Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '18

 
Kategori
Deneme
 

Geçmiş, Geçmişte Kalır mı?

Geçmiş, Geçmişte Kalır mı?
 

İnsan, neden özler eski yıllarını? Veya neden yaşanılmışlığın içine saklı kalır, bir ömür? Çıkamaz? Çıkmak mı istemez o siyah / beyaz yılların içinden acaba?

Yoksa, Takıntı hastalığı (Obsesif) durum mu oluşmuştur?

Obsesif durum olabilir mi? Olur.

Her zaman geçmişi anmak Obsesif durum demek hata ve yanlıştır tabi ki. Genel olarak insanlar bir araya geldiklerinde, geçmişe dair anılarını anlatır.

Bazen büyük bir hüzün içinde, bazen de hüzünlü / sevinçli karışımı içinde, anlatırlar birbirilerine.

Hele de bir dost meclisinde isen eğer, önce derin bir nefes alınır. O, siyah / beyaz günlerden başlanır anlatılmaya.

Anlatılır, anlatılır, sesin tonu birazcık çatlamaya başlar, gözler hafifsi buğulanma moduna girer.

Keşkeli meşkeli bir mevzuysa, ağlamamak için zorlanılır.

Hani derler ya "dokunsan ağlayacak" kıvamında, sözünü, "öyleydi işte" "geçti gitti" diye bitirilir. 

Bİten o an ki anlatımın konusudur. Aslında, her şey olmuş, bitmiş ama anlatan bitirememiştir beynin de.

Çünkü, bir iz bırakmıştır geçmiş de yaşadıkları. Ama, tatlı, ama acı.

Sadece hüzünlü geçmiş mi iz bırakır? Hayır!

Neşeli ve mutlu kılan mevzular da iz bırakır insana. Büyük bir neşe ve mutluluk içinde anlatılır.

Anlatılırken, gözlerin içi ışıldar, mutluluktan, neşeden.Yürek, küçük bir kuşun kanat çırpınışı gibi, atar.

Bir işten sonra ki, başarının verdiği mutluluğun keyfi ve hazı hissedilir, kalpte. Kahkahalar hava da uçuşur.

İnsan geçmişini anlatırken, kesinlikle beynine, kalbine iz bırakmış ve de tat almış olduğu konuyu anlatır. Her yaşanılmışlık anlatılmaz ayrıca.

İster hüzünlü, ister neşeli olsun insanın geçmişi, iz bırakmış veya daha geçmemiş siyah / beyaz filmlerin alt yazıları hep, beyninden zamanın derinliklerine kayıp gidecek olan.

Tarihin tozlu raflarına giderken de, "geçmişin gözyaşları" ve mutluluğu yaşanılmışlığın felsefesini oluşturur, yılanmış kırmızı şarabın tadında.

Onun içinde çokça, bol şekilde keşkeler, pişmanlıklar, ah'lar, vah'lar, sevinçler, neşeler, kahkahalar barındırmış olur.

Sevinçli / Hüzünlü karışım oluşur.

İnsanın yaşanılmışlığı, hatta yaşanılmamışlığı, hayat denilen kavramın artısını ve eskisini oluşturur. O, siyah / beyaz karelerin içinde yaşanılmıştır hep, ilk'ler, tüm masumiyetiyle... 

Sezen Aksu'nun şarkı sözündeki gibi:

"Çok geç kalmışız canım, vakit bu vakit değil, Eski radyolar gibi çatıya saklanmış Aşk"

Usta şair "Turgut Uyar" bir şiirin de şöyle diyor :

".................

Herkesin bir gideni vardır içinden bir türlü uğurlayamadığı"

Diğer taraftan "Herakleitos da, 

"Aynı sularda / Nehirde iki kez yıkanılmaz" diye sesleniyor.

Her insanın geçmişi kendisine göre çok özel / özelidir.

İster çatıdan çıkarır radyoyu, ister içindekini uğurlar, isterse suyunu değiştirir yeniden girer aynı nehire....

Geçmiş, geçmişte kalır mı  peki?

 

Sedat Çalışkan

 

 

 
Toplam blog
: 27
: 180
Kayıt tarihi
: 13.03.09
 
 

Zaman Tüneli : 1961 doğumlu, Emekli. Hayattan değil mesleğinden. Yaşama tutunmak için, yosun tutm..