Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '10

 
Kategori
Tarih
 

Falih Rıfkı Atay'dan bir anı

Falih Rıfkı Atay'dan bir anı
 

1900'lerde Büyükada Yat Klübü


Falih Rıfkı Atay, Çankaya adlı eserinde şöyle anlatıyor. (Bu eser, cumhuriyet tarihimize ışık tutan en önemli belgelerden biridir. Okumamış olanlara tavsiye ederim.)

O günlerde Bab-ı Ali'ye, Türk ordusunun Yunan kuvvetleri karşısında gerilemeye başladığı haberleri ulaşıyordu telgraf ile. Hepimiz Mustafa Kemal'in askerlik dehasına inanırdık. Böyle bir şeye ihtimal vermiyorduk.

Fakat nasıl haber almalı idi?
Bütün günümüz, adeta merak sancısı ile geçti. Yalnız yemekten değil, düşünmekten de kesilmiştik. Zırhlıları, tümenleri ve alayları ile düşmanın zaferi, hala İstanbul'un sularında ve sokaklarında idi. Bir tek umut, Bir avuç askerde ve Mustafa Kemalde idi.
Nihayet rumca gazetelerde ilk rivayetler çıktı. Biz, taarruza geçmiş ve başımızı Yunan ordusunun çelik duvarına boşuna çarpıp duruyorduk.
Zamanla umutsuzluğumuz arttı. Havadis duyurmakta Beyoğlu gazeteleriyle yarış eden ve üstüste kasabalar alındığı rivayetlerini uyduran bir Türkçe sürüm gazetesine kızıyorduk.
-Taarruz sökmüş olsa, bir tebliğ verirlerdi. Durduk mu, geriledik mi? Ah, hiç olmazsa bir iki kasaba alsak da öyle dursak...

Bir iki kasaba almayı nimet saymaya başlamıştık. Az da olsa bir başarıyı, halk güvenini arttırma yolunda kullanmak kolaydır. Fakat ya hiçbirşey yapamadıksa, ya geriledikse?
Mustafa Kemal'e kızanlar ağızlarını açmışlardı bile...
Akşamüstü gene beynimizin içinde aynı burgu, kalbimizin içinde aynı ağrı Büyükada'ya gidiyorum. Aydınlık, ferah bir ağustos akşamı..
Köpüklü ve neşeli bir deniz. Güverte tıka basa dolu.. Türkçe konuşmayanlarda, birbirinin sözünü kapan bir sevinç var. Sadece bu sevinç bizi yıkmaya yeterdi.Ne olmuştu diye sormaktan korkuyorduk. Sadece zihnimizde kötü şeyleri hafifletmeye çalışıyorduk. Belki biraz geri çekilmiştik. Ordu dağılmadı ise bundan ne çıkardı? Yunanlılar da artık bitkin bir halde değil mi idiler? Belki bir uzlaşma yapabilirdik. Bu da, elbette Sevres andlaşmasından daha iyi olurdu.

Fakat daha sonra bu soruların cevabı kendiliğinden yayılıverdi: Başkomutan Mustafa Kemal Paşa bütün karargahı ile beraber esir düşmüş.
Keder insanları öldürmez derlerse bu söze inanınız. Kalp denen şeyin ne dayanıklı bir maddeden yapılmış olduğunu ben, o akşamüstü Büyükada vapurunun güvertesinde öğrendim.
Türkleri Büyükada Yat Kulübü'nden (Bu günkü Anadolu Kulübü) kovmuşlardı. Yalnız bir iki sırnaşık, yolunu bularak içlerine sokulabilmişlerdi.

O gece kulüpte, M.Kemal'in esir olması şerefine şampanyalar patlıyor, içeri girmiş olan Türkler, içmeye zorlanıyordu. Ada sokakları çoluk çocuğun çığlıkları ile geçilmez bir hale geldi.
Ölümü bir uyku, rahat bir uyku gibi arayarak sabahı ettik. İlk vapurun en görünmez köşesine sığınıp oturarak, iki büklüm köprüye indik.
Bütün Türkleri yas içinde bulacağımı sanıyordum. Meğer ne kadar soysuzluğa uğramışız. Acaba sokaktakilerin hepsi, şu veya bu muhipler cemiyeti üyeleri mi idi? Bizimkiler utançlarından evlerinde mi kalmışlardı?

Meğer bütün karargahı ile Mustafa Kemal değil, Yunan başkomutan Trikopis esir olmuş... Bir çocuk gibi sıçramaya başladım.
Ben ömrümde hiç bir edebiyat eserinde, ordulara ilk hedeflerinin Akdeniz olduğunu bildiren günlük emri okurken duyduğum zevki duymadım. Bu bütün heyecanların üstünde bir heyecan, bütün şiirlerin üstünde bir şiirdi.

Ah Mustafa Kemal, sana ölünceye kadar o günün sevincini ödeyebilmekten başka bir şey düşünmeyeceğim...

Konuşmak için dilim, yazmak için kalemim tutuldu. Yakup Kadri'yi aradım, ilk vapurla İzmir'e gitmeyi teklif ettim. O gün 'Akşam' gazetesinin ilk sayfası için koca bir klişe hazırlamıştık: - ELHAMDÜLİLLAH iZMİR'E KAVUŞTUK! -

http://bilimfirtinasi.azbuz.com

 
Toplam blog
: 53
: 671
Kayıt tarihi
: 22.12.09
 
 

1969 Tarhan Kolej (lise), 1978 Atatürk Eğ. Ens. Türk dili ve edebiyatı bl. Mezunuyum. Araştırmak ..