Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '17

 
Kategori
Haber
 

Galata meyhaneleri

Galata meyhaneleri
 

Nevizade


Hoş geldi bana mey-kedenin âb ü havâsı /Billâh güzel yerde yapılmış yıkılası
 
'Bana meyhanenin suyu- ve havası hoş geldi; /Billahi güzel yerde yapılmış, yıkılası.'-BAKİ
 
***
 
Bizans'tan beri Hristiyan, Musevi, Müslüman dinleri ve mezhep taraftarları için yapılan dinsel yapıtlarından dolayı kutsal bir kent sayılır, İstanbul.
 
Orada farklı anlayışlar üst üste kucaklaşır. Birçok kiliseye eklenen minareler, fresk ve kabartmların yerini alan hat, çini süslemeli ferah mekânlar Allah'a ulaştırır inananları.
 
Papazın, hahamın ayini , hocanın seslendirdiği ayetler, kiliselerin çanları, minarelerden dalgalanan yüzlerce müezzinin sesi başınızı döndürerek sizi bambaşka bir dünyaya götürürken, dünya nimetlerinin de unutulmadığını görürsünüz İstanbul'da. 
 
Bu coğrafyanın insanı, yapması gereken neyse öyle davranır.
 
***
 
Daracık Nevî'zâde Sokak iç içe masalar arasında aşağı yukarı gidip dönenlerle kaynıyor. Eskiden araç geçen esnafın iş yaptığı, evlerin bulunduğu sakince bir yerken Krepen Pasajı kapanınca meyhanelerin buraya taşınmasıyla curcunaya çevrilmiş. 
 
Gençten biri işaret parmağını yukarıya işaret edip sesleniyor:
 
-Buyurun efendim, terasımız da var...
 
Böyle ortamlarda yalnızsanız siparişinizi verir, bakınır, tanıdık arar, bir süre sonra da aşina olmaya başladığınız simalarla tanışmak, anlatmak ,dinlemek, dinletmek isterseniz. İsmini hemen öğrendiğiniz garson yardımcınız olur.
 
-Murat'tı değil mi isminiz ? 
-Evet abi!
-Arada bir uğrayın da sohbet edelim !
-Peki abi !
 
Beklersiniz, herkesin işi başından aşkındır. Gün boyu ıssız olan meyhaneler yavaş yavaş canlanmıştır. Farklı dillerden şık bayanlar, tepsiyle turlayan bademci ve çaycı, oturup kalkanlar, sorgulayanlar, "mönüyü" okuyanlar, sevgililer, karı kocalar, yer arayan bebekli bir çift...anason, midye, kokareç,balık, tütün dumanı sadece bugünü değil, yüzyıllardır süregelen sindirilmiş bir eğlence kültürünü de gözler önüne seriverir. 
 
***
 
XX.yüzyıl başları İstanbul'da içkinin rahatça içildiği bir dönem olmuştu. Galata meyhanelerinin yanında Pera Palas ve Tokatlıyan gibi lüks otellerin restoranlarına, Viyana’dan bile trenle taze biranın getirildiği şık birahaneler eklenmişti. Bomonti Bira Fabrikası kurulmuş, bira içilen bahçeler yaygınlaşmış, rakı üretilmiş, Boğaziçi, Ruh, Âlem, Deniz Kızı gibi rakı markaları doğmuştu.
 
Gazetelerde ve panolarda şarap ve Martell konyaklarının ilânları vardı. Erdek'li Kotroni Efendi’nin konyakları Paris’te madalya almış,1904'de Avrupa bağları, asma bitinden hastalanınca Frenkler'e 340 milyon litre şarap satılmıştı.
 
Meyhanecilerin yanında rom ve sıcak suyla yapılan “punch” denilen kokteyli satanlar türeyince halk oralara yönelmiş. Bu durum meyhanecilerin kazancını olumsuz etkileyince sadrazama başvurup: 
 
-Bizi batırmak üzereler, vergi de vermiyorlar, diye şikayet edip punççicileri kapattırmışlardı.
 
Dört yüz yıl öncesini yazan Evliya Çelebi'ye göre: 
"İstanbul’da binden fazla meyhane vardı. En tanınmışları: Hançerli, Karagöz, Ormanos, Köroğlu, Sakızlı, Karanfil, Sümbüllü ...meyhanelerde şarapların üretim yer ve yılı fıçılara tebeşirle yazılır, müşterinin isteğine :
 
-Kaç yıllık şarap olsun , diye sorulurdu."
 
Ankara, Erdek, Gelibolu, Girit, Kıbrıs, Sisam, Marmara Adası, Tokat ve Trabzon şarapları pek ünlüydü.
 
Gedikli denilen koltuk meyhaneleri dirseğini bir tezgaha dayayarak içki içebileceği bugünkü bara benzeyen yerlerdi. 
 
Selatin meyhanelere saraylılar ve konak sahipleri giderdi. Bunlar varlıklı ve kibar insanlardı.
 
Şarabın maşrapalarla sunulduğu " küplü meyhaneler," mavnacı, kayıkçı, hamal, araba sürücüsü, tellak, beygir sürücüsünün uğrak yeri olup buralarda kavga eksik olmazdı.
 
Yasaklı dönemler dışında hoşgörülü bir düzen kuran Osmanlı, Müslüman olmayan halkın kendi ihtiyaçları için bağcılık ve şarapçılık yapmasına ses çıkarmamış, şarapları vergilendirerek bu üretimi yasallaştırmış, gelir de elde etmişti.
 
Tanzimat Dönemi'nde yazar Lamartine’in Fransa’dan getirdiği bağ çubuklarıyla oluşan Ege’deki dev bağları, elli yıl sonra da , Erenköy’de Alman da Riesling ve 700 dönümlük Cabernet Sauvignon bağları dikilmişti. Cabernet'in bir fıçısı 150-160 franka alıcı bulmuştu.
 
***
Şef Murat'a döndüm :
-Madem ki konuşmuyorsunuz bir kalem ve bolca kâğıt verir misiniz?
-Olur abi peçete vereyim ,
Giderken aniden başını çevirip:"Abi nerelisin," diye sormaz mı?
-İstanbul, ancak uzun yıllar Güney'de yaşadım, ya sen ? 
-Ben de Güneyliyim...Antalya'lı... ama Kasımpaşa'da büyüdüm ,İstanbul'da yaşamak zor abi ! 
 
Sipariş telefonuna bir şeyler yazıp içeriye seslendi:
-6 numaraya bira götürmedin mi Celal ?"
 
Bu onu son görüşümdü,anlaşılan vardiye değişikliği olmuştu .Onların hayatını düşündüm ,aldıkları ücret neydi, sosyal güvenceleri var mıydı...sormadım ! 
 
***
Biramı içiyor, bakınıyorum...Duvarda :" Ege'nin sahipleri balıklardır!" yazıyor.
 
Mekânlardan piyanist şantörler Akdeniz'in Doğusu'ndan şarkıları söylüyor. Ötelerden alkışlara kahkahalar karışmış müzik sesleri... 
 
Genelde şantörlerin Batı'ya öykünmüş tavrı, Türkçemize uymayan ses vurgusu ,raksı ,allı pullu kıyafeti hayalimi geçmişe itiyor.
 
Attilâ İlhan :"Eski Galata'dan artakalmış çengiler zilzurna dağılıyorlar," demişti.
 
Alt kültürlerden bir şeyler hep kalır bir köşeciğimizde.
 
Oracıkta aklıma : "tavşanca, köçek ve çengi " geliyor.
 
Tavşanca, meyhanelerindeki rakkaselerden müzik eğitimi alıp saray erbabını eğlendirenlerdi. Çuhadan şalvar ve çapraz düğmeli yelek (camadan), bellerinde şal ile başlarında işlemeli külahları, parmaklarındaki zilleriyle döne döne saçlarını savurarak tavşan dansı yapan kadınsı oyunculardı.
 
Meyhanelerde eteklik giyen tavşan kıyafetiyle sakilik yapan Rum köçekler de vardı.
 
Saki, şarap sunan, hoşsohbet,on dört on beş yaşlarında ve yakışıklı, şiirden mesneviden, saz, içki ve içki meclisinde hâlden anlayanlardı.
 
Sakinin beğenileni, her beyti ayrı uyaklı olan mesneviyi ezberden bilendi.Sunduğu şarabın yanında duyguyla söylediği Nevizade Atai'den ,Ayıntaplı Ayni Efendi'den, Baki'den... Boğaz'ı, aşkı, meyhaneleri ve meyleri anlatan sakinameleri, içeni ayrı âleme götürür, duygulandıkça içirirdi.
 
-İçelim Efendilerim !..
 
Gice gündüz içüp Erdek şarâbı 
Ola Nukl’i mezem ördek kebâbı
Varub sofi içer papazkarası
Olur meyhanede yüzler karası
Sığır dili kavurma kuş kebâbı
Söğüş büryan ile nûş it şarâbı
 
-A benim cânım Efendim, Girit meyi bu, zayi olur mu ?
 
Gül-i gülzâr-ı görüp ârızını yâd idelim
Uyalım biz dahı bülbüllere feryâd idelim
 
-İçelim Ağalar, mestu harab olalım !
 
Bakî yine mey içmeye and içti demişler,
Divane midir ki bade dururken içe andı?..
 
***
 
Çengi kızlar, işveli danslarıyla eğlendirir, sarhoşlar, esrarkeşler alınlarına para yapıştırırdı.Rum, Ermeni, Musevi ve Çingene grupların ticari rekabetleri kavgalara neden olurdu. 
 
XIX. yüzyılda İstanbul’da raks eden entarili " köçekler" davul zurna eşliğinde köy köçek oyunlarını meyhanelerde ve kahvehanelerde oynardı.Zamanla karagözcüler, meddahlar, kıssahanlar da (öykü anlatanlar) türedi.
 
***
Galata meyhanelerinde garsonlar, komiler; tarifleri Bizans'a uzanan, Osmanlı'da harmanlanan ve halkın yaratıcı zihninde lezzet bulan mezeleri, deniz ürünlerini, içkileri sini sini taşıyıp duruyordu.
 
***
Meyhanelere "kral da gelir, soytarı da ; hepsine de aynı hizmet verilir: bu meyhane demokrasisidir !"demişti bir işletmeci.
 
Başka biri: “Meyhaneciliğin güzel yanı çok fazla insan tanımak, bu insan çeşitliliğiyle hayatı öğrenip iyiyi, kötüyü bellemektir,” diyordu.
 
***
Vakit ne ki , uçuyor Nevizâde'de .
 
Kimi hâl hatır soran, kimi köşeden bakan , beriki şakacı, öteki dünyasından bezip çok ötelere dalıp gidivermiş kadehini yudumlarken, ben de bu mekânlarda tarihin kokusunu hissetmeye çalışırım .
 
İnsanı ararım hep, zamana yenilen insanın özünü! Yitip giden değerlerin yerlerine ilişiveren hoşgörüden yoksun suratları düşünürüm...boğazıma bir şeyler takılır.
 
Sesler duyarım, kendileri yoktur ancak, tatları dimağımda yaşayanların seslerini...ikrâm ederim okurlarıma onların lezzetini.
 
----------------------
Deneme 
24 Nisan 2015
M.Selçuk Gazioğlu
 
Toplam blog
: 40
: 956
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Yüreğinize ulaşabilmek ,duygularımı ,deneme , anı , şiir  ve fotoğraflarımı paylaşmak istiyorum ...