Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Geceden çıkmak...

Geceden çıkmak...
 

Alıntıdır Kendileri


Sevdiğiniz, çok dinlediğiniz bir şarkıyı tersten çaldığınızı düşünün... Rahatsız eder önce bir: " Öööf kapatın be şunu!" dedirtir... Ama ilginçtir de bir yandan, dinlemeye devam edersiniz... Hatta öbür şarkılar neye benzeyecek diye merak de etmeye başlarsınız. İşte; hayatını gündüzlere sıkıştıran bir insan için gece'yi yaşamak; duyguları, efenim metabolizmayı, hatta akıl sağlığını toptan ' Tersinden çalmak' tır bence...

Şu yaşıma gelene kadar çeşitli zorluklar, travmalar yaşadım aslında herkes gibi... Ama hiçbir zor günün gecesinde, o naturel mor gözlüklerimle sabahladığımı hatırlamam... Küçüklüğümden beri süregelen o meşhur: ' Ağlarken uyuyakalma ' fonkisyonu sayesinde hep gündüzleri kahrolurdum. Yıllar geldi geçti; bu düzen, gece vardiyasında çalışmam gereken bir işe başlamamla sona erdi...

Başlangıçta " Ehe yaparım noolacak kii " dediğimi, ama ilk birkaç geceden sonra serviste vardiyaya giderken hüngür zangır ağladığımı hatırlarım.... Hatta bir gece yine, Sezen abla radyoda: " Geçer, geçer... neler neler geçmedi ki? " diye bir girdi..." Abla geçmiyor işte geçmiyor!!! Eve gitmek istiyorum böhühühühü!!! " diye bağırasım, servisi ilk uygun yerde durdurup eve geri koşasım gelmişti blogçuğum. Gündüz yüzlerce mesai arkadaşınla makara kukarayla, - arada bir kafanı kaldırıp güneş ve pofuduk bulut arkadaşları selamlayarak - kolaylıkla yapabildiğin o işler, gece 5-6 kader ortağı arkadaşınla, - siyah gece abi ve tek tük yıldız arkadaşlarla -  hiç de kolay gelmezdi. Güneş ve bulutlar: " Sen işine bak, sıkma canını hallolur hepsi" diyen anneler veya onların yarısı teyzeler gibi gelirken; gece ve yıldızlar, hele o bomboş otoban: " Hööyt kafanı kaldırma işten, valla tepiklerim gelirsem! " diyen gıcık abiler gibiydi benim için bloguçğum. Bir de ayrıcana, çağrıların azaldığı dakikalarda o koca karanlık manzaraya bakarken, kendimi adı akıllara bile zor gelecek bir ülkede, yapayalnız çalışan, en zavallısından bir işçi gibi hissederdim. Sonra çok şükür saatler geçer, gündüz kendini gösterirdi...10-15 dakika içerisinde, yanmış bir çift kuru ekmek arasına tost ve kağıt bardakta zifiri bir çaydan oluşan kahvaltımızı eder, son vardiya saatlerine katlanmaya çalışırdık arkadaşlarla...Eee sabah 8'de paydos edince insan, - hele bir de E5 üzerinden eve gidiyorsa - tüm bunların üzerine bir de sabah trafiğini yer, hepten sarhoş olurdu.

Servisten inip, eve dönene kadar da sokak köpekleri, kediler bana eşlik ederdi... Hatta onların yüzünde bile: " Yenge sen geç önden geç.. Geceden çıkmışsın, yorgunsundur şimdi" diyen o ifadeyi görür gibi olurdum... Velhasıl kelam; eve kadar dibimde kalmış son enerjimi harcar, eve varınca da kapıdan içeri düşerdim... Akşam saatine kadar da, çeşitli kabus ve sıçrayışlarla bezeli uykularla uğraşırdım işte...

Çok şükür zaman geçtikçe şartlar iyileşti... Artık tüm şarkıları düzünden dinleyebiliyorum. Eskaza haftasonları geç saatlere kadar otursam bile, ertesi günün yarısı arafta geçiyor. Gece insanı olamıyorum işte blogçuğum, gece' den çıkamıyorum tabir-i caizse; o benden çıkmadıkça... Ve de bitirirken herkeslere, sadece keyif ve muhabbet uğruna harcanacak gece mesaileri diliyorum efenim...

 
Toplam blog
: 26
: 268
Kayıt tarihi
: 21.01.12
 
 

1984 İstanbul doğumlu, önlisans mezunu; sanatçı babanın sanatçı parçası kızı... Hem anne, hem eş,..