Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '06

 
Kategori
Futbol
 

Futbolun hayatımızdaki lüzumsuz ağırlığı

Sizi bilmem ama ben sıkıldım. Futbolu tutkuyla seven biri olduğum halde, bu oyunun hayatımızın odağına bu derecede yerleşmesinden, daha doğrusu yerleştirilmesinden bıktım.

Evet futbol güzel bir oyun, eğlenceli bir seyirlik... Sadece bu kadar da değil; Güney Amerika’nın, Afrika’nın yoksul ülkelerinde çaresiz ailelerin, geleceksiz gençlerin hemen hemen tek kurtuluş yolu... İspanya’da, İtalya’da, İngiltere’de Almanya’da dev şirketler için kârlı bir iş alanı... Bir kimlik ve aidiyet aracı... Bunların yanı sıra, bütün sporlar gibi sonuçta insandaki rekabet içgüdüsüne hitap eden bir oyun. Gerek seyirci gerekse de oyuncu olarak sporla bu güdünün yönlendirmesiyle ilgileniyoruz. Yani aslında futbol oynamak/seyretmek, tavla oynamak ya da tavla oynayanları seyretmekten çok da farklı bir şey değil. İnsanoğlunun rekabet etme, kazanma arzusu rakibiyle fiziksel olarak boğuşup onu öldürmekten kurallı bir oyunda yenmeye kadar farklı biçimler alabiliyor. Temel amaç ise aslında aynı. İşte spor/futbol bu güdülere yanıt verdiği, bunları kanalize etme ortamı yarattığı için herkesin bir tarafından ilgilendiği bir araç durumunda... Bu durumda futbolun çok boyutlu bir olgu haline gelmesi kaçınılmaz...

Bunlara da evet...

Sporu kazanma arzusunu dolaylı yollardan tatmin etmek için seyrediyoruz ancak her spor görsel açıdan aynı seyir zenginliğine sahip değil. Bir güreş ya da eskrim maçını da heyecanla izleyebiliriz ama bu sporların seyir zevki futbolun sunduğu görsel şölenle kıyaslanamaz. Halı gibi yemyeşil bir saha; marş söyleyen, tezahürat yapan on binlerce seyirciyle tıklım tıklım dolu tribünler; rengarenk, pırıl pırıl formalar; bir tiyatro sahnesinden bile iyi aydınlatılmış oyun alanı; genç, güçlü, yakışıklı aynı zamanda da zengin futbolcular; temsili adalet ihtiyacımızı karşılayacak hakemler, belki de simgesel fallusumuz top; orgazmik boşalmamızı sağlayacak kale çerçevesi vs. futbolu görsel haz almanın yoğunluğu açısından öteki spor dallarından ayırıp öne çıkarıyor.

Tabii ki bunlara da evet... Ancak yine de futbolun her yoldan, her kanaldan bu yoğunlukta üstümüze boca edilmesinde bir anormallik yok mu?

Artık futbolsuz bir sohbet, futbolun/futbolcunun kullanılmadığı reklam filmi, futbolsuz haber bülteni, futbolsuz gazete, dergi bulmak neredeyse imkânsız. Günlük dile futbol jargonu egemen. Bir konunun kolay anlaşılması için bir futbol analojisi üretmek yeterli. Biriyle tanıştığınızda hangi takımı tuttuğunuzu hemen söylemeli, onun tuttuğu takımı da hemen öğrenmelisiniz.

Bugünlerde hemen her televizyon reklamında ayağında top sektiren bir ünlü futbolcuyla karşılaşıyoruz. Ürün ister ciklet, ister gazlı içecek isterse de inşaat boyası olsun, hiç fark etmiyor. Hatta kadın pedi reklamında bile bir ünlü futbolcu oynatılabiliyor. Reklam filminde rol alan oyuncunun ille faal futbolcu olması da şart değil, eski futbolcu da olur, teknik direktör de, futbol yorumcusu da; yeter ki futbolla bir şekilde ilgisi olsun.

Futbolun politikayla ilişkisi malum. Çünkü ikisi de geniş kitlelerle birlikte anlam kazanıyor. İkisinde de geniş halk yığınları sahadakileri, sahnedekileri izliyor, destek veriyor, tapıyor ve kazandırıyor. Kitlelerin ilgisi olmadan işin bütün sihri kayboluyor. Bu durum, politikacıları gerçekte sevseler de sevmeseler de bu oyunda sahne almaya zorluyor. Devletin en tepedeki yöneticileri bir futbol takımı tutmaya, yeri geldiğinde de bunu gururla açıklamaya mecbur hissediyor kendini.

Okunmak için en ciddi gazetelerin en ağır köşe yazarları bile entelektüel bagajlarından futbolu eksik etmiyor, yeri geldiğinde birkaç futbol yazısı döşenebiliyor, gerekirse ne fanatik bir Fenerbahçe/Galatasaray/Beşiktaş taraftarı olduğunu açıklayabiliyor... Hele şu son Dünya Kupası günlerinde futbol yazarlarına ilaveten hemen hemen bütün yazarların kupa üzerine, Brezilya üzerine, Zinedin Zidane üzerine bir şeyler söyleme ihtiyacı hissetiğini hepimiz gördük.

Artık yastık kılıfları, nevresim takımları, pijamalar, havlular, kahve mugları, kravatlar ve daha akla hayale gelmeyecek sayısız tüketim nesnesi büyük futbol takımlarının rengini ve amblemini taşıyor. Çocuklara isim verilirken mümkünse takımın yıldız ya da en sevilen oyuncusunun adı veriliyor. Zamanımızın önemli bir yüzdesini futbol izleyerek, futbol konuşarak, futbol sohbeti dinleyerek geçiriyoruz.

Peki gerçekte bu bombardımana ihtiyacımız var mı? Ya da futbola ilginin ne kadarı gerçekten içimizden geliyor, ne kadarı ticari kurnazlıklarla kışkırtılıyor? Bir transfer haberi ya da takımımızın yabancı takımlara karşı kazandığı bir galibiyet, ülkenin gündemini tamamıyla değiştirip geriye kalan herşeyi konuşulmaz hale getirebiliyor.

Sizce de bu kadarı biraz fazla değil mi? Şahsen ben artık her yerde futbol simgesi görmekten, futbol dinlemekten, futbol okumaktan, futbolun bu kadar gözümüze sokulmasından usandım.

Evet, “Futbol asla sadece futbol değildir”; bir oyundan çok öte bir şeydir, ama “herşey” de değildir.

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..