Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

18 Ekim '15

 
Kategori
Futbol
 

Fenerbahçe, hangi takımı rahat yenecek?

Fenerbahçe, hangi takımı rahat yenecek?
 

Taraftar ne ister?

Ne istemez ki...

İlk düdük çaldı mı, takımı rakibe sahayı dar etmeli... Kaleye şut çekildi mi, öyle bir şut olmalı ki, gol olsun olmasın tribünler ayağa kalkmalı... Öyle paslar, çalımlar atılmalı ki, sonuca gidilmese de, tribünlerden bir uğultu/ alkış yükselmeli...

Çekilen şutlar, direklerde patlayan ya da direkleri yalayarak giden toplar,  coşkuyu doruk noktasına taşımalı...

Goller, art arda gelmeli...

Rakip sinmeli, taraftarı varsa, suspus olmalı...

İyi de, gönülden geçenle, o günkü oyun gerçeği nasıl uyuşacak?

*****

Fenerbahçe taraftarının dünkü "ruh hali"ni anlatmaya gerek var mı?

Van Persie’nin frikikten attığı o güzel gol, maçın tek golü olarak kaldı. Volkan Demirel’in “harika” denecek iki kurtarışı  olmasaydı, bizim yazının başlığı daha kısa olacaktı:

Fenerbahçe, hangi takımı yenecek?

Fenerbahçe’nin karşısındaki takım, Kayserispor, daha Lig’e ısınamamış. Güç dengesine bakılınca, Fenerbahçe’nin rahat kazanacağı, taraftarını sıkıntıya sokmayacağı bir maç olmalıydı aslında.

Ama olmuyor, güç dengesi mengesi, sahaya çıkınca, bazen tersine de dönebiliyor.

Fenerbahçe, beklenen, olması gereken oyunu oynayamadı.

Buna bakarak, kızgınlığı geçmeyen taraftar, şimdi,  “yeminli muhalif”lerden gelen seslere mi kulak verecek?

“Bu takım adam olmaz!.”

“Bu Vitor Pereira ile işler yürümez!.”

“Aziz Yıldırım, Vitor Pereira’yı hemen göndermeli!.”

*****

Maç, antrenman havasında başladı.

Fenerbahçeli futbolcular, ilk kez bir büyük kentte, konuk olduğu evden sokağa adımını atan kişi gibi tedirgin ve şaşkındı. Kayserispor ise, kendi sahasında oynamanın cesareti içinde görünmesine karşın, ne yaptığını bilmez havadaydı.

Topu oradan oraya taşımakla geçiyordu zaman.

Golün “kokusu” bile yoktu.

Van Persie’nin frikikten attığı o gol de olmasa...

Kayserispor’u, gücünden ötürü, elinden bir şey gelmeyen olarak anladık da, Fenerbahçe’ye ne oluyordu?

Takım, neredeyse, baştan ayağa yenilenmiş, gelenlerin havası, maçlara hava katacağı umudunu da birlikte getirmişti.

İkisi bir arada oynamaz, bazen de niye oynamıyor denen Van Persie ile Fernandao ilk "onbir"deydi. Geriden, orta alandan, doğru dürüst top gelmedi. Uygun top geldiğinde de, Fernandao, ya ofsayta düştü ya da faul yaptı. Oyalanma sonucu top kaptırmalar sorun oluyordu.

Fenerbahçe’de sonradan oyuna girenler de, genel havaya uydular.

(Markovic-Alper Potuk, Nani-Diego, Van Persie-Ozan Tufan)

Hani, böyle maçlardaki durgunluk, bocalama, kendini verememe için denir ya:

“Kendileri sahada, akılları haftaya oynanacak maçta...”

(Perşembe günü UEFA Kupası’nda Ajax maçı...

Pazar gün de Galatasaray maçı...

İkisi de Kadıköy’de...)

*****

Gol, Volkan Demirel’in o iki kurtarışı ve son andaki o dalaşma, sahada ve tribünlerde bir hareketlilik sağladı.

(Uzatmalar bitmek üzereyken Furkan, Volkan Demirel’e faul yaptı. Sonra birbirlerine diklenince, Kayserispor’dan Deniz ile Zeki yardıma koştular; itiş kakış bir süre sürdü. Neyse ki araya girenlerle, dalaşma, fazla büyümedi. Mete Kalkavan, sadece Volkan Demirel’e sarı kart göstermekle yetindi. Belki de kart gösterme “limit”inin dolduğunu anlattı!.. Çünkü maçta, o dalaşmaya kadar, 1 kırmızı, 8 sarı kart vardı.)

Volkan Demirel, gününde olmasaydı, dönüş, "hüzünlü" olurdu.

Son söz: 

“Tepe”de kopma olmayışı, iyi/ kötü futbola değil de, puanların kaç olduğuna bakmayı gerektirir mi?

 

https://www.facebook.com/turgutcelik

https://twitter.com/#!/turgutcelik

turgutce@yandex.com

 

 

 
Toplam blog
: 2458
: 2418
Kayıt tarihi
: 10.11.08
 
 

24 Kasım 1944'te İspir'de doğdum. Ankara Kurtuluş Lisesi'ni, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tü..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara