Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

18 Haziran '08

 
Kategori
Deneme
 

Gelecek geçmişte biriktirdiklerimiz midir?

Gelecek geçmişte biriktirdiklerimiz midir?
 

(2)


"Gelecek bilinmeyen midir,
Yoksa geçmişte biriktirdiklerimiz mi?" (1)

Düşündüren bir soru. Hemen yanıtlayamadım soruyu, okuyunca duraksadım. Acele ettiğimde, gelecek, bilinmeyendir demek geliyor içimden.

Geçmişte yaptıklarımız gelecekteki seçimlerimizi etkiler, tercihlerimizi belirler. Bu anlamda düşünürsek, geleceğimiz geçmişimizdeki birikimlerimizdir. Gelecek, bilgi birikimlerimizle, yapacağımız seçimlerimizin, zaten olmuş olanların sonuçlarıyla, toplumda etkileşim içerisinde bulunduğumuz diğer kişilerin etmen olduğu bir kümenin akışıdır. Sonra, hem de kısacık bir andan sonra, o anda olacak olanın, o andan sonraki durumuna ne diyeceğiz? Geçmiş.

Ama; zamanın akışı ile birlikte, o ana, o oluşa, o fenomene bir şekilde denk gelenler, rastlayanlar, rastlaşanlar geleceği ayrıca etkilerler. Bu anlamda düşünürsek, geleceğimiz olmamış olanın oluşumudur. Olmamış olanının belirsizliğine mahkumuz o halde...

Yaşamımızda iyi - kötü ve hatta, önemli - önemsiz diye tanımlayacağımız oluşlar, davranışlar, maruz kalışlarımız geleceğimizi etkileyen etmenlerdir.

Seçimlerimiz ve toplumda etkileşim içerisinde olduğumuz kişiler, geçmişten gelenler, geçmişimizde var olanlardır. Sonunda, gelecek hepsi ile olacak olandır. Geleceğin oluşu, geçmişin süre gelişidir. Geçmişi gelecekten kopartmak olası mıdır? Ne olacağını bilmiyoruz ama olacak olanı etkiliyoruz. Kendimiz, yaşamımız, geçmişimiz, biriktirdiklerimiz geleceğimizin verileridir.

Bir kağıt parçası düşünün, iki boyutlu bir düzlem. Üzerinde yapışık bir doğa düşünün. Doğanın içerinde bulunan yaşayışlar düşünün. Doğa, düzlem üzerinde yatay ve dikey istikamette salınır durur. Doğanın kuralları, yükseklik olmadan, onun üzerinde hareket etmeden, sadece düzlem boyutunda kalırlar. Oraya mahkum olurlar.

Biz de uzayda üç yönde salınan yaşayışlarız aslında. Dördüncü yön var ama sadece gelecek diye tanımladığımız yöne doğru bir gidiş var.

Gelecek geçmişimizi de içine alan, ya da geçmiş geleceği de içinde barındıran bir bütün. Aynen cetvel gibi. Ya da bir akarsu. Neresini işaret ettiğimiz önemli. İşaret ettiğimiz konum, şimdi olan, bir tarafı geçmiş, diğer tarafı gelecek olan bir düzlemi gösteriyor.

İnsanın, doğanın zayıf yönü geleceğini bilememek. Bilmediği için onu yönlendireceğine ihtimal vermiyor. Yukarıdaki deyiş, geleceğimizin hükmedilmez, evirip çevrilemez olduğu yargısını sorgulattı bana. Geçmiş ile gelecek sözleri, birbirinden kopardığımız durumları, cetvel üzerinde seçtiğimiz bölgeleri gösteriyor sadece. Hislerimiz, tam bir acizliktir aslında; akışımızı frenleyemiyoruz, yerini biz belirleyemiyoruz. Şu anda içinde bulunduğumuz konumunuz her salise, her saniye geleceğe doğru değişiyor. Geleceği, geçmiş yapıyor.

Neden?

Zamandaki konumu belirleme gücünü elinde kim tutuyorsa; tanrı, doğa, üstün güç, hiçlik, ne ise o, elimizden bilinçle(?) alınmış bir yetkisizliğin yaşayışına mahkumuz. Ama ben o yetkinin sorumluluğunu taşıyabilirim. Ortada bir yetkisizlik var ise bana gereksiz bir haksızlık yapılmaktadır. Ancak, bu durum sadece doğa kuralları içinde gelişiyorsa, doğa kuralları içerisinde zaten var olacaksa, belki de şu anda, sadece teknolojik ve akıl olarak yeterli değilizdir zamana hükmetmeye.

İnsanı birey olarak düşündüğümüzde, geçmişi ile geleceği, doğumu ile ölümü arasında sıkışmış kalmış bir varlık olarak tanımlayabiliriz ancak insanoğlunu zamanın akışı içerisinde sürekliliği olan bir küme olarak düşündüğümüzde zamana hükmedebileceğine inanmak geliyor içimden. Zamana hükmettiğinde, bir gün, gelecek geçmiş, geçmiş gelecek olacak; zamandaki akış, bir yerden bir yere gitmek gibi olacak.

-
(1) Şiir: Ş.Şahin

“İrkildi belli belirsiz.
Zamansız bir arayıştı belli ki.
Dinledi, titredi, ürktü
Mavi ışıklar döndü belleğinde.

Nasıl bilebilirdi ki
Ne getirir gelecek ?
Yoksa gelecek dediğimiz:
Geçmişte biriktirdiklerimiz mi ?

Korkularıyla girdi
Ona açılan kapıdan.
Yanında üç günlük bir şey.
Bir çığlık koptu !
Biriktirdikleri avuçladı.
Şaşkındı , sustu...
Gözünde iki damla yaş.”

-
(2) : Tablo : Rosa Salvator - Kendi Portresi - Yaklaşık 1640 Tuval üzerine yağlı boya. e94xy116
National Gallery Londra
Omzu üstünde esefle ve küçük görürmüşçesine bakan ressam izleyiciyi azarlıyor gibi. Gerçektende elinde tuttuğu levhanın üzerinde “Eğer söyleyeceğiniz sessizlikten daha iyi değilse susun” yazıyor. Rosa’nın bu iç karatıcı portresinin sert mesajı, figüre meşum bir görüntü veren koyu renkli pelerin ve şapkayla daha da belirginleşiyor. Ufuk çizgisinin belirtilmediği garip gökyüzü sanatçıya tehdit edici bir hava veriyor. 1616’da Napoli’ye yerleşen Jusepe Ribera’nın neredeyse acımasız gerçekçiliğinden etkilenen Rosa’nın beğenilen “vahşiliği”, şiirsel manzaralarda bile belirgindir. Bu 18. ve 19. yüzyılların romantik manzara resimleri için önemli bir nitelikti. Rosa yalnıza bir ressam değildi; şiir, müzik, tiyatro ile de ilgilenmiş ve aside yedirme baskılar yapmıştı.
Tablonun bu açıklaması, Yapı Endüstri Merkezi Yayınlarından satın aldığım "Sanat Kitabından" alıntıdır. Sayfa : 395. İkinci Baskı.

 
Toplam blog
: 136
: 1494
Kayıt tarihi
: 16.02.07
 
 

Yaşam ışığını 1968 yılında Bafra’da gördü. İnşaat Mühendisi ve aynı sektörde yazılım geliştiren bir ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara