Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '10

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Fareli Köyün Yalancısı...

Fareli Köyün Yalancısı...
 

Gelişerek değiştiler...


Kafka’nın Değişim adlı romanını birçoğunuz okumuşsunuzdur. Müthiş bir heyecanla, insanı şaşkın bırakan bir değişim serüvenini aktarır. Kahramanımız hamam böceğine dönüşür. Fiili bir değişimi anlatsa da aslında ‘’sosyopsikolojik’’ bir değişim vardır satırlarda…

Değişim, dünya edebiyatında sıkça işlenen bir konu... Belki de bir özlemdir bu. Dolunay çıktığında kurt adam olanlara ne dersiniz? Ya da vampir olanlara…

Değişim, günümüz siyasetinde de önemli bir rol oynuyor. Barak Hüseyin Obama, siyah mı beyaz mı? Müslüman mı Hıristiyan mı? Prens Charles’ın bile gizli Müslüman olduğu söyleniyor… Rivayete göre Sn. Ertuğrul Özkök, Umreye gittiği sıralarda Charles’ı peştamalın içinde gözleriyle görmüş… Sn. Başbakanımız ise ‘’Gelişerek değiştim’’ diyor…

Son günlerin ilginç modası olan Cüppeli Ahmet Hocası ise, çenesinin altındaki iki karışlık çember sakalıyla, sürekli birilerinden özür diliyor. Değişim sürecinin komediye dönüşen yüzü olmayı tercih etti nedense… Çağdaş değerlere çatıyor, tepki alınca hemen toparlayıp özür diliyor. Ardından Said-i Nursi’ye çatıyor ve Fetullahcı kesimden tepki alınca hemen derlenip toplanıp özür diliyor. Bu ‘’Komedyalar’’ bu ‘’Tragedyalar’’ bu yüzyılda, Türkiye’de olağan olaylara dönüştürülüyor…

Amerika Birleşik Devletlerinin Irak'ı işgalinde tam bir milyon sivil öldü… Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği rakamlar bunlar… Sahi hangi vampir bu kadar insanın kanını içmiştir dersiniz? Oysa Kimyasal Ali’yi, beş bin insanın ölümüyle, insanlığa karşı suç işledi diye ABD Irağında, geçtiğimiz günlerde asmadılar mı? Ya İmralı’daki kahramanımız kaç insanın ölümünden sorumluydu dersiniz? 35 bin? 40 bin? Biliyorsunuz, o da yakalandığında değiştiğinden söz etmişti…

Gelin, yarın sabah askeri bir darbe yapılacağını hayal edelim şimdi. Muhtemelen bizim MB’da belli bir süre kapalı kalacak ya da çok ağır bir sansür mekanizmasına uğrayacaktır. Darbeyi öven yazılar yayına alınacak, eleştirilenler ise kılıcı yiyecektir. Ulusal, yerel, yandaş, gardaş, her türlü basın yayın organlarında da aynı şeyler olacaktır. Övmek serbest, eleştirmek suç olacaktır… Aslında yarım dozla da olsa bu gün de iktidarı eleştirebilmek gerçekten yürek istiyor… AKP iktidarından bu yana medyanın geçtiği yollar, el değiştiren gruplar, eşi benzeri görülmemiş vergi cezaları, kovulan yazarlar, işi biten genel yayın yönetmenleri… Bizlere, medya üzerindeki Demokles kılıçlarını fiilen gösteriyor…

Evet, bir darbe olmuş olsun yarın sabah bu ülkede ve ertesi gün memleketin demokrasi aşığı bir köşe yazarı da darbeyle ilgili bir yazı yazmış olsun:

Darbeyle devrilen hükümeti, basına karşı yaptıklarından dolayı eleştirsin:

“Anayasayı çiğnediler. Hürriyetleri kestiler, hukuk dışı komisyonlar kurdular… Artık yazı yazmıyor, yazı taklidi yapıyorduk…”

Devrilen hükümetin Atatürk’e karşı yaptığı hareketleri eleştirsin:

“Atatürk’ün gençliğe hitabesini, Nutuk’un tefrikası halinde yayınlamak dahi suç sayılır olmuştu. Atatürk’ten bahsedilsin istemiyorlardı.”

Yazarımız, darbeyle devrilen hükümetin, demokrasiyi kendi çıkarları için kullandığını, darbenin arkasında Atatürk’ün manevi kişiliği olduğunu ve darbenin demokrasinin teminatı olduğunu açıkça ifade etsin:

“Silahlı Kuvvetlerimizin Büyük Ata’nın yıllar arkasından akseden manevi direktifi ile yaptığı bu hareket, demokrasimizin en sağlam teminatı olarak tarihimize geçecek ve hürriyetlerden kendi sefil benlikleri için faydalanmak isteyen gafillere her zaman için unutulmaz bir ders olacaktır.”

Darbeye karşı herhangi bir direnişe girmeyi düşünecek olan demokratları ise şu şekilde uyarsın:

“Islah olmamakta direnenler çıkarsa onlar da derslerini alacaklardır.”

Yazının finalinde darbeyi alkışlamak, şak şaklamak gerekiyor elbette ve yazarımız onu da ihmal etmesin:

‘’Bize bugünleri tattıran ve bir milletin haysiyetine konmaya çalışılan tozları bir üfleyişle temizleyiveren Türk Silahlı Kuvvetleri sağ olsunlar. Kardeşkanı dökülmeden yapılan bu hareketin aynı vakar içinde gerçek demokrasinin temellerini atmasını bekliyor, seviniyor, övünüyor; övünüyor, seviniyoruz.”

Şimdi, günümüz modasının gözlüklerini takıp bakalım duruma… Kurgusunu yaptığımız şu hayali darbenin ardından bu yazıyı yazmak en çok İlhan Selçuk’a yakışırdı değil mi? Ya da şu an, darbe günlüklerini ortaya çıkardığı için hapiste yatan Mustafa Balbay’a…

Bu yazı gerçekten yazıldı. Hem de 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından, ertesi gün yazıldı ve Milliyet gazetesinde yayınlandı…

Ama bu yazıyı yazan ne İlhan Selçuk, ne Mustafa Balbay ne de Tosun Paşaydı…

Ahmet Altan kardeşimizin...

Mehmet Altan kardeşimizin...

Değerli babaları… Büyük demokrat, Sn. Çetin Altan tarafından yazılmıştı…

Şimdilerde bu arkadaşlar da gelişerek değiştiler…

Artık dolunay çıktığında ‘’Kurt adam’’ olmuyorlarmış…

Şimdi hem liberal hem de solcu olmuşlar…

Yani hem kuzu, hem de kurt olmuşlar…

Fareli köyün kavalcısı gibi, kavallarını çalıyorlarmış ve memleketin çocuklarını etraflarında toplayıp yolların sağ şeridinden yürütüyorlarmış…

Bu kavalcılar, artık zaman değişip teknoloji ilerlediği için, yerli malı yurdun malı olan ‘’Kavalı’’ bırakıp tarihi görevlerini en libosenfonik müzik aleti olan, ‘’Saksafon’’u çalarak yapıyorlarmış…

Tüm, İlhan Selçuk fobisi olanlara duyurulur…

Blognot: Darbe yalama yazısının tam metnini okumak isteyenler, Çetin Altan’ın 28 Mayıs 1960 yılında Milliyet gazetesinde yayınlanan ‘’Bu gün canım yazı yazmak istemiyor’’ adlı yazısını okuyabilirler…

 
Toplam blog
: 153
: 1481
Kayıt tarihi
: 16.09.06
 
 

Tıka basa dolu bir adam değilim. Balığı gördüysem derine inerim. Uzun süre gölgede kalamam. Okuru..