- Kategori
- Felsefe
Felsefe Dinle Çatışır mı, Dine Alternatif midir?)

resim, sonsuz.us'tan alıntı
Felsefe ile din çatışır mı?
Bilim ile din çatışır mı?
Felsefe dinin yerine mi ikâme ediliyor?
Modernizm, insanı yalnızlaştırmış mıdır?
Batı dünyası dini neden hayatın dışına itmiştir?
Müslümanlar Felsefeye mesafeli mi durmuşlardır?
Postmodernizm, dine karşı mı, bilime karşı mı bir tepkidir?
İslâmiyette Felsefe var mıdır?
İşte bu soruların, din ve felsefe ekseninde cevaplarını aradım. Sorularımı Din Felsefesi uzmanı Doç. Dr. Tuncay İmamoğlu'na sordum. İşte sorularım ve aldığım cevaplar... Umarım,yaptığım söyleşinin dostlarıma ve okurlarıma yararı olur.
MURAT ERTAŞ: Kamuoyunda yaygın kanaate göre felsefenin, dinin yerine ikame ettirilmeye çalışılan bir bilgi sistemi olarak algılandığını ve bu nedenle bilhassa Müslümanlar arasında felsefeye mesafeli veya tamamen karşı duruşun olduğunu gözlemlemekteyiz. Hocam, evvelâ kamuoyunun ve okurlarımızın felsefe ve din kavramlarını karşılaştırmalı olarak anlama ihtiyacı var sanırım. Felsefe nedir ve ne değildir?
DOÇ.DR.TUNCAY İMAMOĞLU: Haklısınız, öncelikle felsefe kavramı üzerinde durmanın faydalı olacağına inanıyorum. Bilindiği gibi “felsefe”, Yunanca “philosophia” kelimesinden Arapçaya, oradan da dilimize girmiş bir kavramdır. Philosophia kavramı, “philo” ve “sophia” kelimelerinin bileşiminden oluşmuştur. “Sophia” Yunanca’da “bilgelik ve hikmet” kavramlarına karşılık gelmektedir. Pisagor’a kadar Yunan literatüründe sophia kelimesi kullanılmıştır. Yani bu düşünürden önceki düşünürler kendilerini bilge, hikmet sahibi insanlar olarak nitelendirmişlerdir. Pisagor ise, gerçek anlamda bilge ve hikmet sahibi olmanın ancak Tanrı için söz konusu olabileceğini ifade ederek, insanın mutlak bilge ya da hikmet sahibi olmasını imkânsız görmüş, onun ancak hikmeti ya da bilgeliği seven kişi olacağını ifade ederek “sophia” kelimesinin önüne “philo” kavramını ilave etmiştir. “Philo” kelimesi ise seven anlamına gelir. Dolayısıyla Pisagor’a göre, insan gerçek anlamda bilge ve hikmet sahibi olamayacağı için ancak hikmeti seven olabilir. İşte felsefi düşüncede“philosophia” kavramı Pisagor’dan itibaren kullanılmaya başlanmıştır.
Görülüyor ki, Türkçemizde kullandığımız felsefe kelimesi hikmeti ve bilgeliği seven anlamını ihtiva etmekte, filozof kavramı da tecrübeli olmaya istekli, bilmeye ilgi ve sevgi duyan anlamına gelmektedir. İşte ilk çağlarda “hikmet ve bilgelik sevgisi” olarak kabul edilen “Philosophia”’nın (felsefe), temel esaslarından birisi olan “Hikmet”, hem ilim, hem de fazilet anlamlarını ihtiva etmektedir. Buna göre felsefe sözünden hem olup biteni bilme, hem de iyi olanı keşfetme anlamlarını çıkarabiliriz. Ünlü İslam Filozofu İbn Sina felsefeyi şu şekilde tanımlamaktadır: “felsefe, insanın objelere, tüm hakikatlere vakıf olabileceği kadar vakıf olması, onların sırrına ermeye çalışması”dır. Kur’an’da Allah’ın bazı kullarına hikmeti verdiği ifade edilmektedir. Kur’an’da geçen bu ifadeyi yorumlarken kimi düşünürler, burada kastedilen hikmet ehlinin hadis ilmiyle, kimileri tefsir ya da fıkıh ilmiyle, kimileri de felsefe ya da kelamla uğraşanlar olduklarını ifade etmişlerdir. Yani tabiri caizse insanlar hangi ilimle uğraşıyorlarsa hikmetin de bu ilmin içinde var olduğunu ileri sürmüşlerdir.
ERTAŞ: Felsefe kavramının sözlük anlamı itibariyle bizdeki karşılığı hikmet, filozofun da hükemâdır, diyebilir miyiz?
İMAMOĞLU: Arapça’daki “hikmet” kelimesine baktığımızda onun da Yunancadaki “sophia” kelimesinin anlamlarını ihtiva ettiğini görebiliriz. Yani hikmet kelimesi Arapça’da bilgelik anlamına gelmektedir. Hikmetle uğraşan kimseye ise “hakim”denir. Bu kelimenin çoğulu “Hükema”dır. Hakim, hikmet ve felsefeyle meşgul olan demektir. Bu yüzden İslam dünyasında hikmet ve felsefe kelimeleri eş anlamlı olarak görülmüştür. Hatta Batı dünyasında da bu şekilde anlaşılmaktadır.
ERTAŞ: Yunanca hikmet sevgisi anlamındaki felsefenin başlıca üç bölümü olan ontoloji(varlık), epistemoloji(bilgi), değerler(etik, estetik) aynı zamanda dinin ele aldığı meseleler değil midir? Ya da bilgi üreten felsefe, bilgiyi vahiy yoluyla veren dinle çatışmaz mı?
İMAMOĞLU: Din ve felsefenin ilgilendiği konular aşağı yukarı aynıdır. Her ikisi de, insanların karşılaştığı önemli problemlerle ilgilenir. Gerek felsefe gerekse din, gerçekliği bir bütün olarak ele alıp, kuşatıcı bir dünya görüşü ortaya koyma gayretindedir. Ancak bu gerçekliği ortaya koyma biçimleri farklılık arz etmektedir. Felsefe, varlık ve değer hakkında bir yargıya varmak için, varlığın farklı boyutlarını tutarlı ve kuşatıcı bir şekilde ilişkilendirme yoluna giderek, çoğu kez tümevarımsal bir yol takip ederken, din ise varlığın ve değerin kaynağına ilişkin soruları doğrudan Tanrı’dan başlayarak tümdengelimsel bir şekilde cevaplandırmaya çalışır. Felsefenin özü düşünmek, dinin özü ise Gazali’nin deyimiyle ruhani bir zevk halini yaşamaktır. Felsefe yaparken bir fikre sahip oluruz. Dini ise yaşarken anlar, duyar ve ibadet ederiz. Fakat dua ve ibadetin tefekkür yanı olduğu gibi, tefekkürün de dini bir boyutu olabilir. Örneğin, Kur’an’ın teşvik ettiği türden bir tefekkür, bir çeşit ibadettir. Bu yüzden İbn Rüşt, hikmetle meşgul olmayı, yani felsefe yapmayı dini açıdan gerekli görmüştür. İbn Rüşt “Fasl’ül-makal” adlı eserini bu görüşünü ispatlamak maksadıyla kaleme almıştır. İbn Rüşt’ün bu görüşünde bir gerçeklik payı olmakla birlikte, Mehmet Aydın’ın da ifade ettiği gibi, din ve felsefenin iki ayrı saha olduğunun söylenmesinde yarar vardır. Kur’an hikmetlerle dolu bir kitaptır ancak yine de o bir felsefe kitabı değildir.
Felsefenin bilmeye ilgi ve sevgi duyma anlamına geldiğini belirtmiştik. Dolayısıyla felsefenin var olan her şeyle ilgilenen bir ilim dalı olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır. Felsefenin ilgilendiği bu şeyleri sizin de ifade ettiğiniz gibi üç ana başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar da varlık (ontoloji) bilgi (epistemoloji) ve değer (aksiyoloji) dir. Felsefe var olan her şey üzerinde yapılan bir düşünme etkinliği olduğuna göre, insanlığın en önemli dinamiklerinden birisi olan dini göz ardı etmesi söz konusu olamaz.
ERTAŞ: Felsefenin dinle çatışan, dindar insanları tedirgin edici bir yönü yok mudur?
İMAMOĞLU: Felsefe dini incelemek için büyük bir istek ve arzu içindedir. Ancak dini hakikatle ilişkisinde felsefenin biraz kapalı kaldığını söyleyebiliriz. Bir yönüyle felsefe, dini tehdit edici; bir yönüyle de dost olarak kabul edilmektedir. Şüphe uyandıran sorular sorması, inanan insanları tedirgin etmektedir. Bununla beraber, felsefe bizi hayatın tekdüzeliğinden ve yavanlığından kurtararak inancımıza derinlik sağlarsa bu durum tehdidi ortadan kaldırır ve her iki alan arasında dostluğun ortaya çıkmasına vesile olur.
Yukarıda dinlerin çok çeşitli olduğunu belirtmiştik. Dinler çok ve çeşitli olduğu gibi, bir dinin içinde aynı kutsal kitaba dayanan birçok dini ekol de bulunmaktadır. Öyle ise bir dinin felsefesi yapılmak istendiğinde esaslar ve ayrıntılar bütünüyle göz önünde bulundurulmalı ve bir din hakkında varılan hükümleri tüm dinlere uyarlamaktan kaçınmalıdır.
ERTAŞ: Buradan Din Felsefesi’nin ilgi alanının, oldukça kritik ve hassas olduğunu çıkarabiliriz…
İMAMOĞLU: Din felsefesi de felsefenin din üzerindeki düşünsel etkinliğinin bir sonucudur. Din felsefesi, din hakkında düşünmenin rasyonel düzlemde en üst seviyesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Din felsefesinin, herkesin kabul edebileceği bir tanımını yapmak güçtür. Ancak bu zorluğa rağmen din felsefesinin, dinin doğası, anlamı, önemi ve geçerliliğine dair bir araştırma, dinin temel iddialarının felsefi incelenişi, dini inançların çözümlenmesi ve kritik bir bakış açısıyla değerlendirilmesi olduğunu söyleyebiliriz. Kısaca din felsefesi, din hakkında felsefi bir düşünme ve tartışma diye tanımlanabilir. Din felsefesi belli bir dine ait bilim dalı değildir. Felsefenin kullandığı yöntemleri kullanan din felsefesinin bu anlamda konusunu din, yöntemini felsefe ve amacını da dinin felsefi açıdan değerlendirilmesi oluşturmaktadır.
(DEVAM EDECEK)