Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '13

 
Kategori
Tarih
 

Fatih Sultan Mehmet: Sırtındaki kürkü çıkarıp, Hızır Beyin sırtına geçirdi.

Fatih Sultan Mehmet: Sırtındaki kürkü çıkarıp, Hızır Beyin sırtına geçirdi.
 

kadıköy


İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden biridir elbette. Belkide en güzeli…

 

Edmondo De Amicis’ İstanbul için:

 

"İstanbul, önünde şair ile arkeologun, diplomat ile tüccarın prenses ile gemicinin, Kuzeyli ve Güneylinin, hepsinin aynı hayranlık duygusuyla haykırdığı evrensel ve son derece büyük bir güzelliktir. Bütün dünya, bu kentin dünyanın en güzel yeri olduğu düşüncesindedir."

 

Kadıköy İstanbul’un nadide incilerinden biridir bana göre…

Ben İstanbul’u ilk kez kadıköy’de gördüm.

İlk İstanbul’da uyuduğum gece kadıköy’de acıbadem’deydi.

Kadıköy’ün bende çok özel bir yeri vardır. Sanıyorum hep öylede kalacak.

Orası farklı bir yer…

Orada kendi başına bir şehir vardır da komşusu İstanbul’muş gibi hissedilir.

Evler daha samimidir.

İnsanları daha candandır…

Eski köklenmiş aileler otururlar çoğunlukta.

Büyükler birbirlerini tanırlar, anne ve babalar birbirlerini tanırlar ve gençlerde birbirlerin tanırlar. Onlar aynı semtin çocuklarıdır. Bir arkadaşım derki:

“Sokakta birbirimizi tanır ve selamlaşırız. Yeni taşınanları da kısa sürede aramıza alırız.”

Biraz daha Anadolu’dan esintilidir diye düşünmekteyim. Köklü adetler hala bazı yerlerinde süregelmektedir.

İstanbul zaten çok güzeldir, onun incilerinin her birinde tarih yatar, hikayeleri vardır, yaşanmışlıkları varır.

İstanbul’da erenler Evliyalar vardır.

Bence İstanbul tümüyle dünyanın en güzel şehirlernden biri değil en güzelidir…

 

İstanbul ile ilgili Fatih Sultan Mehmet zamanından çok hoşuma giden bir anlatıyı ve yine Kadıköy’ün tarihçesinden bir kısa anlatıyı aktaracağım.

İstanbul’un başka bir semtinde, başka bir anlatıda buluşuncaya kadar hoşça kalın…

 

 

Nazan Şara Şatana

 

 

Fâtih Sultan Mehmed Han tahta geçtiği ilk günlerden îtibâren fırsat buldukça sarayda çeşitli âlimleri toplayıp onlarla ilmî sohbetler yapıyordu.

Bu toplantılara zaman zaman orada bulunan yabancı ilim adamları da iştirâk ediyordu.

Yine böyle bir ilim meclisi teşkil edildiğinde, Kuzey Afrika ülkelerinden birinden gelen ve gizli ilimlerde mahâret sâhibi bir âlim de katılmıştı.

Âlim, Sultânın katında Türk âlimlerini, sorduğu zor ve çözülmesi güç sorularla epeyce bunalttı.

Onları cevap veremez gördükçe de yeni yeni sorular yöneltti ve üstünlük gösterisinde bulundu.

Osmanlı ulemâsının böyle acz içinde kalması, cihân pâdişâhı olan Fâtih'i son derece rahatsız etti.

Bütün beyleri, paşaları ve vezirleri toplayıp;

"Ülkemde bu adama cevap verecek bir âlim yok mudur? Çabuk olun, araştırın ve bana derhal müsbet bir cevap getirin!" dedi.

Vatan topraklarını iyi bilen vezirler, düşündüler ve Sivrihisar Medresesinde görev yapan Hızır Beyi hatırladılar.

Fâtih'e;

"Sultânım! Ülkemizde Hızır Bey adında değerli bir âlimimiz var, emir buyurursanız, haberci gönderip buraya çağıralım." dediler. Sultan,

     "Durmayın, kim varsa derhal dâvet edin, hemen gelsin." buyurdu.

Bunun üzerine, Hızır Beyi çağırmak üzere Sivrihisar'a üç kişilik bir heyet gönderdiler.

Hızır Bey, bu heyetle Edirne'ye geldi.

Hızır Bey, o zaman daha otuz yaşlarında ve asker kıyâfetinde bulunduğundan, yaş ve kıyâfeti, meşhûr âlimlere meydan okuyan zâtın alay edercesine gülmesine sebeb oldu.

Onun bu tavrı üzerine Hızır Çelebi;

"Gereksiz yere gülenler, hoşa gidenlerden sayılmaz. Soracağın her ne ise hemen bildir. Sözün gelişi beni de başarısızlığa uğrayacaklardan biri say."

Bunun üzerine misâfir âlim, pâdişâhın huzûrunda ve kendinden son derece emin bir şekilde Hızır Çelebiye sorularını yöneltti.

sorarken Hızır  Çelebi mütevâ zi bir şekilde önüne bakıp gülümseyerek notlarını tuttu.

Sonra sorulan suâllerin hepsine teker teker ve gâyet güzel cevaplar verdi.

Çözülecek hiç bir meseleyi ortada bırakmadı.

Misâfir âlim hiç beklemediği bu durum karşısında bir hayli şaşırdı ve tedirgin oldu.

Sonra soru sorma sırası Hızır Beye geldi.

Fâtih Sultan Mehmed'den izin istedikten sonra o âlime dönerek on altı değişik ilimden çözümü güç birer mesele sordu.

Misâfirin bu konulardan haberi bulunmadığından dili tutuldu ve pekçok ilim adamının ortasında utanç içinde kaldı. Sonra;

"Hızır Bey, İslâm âleminde benzeri pek az bulunan ilim adamlarınızdan biridir. Kendisinde öylesine bir hâfıza ve zekâ var ki, karşısında durmak mümkün değildir." diye itirafta bulundu.

Kerem ve ihsân sâhibi yüce Pâdişâh sonuçtan çok memnun oldu. Sevinç ve heyecânından yerinden kalkıp yeniden oturdu.

Hızır Beyi harâretle tebrik ederek;

"Yüzümüzü ak eyledin. Cenâb-ı Hak da iki cihânda senin yüzünü ak eyleyip, ilmini ve fazlını arttırsın." dedi.

Sonra sırtındaki kürkü çıkarıp, Hızır Beyin sırtına geçirdi.

Yine bu memnuniyetinin karşılığı olarak Hızır Beyi atalarının inşâ ettiği Bursa'daki Sultâniye Medresesi müderrisliğine tâyin etti.

 

Fatih onun kıymetini zaten bilir.

Hızır Bey’i imparatorluğun merkezine (İstanbul’a) kadı yapar.

devir kadıları beldenin meseleleri ile de ilgilenirler, şehremini, yani belediye başkandırlar.

Fatih, Hızır Bey’le sıkça buluşur.

Onun feyizli sohbetlerini içercesine dinler.

Devlet işlerini istişare eder.

Birbirlerini abi kardeşten öte severler.

Hatta Sultan onu sarayında görmek ister.

Enderundan güzel bir yer ayırır.

Ama Hızır Bey kuytulardan hoşlanır.

Anadolu yakasında kuş uçmaz kervan geçmez bir köşeye yerleşir ki, burada şekillenen köy adını ondan alır.


Kadıköy!

Kadıköy, İstanbul'un Anadolu Yakası'nda yer alan ilçesi.

Anadolu Yakası'nın güney batısında bulunan Kadıköy, batı ve güneyde Marmara Denizi, kuzeyde Üsküdar, doğuda Ataşehirve Maltepeilçeleriyle çevrilidir.(vikipedi)

Vikipedi’de Kadıköy’le ilgili anlatıda şunlar yazıyor:

İlçenin eski adı olan Kalkedonya'nın körlerin yeri anlamına geldiği sanılmaktadır. İstanbul'un kuruluşuyla ilgili mitte bu isim yer almaktadır.

Yer değiştiren bir kavim yeni yerleşimlerine nasıl ulaşacaklarını öğrenmek için bir kâhine danışır.

Kâhin kavimdekilere körlerin ülkesinin karşısına yerleşmelerini söyler.

Bu günkü İstanbul'a ulaşan kavim bulundukları taraf boş iken karşı kıyıda bir yerleşim olduğunu farkeder.

Bulundukları yerin avantaj ve güzelliklerini farkedemeyen karşı kıyıdaki insanların ancak kör olabileceklerini iddia edip İstanbul'a yerleşirler.

Böylece bugünkü Kadıköy yöresindeki yerleşim körlerin yeri anlamındaki Kalkedon adını alır.

İstanbul'un fethindensonra Kalkedonya'nın yönetimi, II. Mehmedtarafından İstanbul kadısı Hızır Bey'e verildiği için, yerleşmenin Kadıköyü adını aldığı sanılmaktadır.

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....