun çözümünü, sadece PKK’nın silah bırakması şeklinde siyah-beyazlaştıran tarafların oluşturduğu ezberler gerçekten uzaktırlar. Bu ezberleri gerçekçilikten uzaklaştıran en önemli etken ise, yıllar içinde sistemin kendisinin oluşturduğu başka ezberlerdir. Zaman içinde kamuoyunda oluşturulan ezberler, şimdi çözüm yolunda ciddi engel olarak yolun ortasında duruyorlar.

Yıllarca bütün yetkili ve etkili ağızlardan, medyanın bütün imkanları kullanılarak, oluşturulan ezberler sonucu bedel ödemeyen kalmadı. Bu konu üzerinden siyaset yapanlar, ticaret yapanlar, hesap kitap yapanlar büyüdü. Medyaları sivil toplum örgütleri oluştu, organize oldular. Bu konu birçok taraf için bir rant kapısı haline dahi geldi. Değişmesini isteyen, en ağır şekilde bedelini canı ve malıyla ödemiş gariban halktır. Karşısında ise, güçlü, örgütlü, zengin, bu olayda bedel ödemek bir yana bu olay sayesinde siyasi, ekonomik, vb. alanlarda kazanımlar edinmiş ensesi kalınlar vardır. Kazanımlarını bırakmak istemezler elbet.

Tartışmalara bakıp bu işin çok yakında çözüleceğine, her şeyin birden güllük gülistanlık olacağına yanılmamak lazım.

Zira konuşulanlar sadece “NE” ve “NEDEN” lerdir henüz.

Sıra “NASIL” lara gelince, o kadarda basit olmadığı ortadadır.

Ne ?

PKK silah bıraksın!

Ne ?

Köy kurucuları silah bıraksın!

Ne ?

Kürt sorununa barışçıl bir çözüm bulunsun!

Neden?

Çünkü, çünkü, çünkü, ……..

Herkes haklıdır. Haklı gerekçelere dayanmaktadır. Fakat kazın ayağı ne tam perdeli nede perdesizdir.

Her şeye rağmen konuşulmaya başlanması bile bir aşamadır, konuşulmalıdır.

İstemleri ve gerekçeleri yeterince konuştuk, artık birazda patrik gerek, yoksa çok çiğnendiği için kirlenen bir sakıza dönüşür.

Pratik için de nasılı tartışmaya başlamalıyız. Lütfen yorumlarınızla siz de nasıla dönük çözüm önerilerinizi katınız.

NASIL?

Asıl cevaplanması gereken can alıcı soru budur şimdi.

PKK silah bıraksın;

Kürt sorununda mucizevi çözümler paketlenmiş, janjanlı ambalajlarıyla kapının önünde bekliyorlar. PKK silahları bırakır bırakmaz, paketlerin kurdeleleri açılacak, “Kürt “ kavramı etrafında yaklaşık 120 yıldır örülen bütün olumsuz paradigmalar buharlaşacak, dışarıda kutlamalar başlayacak ve masaldaki gibi herkes muradına erecek.

İnsan bu tartışmaları dinleyince, BKM Mutfak oyuncularının oynadığı reklamdaki gibi “eeee sonra?” diyesi geliyor.

Medya aracılığı ile yıllardır yapılan/yaptırılan/göz yumulan düşmanlaştırma, hakaret etme, aşağılama sonucu; Türk kökenli kişilerde oluşturulan peşin yargılara, Kürt kökenli kişilerinde kişiliklerinde açılan yaralara ne yapılacak?

DTP yöneticilerini hedef gösteren gazeteciye ve sorumlu ekibe “yargı” tarafından gösterilen müsamaha, Kürt kökenli kişilerin “adil yargı” ya güvenine açılan yaraya ne yapılacak? O yargıyı yargılamayan üst yargı organları ve tek kelime eleştirmeyen siyasi liderlerin yönettiği sisteme ne kadar güvenecek? Devletle vatandaşı arasındaki ilişki “devletin güç kullanma ve şiddeti meşrulaştırma tekeli”nden kaynaklanan korkudan çıkıp güvene dayanmadıkça, sorun ne kadar çözülmüş olacak?

Nasıl için devlet tarafından, topluma dönük yapılması gerekenler vardır.

Ne zamanki devlet; Türklüğe hakaret eden kişileri yargılarken, medyayı dizginlerken, gösterdiği hassasiyeti, Kürtlüğe hakaret içinde işletmeye başlarsa, o zaman yaralar içerden ve doku düzeyinden iyileşmeye başlar.

Aksi, kanamaya devam eden yaraya pansuman, yara bandı olur.

Ne zamanki devlet ;ırkçılık yapan Türk kökenli siyasi, bürokrat, akademisyen, tüccar, öğrenci….. vs. herkese “bölücülük” yaptırımlarını uygularsa, o zaman birlikte güzel bir gelecekten söz edebiliriz.

Çünkü bir ülkede farklı etnik kökenden vatandaşlar var ise; hangi etnik köken üzerinden ırkçılık yaparsanız, diğerlerinin de karşı refleks geliştirmelerine ve karşı ırkçılığı büyütmelerine neden olursunuz. İşte bu bölücülüğün ta kendisi değil mi?

Koruculuk kalksın;

Mardin katliamıyla gündeme gelen, Köy Kurucularının silahlarının alınması için bölgede çok büyük bir kamuoyu vardır. Fakat bölgede gündem çok hızlı değiştiğinden, ateşin düştüğü yerde tüten dumanın dışında, geride kalan bir şey de yoktur. Esip gürledik, parlak çözümler ürettik… Anılar arasına yazdık, geçtik.

Korucular silah bırakınca her şey hemen çözülecek!

1. Bu aileler ne ile geçinecekler? Bulundukları yerde hayatlarını idame ettirmeleri için olanaklar hazırlandı mı? 30 yıl önce 30 koyunla, ondan elde ettiği süt, et ve yapağıyla geçimini sağlayabiliyordu, ya şimdi ne yapacak? 30 koyun 30 günden fazla taşımaz oldu.

2. Yeni bir kente göç ve kent varoşlarında hayatta kalma mücadelesi mi verilecek? Size şimdiden söyleyeyim, bu eğitim sisteminin, eğitim sistemindeki fırsat eşitsizliğinin, köyünde ilköğretimin dışında okul olmadığı ve kentte de okumak için kalacak yeri olmayan gençlerin kent varoşunda geleceği iç açıcı değildir. Eğitimsiz ve vasıfsız, bu nedenle de kentte kapıcılık, inşaat işçiliği ve temizlikçilik dışındaki alanlarda hayatını kazanamayacak insanlar, sistemi ve hatalarını yeniden sorgulayacaklar. O zaman verilecek cevaplar, aranacak çözümler bu günkü kadar kolay olmayacaktır. Ayrıca daha önce göç etmişlerin sorunları da şimdi ve gelecekte çözülmek için önümüzde duruyor.

3. Kendi köyünde koruculuk dışında, sisteme göbeğinden bağlı olmayacağı bir çözüm bulundu diyelim, dağdan indirmek istediğimiz ve topluma entegre etmeye çalışacağımız kişilerle aynı köylerde nasıl yaşatacağız? 30 yıldır bir birine kurşun sıkan insanlar, sevdiklerini kaybetmiş, canlarıyla bedel ödemiş aileler hiç bir şey olmamış gibi bir arada nasıl yaşayacaklar. Yeni “Mardin”leri nasıl önleyeceğiz? Ayrı köyler mi kuracağız, bu köylerin ortak sınırları, otlakları, yaylaları olacak, agorada (kentlerde) bir araya gelecekler. Bir birlerini görmezden mi gelecekler?

4. Nasıl bir çalı tohumu ekilmiş, zamanla gelecek düşünülmeden, nasıl bir sistem kurulmuş, görebiliyor muyuz?

5. Demek ki gelecekle ilgili detaylı hesap yapmadan, önlem almadan, sorunları halının altına süpürmekle olmuyormuş. Bu sefer koşmadan önce düşünelim, sonra koşalım. Bizim yaptığımız genellikle koşmaya başlayıp yolun ortasında ya da sonunda, nereye? Neden? Koştuğumuzu düşünmektir.

Bu işin kolay olmadığını, kolay olmayacağını, çok zaman, çok emek, çok fedakarlık alacağını peşinen görmeli ve ona göre davranmalıyız.

Bunun için siyasilerin, medyanın ve yargının üzerine çok önemli bir sorumluluk düştüğünü hatırlamak gerek.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bütün değerlerinin yasal koruma altına alınması için gerekli düzenlemelerin yapılması, her hangi birine (Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Alevi, …) bir saldırı olduğunda, yargının aynı refleksi sergilemesi gerekir.

Entegre edilmesi gereken çok taraf var.

Bir tarafta PKK’nın silahlı üyeleri, bir tarafta hapislerde yatan üyeleri. Bunların Türk kökenli vatandaşlarla entegrasyonu bir şey, kurucu olan Kürt kökenli akrabalarıyla entegrasyonu başka bir şey. İş ve güvenli gelecek sahibi edilmeleri ise başka bir şey.

Bir başka tarafta; koruculuk sistemiyle devlete bağımlı hale gelen, üretmeyen, gelecek güvencesi olmayan ve çocuklarına da gelecek güvencesi sağlayamayan geniş bir topluluk ve onun sorunları.

Diğer bir tarafta bu olaydan dolayı organlarını veya yakınlarını kaybeden Türk kökenli vatandaşların cevap bekleyen soruları. O halde bütün bunlar nedendi???

Hepsinden önemlisi; medyanın ve siyasilerin yıllardır kafalarını ütüleyerek, yanlış bilgilerle ve ezberlerle biledikleri yığınlar. Şimdi bu insanlara çıkıp birilerinin şunu demesi gerekir “yıllardır sizi yanlış bilgilerle kandırdık” “size söylediklerimizin bir kısmı siyasi hesaplarımız, bir kısmı çıkar hesaplarımız, bir kısmı başka hesaplarımız sonucu idi” “bunların çoğu külliyen yanlıştır, o yanlışları atın, yerine bu yeni doğruları koyun!”

Ortaya böyle biri çıkmayacağına göre, çıksa dahi, artık inandırıcı olmayacağına göre, bu halkın ezberlerini bozacak zamana, sabra ve sağduyuya güvenmekten başka çaremiz yok.

Biz bu ülkenin 70 milyonu, bir birimizi kucaklamaktan, geçmişi af etmekten ve yeni geleceği inşa etmek için bir birimize güvenmekten başka çaremiz yok.

Yargılamadan, siyah-beyazlaştırmadan, hoşgörü ve anlayışla yaklaşmaktan başka çaremiz yoktur.

Vicdan kanayan yüreğin duyarlılığıdır.

Çok kanadı yüreklerimiz. Artık vicdanı büyütme zamanı.

Nasıl ile ilgili çözüm önerilerinizi eklemeyi unutmayınız.

Sevgi ve saygılarımla

 
Toplam blog
: 34
: 639
Kayıt tarihi
: 15.08.06
 
 

1968 Hakkari doğumluyum. Elektrik Önlisans, Halkla İlişkiler Önlisans, İktisat Lisans, Sosyoloji ..