Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

07 Ocak '12

 
Kategori
Felsefe
 

Felsefenin alanları

Felsefenin alanları
 

yedi sanatın merkezinde bulunan felsefe (wikipedia)


İnsanın bir toplum halinde yaşamaya başlamasıyla bireysel ilgi ve ihtiyaçların yanında bir de toplumsal ilgi ve ihtiyaçlar ortaya çıkmaya başlar. Toplumsal kurallar belirginleşir ve çeşitlenir. Toplum içinde bireyin yeri belirginleşir veya silik bir hal alır. Düşünen bir varlık olarak da birey düzeni eleştirmeye veya değiştirmeye çalışır. Bu eleştirilerin çağa uygun olanları destek bulur ve yeni düşüncelerin katılımıyla şekil alır.

Bireyin hayatın başlangıcını sorgulaması ve sona olan bilinmezliğin verdiği merak kişi de var olma şüphesini doğurmaktadır. Var olan nedir ve var oluşun ispatı yapılabilir mi? Tüm var olanların başlangıcı nedir? Bu sorulara verilen cevap felsefenin temelini oluşturur. Doğaya ve kanunlarına, insana ve hayata, dine ve tanrıya olan bakış açısının ilk sorusudur ve buna verilen cevap diğer bakış açılarına yön verir. Gerçek nedir? İspatlanabilen tek şey şu an mıdır? Doğadaki görülen ve bilinen şeyler ‘var’ iken diğer olgular yok mudur? Varlık felsefesinin zihnimizde oluşturacağı şüphenin başlığı bu sorular olabilir.

Sofistlerin her şeyin merkezine insanı alması ve bilginin göreceli olması dolayısıyla doğru bilginin imkânsızlığına olan inancına rağmen doğanın henüz tamamını keşfedemediğimiz yasaları vardır ve bu yasalar doğa olaylarını açıklamak için bilgi yığınını oluşturmaktadır. Doğayı anlamlandırmak bu bilgileri yorumlamak ve birleştirmekle mümkün olabilir ancak bilginin doğruluğuna olan şüpheciliği de elden bırakmamak gerekir. Bir bilginin doğruluğu problemi onun temellendirildiği noktaya, kendi içinde anlamlı ve tutarlı olmasına bağlıdır. Bilginin doğruluğu sorgulanmadığı sürece bilgi durağanlaşır ve doğanın keşfedilmesi süreci uzar. Bilgi felsefesinin içeriğini bilginin eleştirilmesi oluşturur. Bilgiye ulaşmak ve bilginin nasıl oluşturulabileceği, bilginin neye dayandığı da felsefenin uğraşları arasında büyük bir yer kaplamıştır. Aydınlanmanın çağı, pozitivizm ve post-pozitivizmin getirdikleri bizi şu anda var olan bilimsel yönteme ulaştırmıştır. Yararlı bilginin doğru bilgi olduğu düşüncesi günümüzün yıkılamaz görünen iş hayatının temelini oluşturmaktadır.

Doğayı oluşturan maddesel ‘gerçek’lerin (?) dışında bir de insanın oluşturduğu ‘olgu’lar vardır. Bunlar elle tutulabilir şeyler olmadığı gibi doğruluğu tamamen insanın algısına bağlı olabilir. Ahlak, etik, doğru davranış, erdem gibi kavramlar her kişiye göre değişebildiği gibi bireylerin oluşturduğu toplumların ahlak, etik ve erdem kavramları ortak özellikler gösterebilir. Bu tür kavramlar ahlak felsefesinin içeriğidir. Bireylerin doğru davranış tanımları kendi yaşadıkları ile ilişkilenir. Ancak amacı mutluluğa ulaşmak olan birey ‘yanlış’ olarak değerlendirdiği davranışları bazen sırf mutluluğa ulaşmak için yapabilmektedir. Bu durumda ahlaklı olmayı tanımlamak zorlaşmaktadır. Toplumun bir arada huzurlu bir şekilde yaşamasını kolaylaştıracak bireysel sorumluluk bilinci belki de doğru-yanlış ayrımını yapmayı kolaylaştıracaktır.

Varlık, bilgi, doğa ve ahlak felsefesinin doğurduğu felsefi akımlar da bireye kendi hayat felsefesini oluşturması için ‘seçenekler’ olarak karşımıza çıkmaktadır. Başlangıcını bilmediğimiz ve sonunu da göremeyeceğimiz hayat pastasını süslemek için bu seçenekler dizininden kendimize uygun olanını seçebilir veya hepsinden farklı bir ‘…ist’ akımı yaratabiliriz.

 
Toplam blog
: 70
: 1093
Kayıt tarihi
: 27.01.08
 
 

Çok da eskilerde olmayan bir tarihte doğdu. Kulağına ismini fısıldadılar: İsmail. İsmini büyüyünc..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara