Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '13

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

GDO'lu ürün tehlikesi

GDO'lu ürün tehlikesi
 

1980'lerden sonra, genetik mühendisliği alanında önemli gelişmeler yaşandı. Bitkilerden alınan genin başka bir bitkiye nakledilmesi, genetiği değiştirilmiş gıdaların (GDO), hayatımıza girmesine neden oldu.

Genetiği değiştirilmiş ilk GDO'lu ürün, 1996'da yetiştirilen domatesti. Bunu daha sonra pirinç, mısır ve patates izledi. Amaç, sıcağa, soğuğa ve böceklere dayanıklı yeni türler yaratmaktı. Böylece, dünyanın en baş sorunu olan açlığa da çözüm bulunacaktı.

GDO'lu ürünlerin bir çok yararının olduğu söyleniyor. Ama bunun yanında, saymakla bitmeyen zararları da var. Önce yararlı olduğunu söyleyenlerin gerekçelerinden bahsedelim isterseniz.

-Bu yolla üretilen bitkiler, ilaç ve zararlı böceklere karşı daha dirençli,

-Daha bol ürün alınabildiği için, dünyanın artan gıda gereksinimi için gerekli.

-Kimyasal ilaçların ve böcek ilaçlamalarının kullanımı azalıyor.

-Susuzluğa dayanıklı bitkiler üretilebiliyor.

-Çok sık aralıklarla test ediliyor.

Oysa... Gerçek hiçte böyle değil.

-GDO'lu ürünler insan sağlığını olumsuz etkiliyor, ölümcül alerjilere sebebiyet verebiliyor.

-Bu ürünlerin içerdiği böcek zehiri ihtiva eden toksinler, insanların sindirim sisteminde parçalanmadan kalabiliyor. Kalın bağırsağa geçen bu yabancı genler, buradaki yararlı bakterilerin genetiğini değiştirebiliyor.

-Kısırlığa ve kanın kendine has biyokimyasında bozulmaya yol açıyor.

-Kas ağrılarına ve sinir sisteminin etkilenmesine sebep oluyor.

-Bu ürünler aslında, sanıldığı gibi besleyici de değil.

-Bitki çeşitliliğini tehlikeye soktuğu gibi, biyolojik kirliliğe de neden olabiliyor. Bir çok zararsız canlı türü ve kelebeklerin de ölmesine yol açıyor.

-Özellikle hayvanlarda, organ hasarı ve organ küçülmesine sebep oluyor.

-GDO'lu ürünler kesinlikle açlığa bir çare değil, hatta açlığı arttırabilen bir faktör.

-Büyük şirketler, küçük çifçilerin iflasına neden olabilir. 

-GDO'lu yemler, hayvanların antibiyotik direncini arttırabiliyor. Böylelikle, vücutta durgun halde olan bazı virüsler, zamanla yeniden harekete geçiyor ve yeni bulaşıcı hastalık özellikli virüsler gelişebiliyor.

-Hamile kadınlarda düşük riskini arttırıyor.

-Ayrıca, insanlardaki hormonal dengeyi bozma gibi bir özellikleri var.

Malesef bu ürünler, yıkanmayla da temizlenmiyor. Yıkamayla, üzerindeki ya da içindeki zararlı maddelerin çok çok az bir miktarı uzaklaştırılabiliyor.

Üzerlerinde çok fazla yöntem ve kimyasal işlem uygulandığı için, bu ürünler az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler üzerinde test etmek amacıyla, bu ülkelere ihraç ediliyor.

Bu ülkeler içinde Türkiye de var ne yazık ki. Bunu tarım bakanımız kendi ağzıyla söylemiştir üstelik. Türkiye'de GDO'lu üretim yapılmadığını, sadece yem amaçlı ürünlere ithalat izni verildiğini belirtmiştir. Oysa GDO'lu ürünlerin, yem amaçlı olup olmaması hiç bir şey farkettirmez. Çünkü bu genleri içeren yemleri yiyen hayvanların ürettiği sütü, yumurtayı, kesimlerinden üretilen eti yediğimizde, yine bizim vücudumuza geçer 

Üstelik Türkiye, mısır ve soya yağı ithalatının çok yüksek bir çoğunluğunu, Amerika ve Arjantin'den sağlamaktadır. Ayrıca, 2012 tarihli bakanlar kurulu kararnamesiyle, yurtdışından saman, çayır bitkileri, hububat sapları, yonca ithalatı serbest hale getirilmiştir. Bu ürünler de hayvan yemi olarak kullanılıyor zaten.

Ve böylelikle, yediğimiz hangi ürünlerde GDO var dersiniz? Malesef çok büyük bir çoğunluğunda. 

Bisküvi, hazır çorba, kahvaltılık gevrek, hazır unlu mamüller, turşu, cola, fanta, sprite gibi gazlı içecekler, ekmeğe sürülen kakaolu kremalar, çikolata, gofret, hazır meyve suları, enerji içecekleri, hazır kekler, şarküteri ürünleri, sakız, şekerli yiyecekler, meyveli yoğurtlar, pirinç patlaklı gofretler, hazır pudingler, bebek maması, krem peynir, hatta ekmekler, porça ve açmalar...

Bu liste uzar gider. Ne yazık ki, görüldüğü gibi bir çok besinde bu zararlı üründen var. Çünkü bu ürünlerin çoğunda, mısır, pirinç ve soyadan üretilen mısır şekeri, mısır şurubu, fruktoz, dekstroz, soya lesitini, soya kıyması, modifiye nişasta gibi maddelerde GDO olma ihtimali çok yüksek. 

Mısır, soya, kanola yağı, pamuk, pamuk yağı, pirinç ve papaya, domates gibi bazı sebze ve meyveler, dünyada çoğunlukla GDO'lu üretiliyor.

Peki bu ürünlerin zararlarını en aza indirebilmek mümkün mü? Belki de.

-Mesela alışveriş yaparken ürün etiketleri okunarak, üstte sayılan maddeleri içerip içermediğine bakılabilir.

-Alışverişler marketler yerine pazarlardan yapılabilir.

-Dışarda daha az yemek yemeye özen gösterilerek, küçük esnaf lokantaları tercih edilebilir.

-Yerli kuruyemişler, yerli yiyecek ürünleri tercih edilebilir.

-Organik sebze ve meyveler ile köy yumurtası, köy peyniri gibi doğal ürünler tüketilebilir.

-Pastane ve ekmek çeşitleri evde üretilebilir, hazır çorba yerine evde kendimizin yaptığı çorbalar içilebilir.

Ama bizim ürettiğimiz çözümler her zaman yeterli değildir elbette. Bu konuda devlet müdahalesinin de ne kadar önemli olduğu anlaşılabiliyor. Örneğin, gıda üreten ve satan yerler denetlenmeli, uygunluğu kanıtlanan ürünlere 'GDO içermez' etiketi konulmalı, endüstriyel tarım yerine küçük tarım üreticileriyle çifçiler teşvik edilmeli ve tarım ürünlerinin ithalatına son verilmelidir.

 
Toplam blog
: 30
: 12123
Kayıt tarihi
: 30.01.13
 
 

Anadolu Üniversitesi Tarih 4. sınıfta okuyorum. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İktisat 4. sın..