Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '08

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Fethiye notları

Fethiye notları
 

amintas kaya mezarından fethiye'ye bakış


İNSAN ilk kez gidip gördüğü farklı bir mekandaysa, merak duygusu gereği tanımak ister. Bu her şey için geçerli.. İlk kez gittiğiniz bir ev, bir semt, ya da il dışında bir yerler...

Serde gazetecilik varsa, hele de 'gezi yazarlığı'ysa en büyük hayali; "tanımasam da olur, ben dalgama bakayım, yeyip içeyim, yan gelip yatayım" demez haliyle.

Evet aynen öyledir; ne siyaset, ne ekonomi, ne başka şey.. En büyük hayalim gezi yazarlığı.. Bir nevi seyyahlık.

..Ve fakat yerel gazetecilikte hem önemsiz bir iş gibi görülür bu, hem de öyle bir branş yoktur. Gezdin, gördün, anlattın, yazdın diye kimse çıkarıp para falan vermez.

Neyse, uzatmayalım.. Bu girişin ardından, bayram tatilinde gidip tanıma olanağı bulduğumuz Fethiye'yi anlatmaya başlayalım.


***

ÇOĞUMUZ için tatil, 'yaz tatili' anlamında; ve doğal olarak deniz, kumsal, güneş, balık - rakı, kordon boyunda akşam turu, sahil gazinosunda akşam çayı, plajda güneşlenip marsık gibi kararma isteği, falan filan...

Yok yok, ben de yabancı değilim bunlara; ek olarak 'taş toprak' muhabbeti var sadece. Küçük bir tarihsel obje, tarihi eser, doğal güzellik, görme ve dokunma duyularımı harekete geçiriveriyor anında. Hele de var olduğunu bildiğiniz bir şeyi ilk kez görecek olmanın heyecanını yaşıyorsanız, plajda marsık gibi kararma isteğinizi ikinci, üçüncü plana atıyorsunuz anında.. Yani bende böyle; çevremdeki çoğu insanda bu duygu yok.. "Beraber bir yerlere gidelim" diye konuştuğumuz arkadaşlar, "seninle çekilmez oralar, taşla toprakla işimiz yok" diye çıkışırlar bana.

Aynı tepki, Fethiye tatilinde bizim hanım ve çocuklardan da geldi.. Bizim hanım, hepi topu beş günlük tatilde, Çalış plajındaki villanın verandasında oturup denizi seyretmeyi, oğlan balina gibi suya dalıp çıkmayı hayal ediyordu.. Bizim kızın hayali neydi bilmiyorum, sormadım; sonuçta nereye gidersek oraya gelecek.

..Ve fakat hayallerini yıktım hepsinin. Doğal olarak bol bol fırça yedim.


***

YEDİ saatlik yolculuk, beşyüz küsur kilometrelik yol, hepimizin kuyruk sokumlarını sızım sızım sızlattı; Fethiye'de kiraladığımız villaya bir an önce kapağı atıp dinlenmekti herkesin niyeti; ben hariç. Bavulları, çantaları atar atmaz, "Balık Hali'ne gidiyoruz" dedim.. Daha önce hiç görmediğim Fethiye'de, balık halinin olup olmadığını nereden biliyorum?.. E canım deniz memleketi sonuçta, hal yoksa bile kenarda köşede balıkçı tezgahları vardır en azından.

Aradık, taradık, şehrin orta yerinde bulduk hali.. Ama ne hal! Han benzeri duvarlarla çevrili, ortasında balıkçı tezgahları, etrafında balık restoranlarıyla tam aradığım yer. Üç öğün balık verseler öğkk gelmez; o derece severim deniz ürünlerini. Biraz ondan, biraz bundan, ortaya karışık bir balık ziyafeti çekeriz diye, yan yana dizili tezgahlardaki çeşit çeşit balığa imrenerek bakındım. Bir gözümse, bizim hanımda.. "Çişim geldi" diye bağıran bizim kızı oyalıyor, ama O'nun da gözü bende.. 1 YTL karşılığında ayıklattığım balıkların başında beklerken, "şu halimize bak, onca yolu geldik, yorulduk, dinlenmemiz lazım, sen bize nasıl eziyet ediyorsun" diye söylendiğini duyuyorum.

Balıklar tamam, paketledik, halden çıktık; işimiz bitti mi?.. Markete, manava uğrayıp sebze meyve almak lazım... Çalış yolunda Migros var, Balıkesir'dekine beş çeker; daldık oraya.. Meyvesi, sebzesi, zeytini, peyniri derken, elim gayriihtiyari yetmişlik Yeşil İzmir'e gidiverdi.. Bizim hanımın yan yan bakmasına aldırmadan raftan alıp sepete koydum.. O olmazsa, mundar gider zavallı balıklar!

Hava kararırken eve dönebildik, elimizde market torbalarıyla.. Bizim evde balık işleri benden sorulur; daldım mutfağa tabi... Akşam sofrasındaysa, hepsinin kızacağını bile bile, "Fethiye programını açıklıyorum" diye söze başladım; hangi gün nereye gideceğimizi anlattım.. Suratlar asıldı tabi; herkesin tatil anlayışı farklı, o yüzden tatili benim isteklerime göre geçirmek istemiyorlar.. Ve fakat çare yok, aynen öyle olacak.. Zira gidip gelinecek yerler uzak, mecbur arabayla gideceğiz.. Bende ne direksiyon, ne ehliyet var; doğal olarak bizim hanım basacak gaza.


***

PROGRAM dedim de; gideceğimiz yere karar verdikten sonra internette biraz bakınıp yarım yamalak bilgi edinebildim Fethiye hakkında.. Asıl programı İsmail Erten (ÇYDD Şube Başkanı) tutuşturdu elime, yolculuk arifesinde... İsmail Hoca, Muğlalı; yani oraların adamı.. Üşenmedi, gazeteye geldi, dört kat merdiven tırmandı, "al bakalım" diye uzattı programı.. Hangi gün nerelere gidileceğini yazmış bir bir.. İlk gün Fethiye'deki kaya mezarları, ardından Gemile Koyu.. İkinci gün Kayaköy dolayları.. Üçüncü gün Ölüdeniz.. Sonra Xsantos, Patara, Kelebekler Vadisi.. KDV'si kabilinden oniki adalar tekne turunu da eklemiş listeye.. Gezi yazılarında denir ya, "görmeden gelme" diye.. İsmail Hoca'nın talimatı da öyle.

Ne ki, gördüğümüz az, görmediğimiz çok oldu; hepsini beş güne sığdırmak imkansız.

Ama hep görmek isteyip de fırsat bulamadığım Kayaköy'ü gördüm; yıllardır Kayaköy'le ilgili tanıtım yazılarını, belgeselleri falan okurum, izlerim; ilk kez canlısını gördüm.

Lozan mübadelesinde Yunanistan'a postalanan Rumlar'ın terkettiği, bir zamanlar 25 bin kişinin yaşadığı, şimdiyse 'hayalet köy' diye adlandırılan Kayaköy.. Boynuma astım fotoğraf makinamı, başladım yokuşu tırmanmaya... Fakat ters yoldan girmişiz, turist rehberi de yok ki yanımızda, yol yordam göstersin; patikadan, bayırdan yukarıya doğru tırmanırken uçurumun eşiğine geliverdim; yükseklik korkumu yenebileceğim bir noktadaydım hem.. Çalılara, dikenlere sürtünerek düze inebildim ama, kan ter içinde kaldım.. Ardımdan gelen bizim oğlansa, "sen de herkes gibi düz yoldan girseydin de bu eziyeti çekmeseydik" diye bağırıyor sürekli.. "Yürü leeeyn" diye diklendim; "tadını çıkar işte, düz yoldan herkes gider, önemli olan zoru başarmak..."

Kendi kendime söylendim, oğlan duymadı: "Ulen Malum, sende g..te sürülecek akıl yok; turistlerin peşine takılıp düz yoldan geleydin de bu işkenceyi çekmeyeydin ya... Hay aklımı seveyim..."

Ama deydi; asıl fotoğraflık manzara, benim çizdiğim istikametteydi; bence harika fotoğraflar çektim...

Turist dedim de, ortalık nasıl da turist kaynıyor.. Bunlar genellikle orta yaş ve üzerindeler; o yaştakiler ya sezon başında ya da sonunda gelirlermiş; bizim tatil de Fethiye'nin 'sezon sonu'na denk geldi.. Sezon sonu, hâttâ bitmiş, ama ortalık şenlikli. Turist milleti, turlarla gelip dolaşıyor buraları.. Kayaköy'de pek yerli görmedim; onlar Gemile veya Ölüdeniz'de sezonun son güneşli günlerini değerlendirmekle meşgul.. Turistlerse, mübadelede boşalan Kayaköy'ün taşını, toprağını okşuyor!

Şimdi Kayaköy için ayrı bir yazı hazırlamak lazım; özetle şunu söyleyeyim: Kayaköy 1922'den beri boş, hayaletlere terkedilmiş gibi.. Hepi topu seksen küsur yıl geçmiş ama, uzaktan bakınca binlerce yıllık antik kentler gibi duruyor.

Yalnız dikkat çekici bir husus; yamaçtaki yapıların hiç biri, diğerinin güneşini kesmiyor; adı 'modern', kendi 'gecekondu' görünümündeki kentlerdeki gibi iki katlı binanın önüne beş katlı binayı kondurmamışlar, binalar birbirini gölgelemiyor.. Bir diğer ayrıntıysa, köy terkedilmiş, her şey virane olmuş, fakat ruh bedeni terketmemiş.


***

FETHİYE'ye hakim bir tepede boy boy, dizi dizi kaya mezarlarını görüyorsunuz. Bunlardan en önemlisi ve en görkemlisi, kral mı, komutan mı olduğu pek bilinmeyen, yazıtlarından 'Herpamias oğlu Amintas'a ait olduğu bilinen kaya mezarı.. Likya dönemine ait, MÖ. 4. yüzyıla tarihlenen bu mezara ulaşmak kolay değil.. Yüksek basamakları tırmanıp uzunca bir yürüyüşün ardından ulaşabiliyorsunuz.. Biz çoluk çocuk ulaştık oraya, yine kan ter içinde kaldık, ama deydi; tam o noktadan Fethiye harika görünüyor. Tüm ilçe ayağınızın altında ve deklanşöre basarsanız, harika fotoğraflar yakalayabilirsiniz.

Amintas'ın kaya mezarına kadar tırmandıktan sonra, hemen aşağıya inivermek olmaz tabi. Birincisi, orada hem kuşbakışı Fethiye'nin, hem de yakın plan kaya mezarı fotoğrafları çalışmak lazım.. İkincisi, metrelerce yukarıya tırmanmışsın, ciğer olmuş nargile şişesi gibi, fokur fokur.. Derman kesilmiş.. Oturup dinleneceksin az biraz.

Ben de öyle yaptım.. Sonra kendimi toplayıp küp şeklindeki mezar odasına daldım; odanın penceresinden yine Fethiye'yi fotoğrafladım. Tabi bu mezarlarda cesetten arta kalan kemik parçaları, mücevherler vesaire falan bulamazsınız; sadece taş.

Amintas'ınki bu mezarların en büyüğü; demek ki Amintas da yaşadığı dönemin en büyüğüydü.. Oradaki onlarca irili ufaklı kaya mezarı, asırlardır hem Fethiye'yi, hem Amintas'ı selamlayıp duruyor.


***

ASLINDA bir çırpıda yazıp, tek günde tamamlarım diyordum ama, ayrıntılar aklıma geldikçe, "devamı yarın" ibaresi koymam gerekir diye düşündüm. Fethiye turuna ve bizim tatil muhabbetine yarın devam edeceğim.. Hele de İngiliz komşumuzla bir su muhabbetimiz var ki, evlere şenlik.. Yarını bekleyin...

 
Toplam blog
: 17
: 1020
Kayıt tarihi
: 02.04.08
 
 

Şehr-i Balıkesir'de mevkutesel işlerle iştigal ediyorum; yirmi küsur yıldır yazıp çiziyorum... Yaz, ..