- Kategori
- Futbol
Futbol oynamak ve oynayamamak işte bütün mesele bu
Ronaldo gol atamadı ama savunma düzenimizi maç boyunca bozdu.
Dün gece her şey güzeldi. Avrupa Şampiyonasını dört gözle bekliyordum. Hatta geceye hazırlık olması için maçı izleyeceğimiz mekâna gece 12’de gittim. Öncesinde Çekler ile İsviçrelilerin kapışmasını izlemeyi sonrada bizim çocukları ekran başında da olsa desteklemeyi istiyordum. Uzakdoğu’da olduğum için maç saatleri buranın saatine göre gece yarısına denk geliyor ama bu şölende uykunun da pek anlamı kalmıyor. Gittiğimiz mekân güzel bir yerdi bir sürü yabancının yanında Çinliler de sandalyelerinde yerlerini almış ellerinde içkilerini yudumluyorlardı. Çeklerin maçında cebimdeki Türk bayrağını daha çıkarmamıştım. Her şeyimi gecenin bir saati başlayacak olan Türkiye maçına saklıyordum. Günlerdir gazetelerde yazıldı çizildi. Yorumcular ya beğendi ya beğenmedi. Onlarca yorum onlarca muhabbet gazetelerin ya da internet köşelerinin sayfalarını doldurdu. Fatih Terim’in açıklamaları diğer spor yazarlarımızın bizim takımımızı öven yazıları ile maç saatine kendimi çok sıkı hazırladım. Maçımızın başlamasına dakikalar kala Türk bayrağımızı çıkarıp masamıza astım ve arkadaşlarımla beraber milli takımımızı desteklemeye başladım. Buraya kadar her şey normaldi. Hayalimde sahada savaşacak bir milli takım vardı. Pozisyonlara girecektik, Ronaldo’yu öyle bir tutacaktık ki adım atamayacaktı. Toplarımız kaleci Ricardo’ya mermi gibi gelecekti. Bu hayaller ile Portekiz maçına başlamıştım. Ta ki maçın ilerleyen dakikalarında bizim takımın sahadan silinmesine kadar.
Portekiz’in iyi bir takım olduğunu az çok hepimiz biliyoruz. Bu yıl dünyanın en iyi futbolcusu olan Ronaldo gibi bir yıldızlarının olması da onları bambaşka bir havaya sokuyor. Kurt hocaları Scolari takımını kupaya fişek gibi hazırlamış. Herkes topu nereye atacağına nerden nasıl kaçacağına çok iyi çalışmış. Topu aldıkları zaman hemen düzenlerini kurup milli takımımıza sahada adım attırmadılar. Kornerlerinden taçlarına kadar tüm maç içindeki hareketlerini sanki önceden biliyorlarmış gibi çok rahattılar. Dakikalar içinde takımımızı sahadan sildiler. Bizimkisi bir umuttu, zar zorda olsa bu kupaya katılmıştık. Avrupa’da çok başarılı olan oyuncularımız bu maçta bizleri güldürecekti diye umut ediyorduk. Takımımızın çok iyi bir futbol oynamadığını az çok biliyorduk. Ama futboldu bu, her şey olabilirdi. Gördüklerimiz ile kalbimiz aynı şeyi söylemiyordu. Gördüğümüz iyi bir milli takım değildi ama kalbimizde milli takım dünyanın bir numarası idi. Biz bu maçı alabilirdik. Portekiz’i ezebilirdik. Tüm bu düşünceler aslında ne gerçek nede yalandı, ama bir şey vardı ki biz bunu hep içimizde saklıyorduk. Oda bizim milli takımımızın aslında iyi top oynamadığı ve gerçekten de hayalimizdeki gibi müthiş bir takım olmadığı gerçeği idi. Evet milli takımımıza baktığımız zaman elle tutulan, rakibimi dağıttığımız maç sayısı ne yazık ki sadece birkaç tane idi. Bu durumda dün gecenin farklı olmasını istememize rağmen futbolda oynamadan kimseye puan vermedikleri gerçeğini bir kenara atamazdık.
Maçın ilk dakikalarında doğal olarak karşı takımı tanımaya ve oyunumuzu oturmaya çalıştık. Paslar yaptık, uzun toplar oynadık, kenarlara kaçtık ve her şey bitti. Portekiz ilk 5–10 dakika oyunu ve takımımızı tarttı. Scolari’ de kenardan nasıl bir takım ile oynadıklarını az çok gördü ve Portekizliler sazı ellerine aldı. Sağdan soldan ortalar gelmeye başladı. Sağ kanatta Ronaldo çok etkili olmasa da bizim savunmamızı yıpratmaya başladı. Gol pozisyonu yoktu ama Portekiz oynuyordu ve bir şekilde bir yerden pozisyonun geleceğini biliyorlardı. Dikkatli oynuyorlardı. Top bizim ayağımızda iken topa hemen basıp tekrardan topu kazanıyorlardı. Bizim oyuncularımız Portekiz savunmasında kaybolmuştu. Hatta bir iki pozisyonda ceza sahasında yerde kalan oyuncularımız penaltı bekliyorlardı. Her şey bu kadar kolay değildi. Portekiz oynuyor biz ise top oynamaya çalışıyorduk. Portekiz oynadıkça top oynamaya çalışmayı da bıraktık ve sadece Portekiz’i durduralım da gerisini boş verelim mantığında bir şeyler yapmaya çalıştık. Derken kalemizde beklenen golü gördük ama Allahtan ofsayttı. Portekiz için üzülecek bir şey yoktu çünkü zaten oynayan onlar izleyen bizdik elbet pozisyonlar bulacaklardı. İlk yarıyı zar zorda olsa gol yemeden kapattık. Gerçi ikinci yarı pek bir şey değişmedi. Biz sonuçsuz ataklar ile sadece Portekizlileri oyuna ısındırdık. Antrenman maçı havasında attığımız toplar kayboldu gitti. Dakikalar ilerliyordu ve sıkıştığımız açıkça belli idi. Oyuncu değişiklikleri de ilaç olmamıştı. Hazırlık maçalarının her an hata yapan adamı Gökhan Zan yine ölümcül bir hata yaptı. Hem sarı kart gördü hem de sakatlandı. Portekizli oyuncuda o dakikadan sonra işi direklerin şansına bıraktı ve toplar çatır çutur direklerden dönmeye başladı. Emre orta sahada top tutacağı ve akıllı paslar atacağı yerde sadece basit toplar ile sanki karşımızda zayıf bir takım varmış havasında oynuyordu. (Bu kadar basit bir oyun anlayışı ile Euro
Daha önümüzde iki maç var ama hazır olmayan bir milli takım bu iki maçta neler yapabilir? Dün yaşadığımız geceyi ben bir kaza olarak görmek istiyorum. Bu oynadığımız oyuna inanmak istemiyorum. Önümüzdeki İsviçre maçında takımımızın en azından sahada bir şeyler yaptığını ve bu futbol anlayışını ortaya koymadığı bir maç bekliyorum. Dilerim takımımız bu maçın moralsizliğini üzerinden atacak ve İsviçre maçında her şey başka olacak. İsviçre kötü oynamamasına rağmen ilk maçında yenildi ve kazanmak isteyecek. Taraftarının da önünde sahaya bizi yenmeye çıkacaklar. Biz ise bu atmosferde akıllı ve planlı bir oyun ile İsviçrelileri hüsrana uğratabiliriz. Yoksa bu paslar, ortalar ve bu anlayış devam ederse, İsviçre maçından sonra THY uçaklarında takımımızın yeri hazır olacak. Ben bu turnuvadan erken elenecek bir takım hayal etmiyorum ama kalbimin hayal ettiği ile gözümün gördüğü arasında uçurum var. Dilerim gözüm beni yanıltır ve bizim çocuklar ikinci maçlarında sahada aslan gibi oynarlar. Yolları açık olsun.