- Kategori
- Fotoğraf
Fotoğraf ve hayat

John Bergerİn "Görme Biçimleri"(1) isimli kitabı; "Görme konuşmadan önce gelmiştir. Çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir. Ne var ki başka bir anlamda da görme sözcüklerden önce gelmiştir. Bizi çevreleyen dünyada kendi yerimizi görerek buluruz." diyerek başlar. Evet gerçekten görmek dünyaya geldiğimiz ilk andan itibaren bizim çevremizi ve belki de kendimizi anlamlandırma yolumuz. Ben buyazıyı sizlere yakın zamana kadar aslında yeterince görmediğimi anlatmak ve bu düzeyde yaşadığım başkalaşmayı paylaşmak için yazıyorum.
Yakın bir süre önce zihnimin bir yerlerine itilmiş olan bir alanı canlandırmaya karar verdim. Anı yakalamak, resmetmek, dondurmak ne dersek diyelim fotoğraf işine soyunma kararı aldım. İfsak kurs süreci, bir makine derken işin anı yakalamak dondurmanın ötesinde kompozisyonuydu, ışığıydı, dijital bağlarıydı bir sürü tarafı olduğu gerçeğiyle karşılaştım. Hadi bunlar teknik detaylar burada bunları derinleştirip canınızı sıkacak değilim. Ama esas farkettiğim başka bişey oldu. Son bir kaç aydır aslında bir şekilde duyumsadığım canlı cansız varlıklara sadece baktığımı farkettim. Eskiler bilirler ilkokulda meşhur bir hikaye vardır. "Bakma ile görme farkı" diye... Gariptir kendimde bir eğitimci olduğum ve bu farktan teorik düzeyde söz ettiğim halde bunun ne kadar yaşamsal ve insanı saran birşey olduğunu bütünüyle algılayabilmem için fotoğrafla daha yakından ilgilenmem gerekliymiş. Bununla birlikte hani gene lafız olarak söyleriz ya "bakış açımızı değiştirmek gerekir" diye. Elbette buradaki vurgu fikirsel noktada ama bakış açısını değiştirmek için önce görüş açısını değiştirmenin gerekli olduğunu anlayabilmem için de fotoğraf dünyasına adım atmak büyük avantajlar sağladı bana.
Yanlış anlaşılmasın "bakış açısını değiştirmek için evrensel reçete fotoğrafçılıktır" demiyorum. Elbette bu yolda çok farklı gayretler olduğunu biliyorum. Zaten bu gayretler olmasa şu renksiz, tadsız, kokusuz hayatlar çok daha çekilmez olur. Teknik bir yığın detayın ötesinde, fotoğraf dünyası özünde bu dinamizmi taşıdığından keşfedilmeye değer...
1)John Berger; Görme Biçimleri, Çeviren Yuldanur Salman, Metis Yayınları, 2003, s.7.
Yakın bir süre önce zihnimin bir yerlerine itilmiş olan bir alanı canlandırmaya karar verdim. Anı yakalamak, resmetmek, dondurmak ne dersek diyelim fotoğraf işine soyunma kararı aldım. İfsak kurs süreci, bir makine derken işin anı yakalamak dondurmanın ötesinde kompozisyonuydu, ışığıydı, dijital bağlarıydı bir sürü tarafı olduğu gerçeğiyle karşılaştım. Hadi bunlar teknik detaylar burada bunları derinleştirip canınızı sıkacak değilim. Ama esas farkettiğim başka bişey oldu. Son bir kaç aydır aslında bir şekilde duyumsadığım canlı cansız varlıklara sadece baktığımı farkettim. Eskiler bilirler ilkokulda meşhur bir hikaye vardır. "Bakma ile görme farkı" diye... Gariptir kendimde bir eğitimci olduğum ve bu farktan teorik düzeyde söz ettiğim halde bunun ne kadar yaşamsal ve insanı saran birşey olduğunu bütünüyle algılayabilmem için fotoğrafla daha yakından ilgilenmem gerekliymiş. Bununla birlikte hani gene lafız olarak söyleriz ya "bakış açımızı değiştirmek gerekir" diye. Elbette buradaki vurgu fikirsel noktada ama bakış açısını değiştirmek için önce görüş açısını değiştirmenin gerekli olduğunu anlayabilmem için de fotoğraf dünyasına adım atmak büyük avantajlar sağladı bana.
Yanlış anlaşılmasın "bakış açısını değiştirmek için evrensel reçete fotoğrafçılıktır" demiyorum. Elbette bu yolda çok farklı gayretler olduğunu biliyorum. Zaten bu gayretler olmasa şu renksiz, tadsız, kokusuz hayatlar çok daha çekilmez olur. Teknik bir yığın detayın ötesinde, fotoğraf dünyası özünde bu dinamizmi taşıdığından keşfedilmeye değer...
1)John Berger; Görme Biçimleri, Çeviren Yuldanur Salman, Metis Yayınları, 2003, s.7.