Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '16

 
Kategori
Siyaset
 

Fetö'yü bürokrasiden temizlerken...

Türk toplumu 15 Temmuz’da toplumsal hiçbir karşılığı olmayan daha çokta sivil ve askeri bürokratların devlet imkânları üzerinden gerçekleştirmeye çalıştıkları bir darbe girişimi dolayısıyla iç savaşın eşiğinden döndü.  Bu tam anlamıyla post-modern bir darbe girişimiydi. Her ne kadar 28 Şubat “Post- modern bir darbe” girişimi olarak siyasi tarihimize yazıldı ise de bana göre 28 Şubat darbesi bir darbeden ziyade “post-modern bir iktidar düzenlemesi”  idi. Ancak ne yazık ki Türkiye’mizde “post-modern darbe” üzerine yeterince ne yazılmış nede konuşulmuştur. Örnek verecek olursak 1980 darbesinden sonra uluslarası güç merkezleri tarafından tembihlenen ve bizim çokbilmiş “gazeteci entelektüellerimiz  “ yoluyla bizde moda haline getirilen bu düşünüş tarzı ve ona bağlı olarak geliştirilen dilin Türkiye’de hemen hemen her şeyi tartışılır hale getirerek itibarsızlaştırdığı üzerinde çok fazla durulmamıştır. Toplumu param parça ederek onu millet yapan değerleri birey ve toplumun zihninde değersizleştirip onların yerine her parçanın egemenlik peşinde koşacağı bir kargaşa ortamı yaratabileceği üzerinde ciddi akademik çalışmalar araştırmacıları beklemektedir. Postmodernizm konusundaki bu bilgisizliğin “siyaseti ve bürokrasiyi” nasıl etkilediği iç ve dış politikada bizi nasıl yanılttığı üzerinde yine maalesef elle tutulur telif eser yoktur... Bunların dışında olanlara gelince tamamı tercüme olan kitaplardır ve elbette onların anlattıklarının Türkiye’de bir karşılığı bulunmamaktadır.

 

Postmodernizm bir düşünce ve vaziyet alış biçimi olarak bizim ürettiğimiz bir değerler dizisi değil. Bizim tarihi geleneksel anlayışımızla da bir ilgisi yok. Yani dış kaynaklı Birçok Avrupalı düşünür ve eleştirmenin de dediği gibi kuzey Amerika’nın Kıta Avrupa’sından aşırdığı Alman ve Fransız kökenli bir düşünce ve politik tarzdır. Fikir babaları Alman filozoflarından özellikle Nietzsche ve Heidegger’dir. Ancak Bu düşünce tarzını uluslarası politik alana taşıyan, bu tarzın üzerine kurulduğu düşünceyi Dış politikada bir doktrin haline getiren gücün ABD dışişleri bakanlığı olduğunu burada belirtmeliyiz.

 

Bu meyanda ABD, hedefe koyduğu toplumlarda bürokrasi yoluyla devlet içerisinde mikro iktidar alanları oluşturmayı planladığı coğrafyalarda kendine yeni bağlı devletler oluşturmak istemektedir. Bunun içinde post modern düşünce biçiminin soya, kabileciliğe, bölgeciliğe, mitlere ve gizeme verdiği önemi merkeze alarak bunların uygulama alanı bulacağı toplum ve coğrafyalarda “yenidünya düzeni “ adı altında yeni jeopolitik alanlar oluşturmak istiyor. Bunu yaparken kimi yerde bölgeciliği ön plana çıkarmakta, bölgesel tarih üzerine inşa ettiği toplumsal nefreti postmodern ideolojik/politik telkinlerle devlete dönüştürmeye çalışmakta, kimi zaman geçmişte yaşanmış tarih olmuş olayları devlet-din karşıtlığına evirerek onun üzerinden “bürokratik darbeler” yoluyla kendinin “vassallığına” talip postmodern iktidar planları yapmaktadır. Kısaca ifade edecek olursak postmodernizm 1980’lerde özellikle ABD tarafından ortaya konan Yenidünya düzeninin bürokrasi ve siyaset üzerinden uygun coğrafyalarda iktidara dönüşmeyi planladığı bir hegemonya ideolojisi olarak devletin kurumlarına sızmış “yandaş bürokrat ” üzerinden devlet ve toplumu tehdit etmektedir. Bu “yandaş bürokrat ” üzerinden milli politikaları hedefinden saptırma, yanıltma, dezenformasyon faaliyetleri sadece bir tehdit olmakla kalmamış bilindiği gibi 15 Temmuz da bir darbe girişimine dönüşmüştür..

 

Yukarıda da kısaca belirttiğim gibi, şimdi cevabını vermemiz gereken soru Devleti; cemaat faaliyetleri üzerinden ele geçirmeye çalışan, “Bürokratik elit” ten kurtardıktan sonra bu aklı yeni baştan bir medeniyet inşa edicisi akıl olarak nasıl dönüştüreceğimizin cevabını vermektir. Soruyu tersinden okursak Stoik erdem ve ödev anlayışıyla süslenmiş, her birisi için özel gizemli dil ve semboller üretilmiş bu kabileci, cemaatçi ve modern inanç gruplarının yeniden bürokrasi içinde “otorite” güçler olarak teşkilatlanıp devlet içinde görünmeyen “merkezler” haline gelmelerini nasıl önleyeceğiz. Ya da Ulusal birlik, büyüme ve istikrarı büyük güçlere tabiiyette/uyruk olmakta gören bu köle ruhlu zihniyetlerden toplumu, bürokrasiyi, devleti, siyasetçiyi koruyacak ve geleceğin büyük Türkiye’sini her defasında yeniden inşa edecek “bürokratik aklı” ve siyasi “liderliği” yeni baştan nasıl inşa edeceğiz? Başka bir ifadeyle bütün bunları hayata geçirebilmek için yeni anayasa ne zaman yapılıp uygulamaya konulacak? Ülkemizin sorumluluk duyan vatandaşları olarak bu soruların cevabını rasyonel bir şekilde vermek zorundayız… İyi okumalar.

  

 
Toplam blog
: 30
: 3349
Kayıt tarihi
: 09.08.08
 
 

Çorum doğumluyum, üniversite mezunuyum... tarih, felsefe, sosyal psikoloji, soyoloji,  din. ve si..