Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Şubat '08

 
Kategori
Güncel
 

Gelişmeler 2

Gelişmeler 2
 

Yatak Örtüsü


Kadim efendiler her daim canlı tutulan vehim ve endişelerin, iktidarı sürdürmenin en etkili aracı olduğunu bilmektedirler. Fakat son yıllarda üretilen korkuların, sanal tehdit değerlendirmelerinin istenilen sonucu vermemesi, otoritelerinin giderek ellerinden kaydığını görmeleri, yüreklerinde bir panik havası yaratmıştır.

Geniş halk kitleleriyle yakınlığı olmayan bu kesimin, seçimle iktidar şansı şimdilik yok gibidir. Bu yüzden ölçüsüz, endazesiz fikirler üreten bazı hukuk adamlarına, kutsallarını koruyacak mübarekler olarak bakmaktadırlar. Meşhur ettikleri tabirle, arkadan dolanmaktadırlar.

Bütün karşıtlar koro halinde, üniversitelerde başörtüsü probleminin çözümü için YÖK Yasası'nın Ek 17. maddesinin değişmesini istemektedirler. Değişmesi istenen madde şudur:

"Yürürlükteki Kanunlara aykırı olmamak kaydı ile; Yükseköğretim Kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir."

Görüldüğü gibi sözkonusu madde, engelleyici bir hüküm içermemektedir. Yürürlükteki hiç bir yasamızda (ki, buna devrim kanunları da dahildir, ) başörtüsünü yasaklayan bir düzenleme yoktur. Zaten Anayasa Mahkemesi de, Ek 17 nin iptali istemini (29.6.1992) reddetmiştir.

Örtülü öğrenciler, bu madde sayesinde 1997 yılına kadar okullarına devam edebilmiştir. 28 şubattan sonra, hiç bir yasal değişiklik yapılmadan yasak getirilmiştir. İnsanların çoğunun, gerçekleri hiç merak etmediklerini, sadece fikirlerine uygun kimselerin sözlerini esas alarak değerlendirme yaptıklarını görüyorum. Bir çok rektör ve öğretim üyesinin, YÖK Yasası'nın Ek 17. maddesini hiç okumamış gibi yapmalarına da akıl erdiremiyorum.

Hem Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerindeki değişikliği yetersiz görüp, hem de Ek 17. maddeyi görmemek nasıl olabiliyor, anlamıyorum. Esasen burada gizli bir amaç sezilmektedir. Eğer meclis, Ek 17. madde üzerinde değişiklik yaparsa, bunu Anayasa Mahkemesi'nin iptal etme olasılığı doğacaktır.

Böylece yapılan anayasal değişiklikler de hükümsüz kalacaktır. Esasen istenen çözüm değil, yasağın devamını sağlamaktır. Yani bir taşla iki kuş vurmaktır. Yukarıda, yasaklamanın nereye dayandırıldığını okuduk. Şimdi bir de Anayasamızın 42. maddesine bakalım:

"Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir."

Konumuzla ilgili Ek 17. madde dışında kanuni bir düzenleme var mı? Yok! Anayasa Mahkemesi bir yasayı iptal ederken, kanun koyucu davranıp, yeni bir uygulamaya yol açacak hüküm ihdas edebilir mi? Edemez. O zaman yasağa nasıl bir kılıf bulunur? (1)

Önce 42. maddeye, "Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz." biçiminde muğlak bir fıkra eklenir. Sonra, Anayasa Mahkemesi, (07.03.1989) “Yükseköğretim kurumlarında, .... dinî inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir.” şeklindeki Ek 16. maddeyi Anayasa'nın Başlangıç, 2. 10. 24 ve 174. maddelerine aykırı bulup iptal eder.

Daha sonra SODEP, Ek 16 yerine düzenlenen Ek 17. madde için iptal davası açar. Anayasa Mahkemesi, Ek 17yi iptal etmez, fakat Ek 16 için yazdığı gerekçeyi buraya da taşır. Önceki kararda Anayasa'nın Başlangıç bölümüyle, tam 4 tane maddesine aykırı ilan edilen başörtüsü, "kılık kıyafet" serbestliğinin dışına çıkarılır. Böylece başörtüsü laiklik bir tarafa, Anayasamızın temeline aykırı olmuş olur. Bakalım umumi yasak ne zaman ilan edilecek?

İşte türban karşıtlarının dayanak yaptığı mahkeme kararlarından biri bu, diğeri de Türk yargıcın gayreti, bazı elitlerimizin özel ilişkileri nedeniyle AİHM' den çıkan yasak onayıdır. Anayasa'nın 42. maddesine göre, " Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir." ise, mahkeme kararı nasıl yasağa gerekçe yapılır? Üzgünüm ama ülkemizde hukuk malesef böyle işliyor.

Bütün bunlardan sonra Türk Ceza Kanunu'ndan iki maddeyi zikrederek konuyu kapatayım.

"MADDE 119. - (1) Eğitim ve öğretimin engellenmesi, kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının faaliyetlerinin engellenmesi, siyasî hakların kullanılmasının engellenmesi, inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme, konut dokunulmazlığının ihlâli ile iş ve çalışma hürriyetinin ihlâli suçlarının;

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

e) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, işlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır." ( Madde 118/2 ortak hükmüne göre bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.)

Demek ki, kanunda yazılı sebepler dışında eğitim ve öğretim hürriyetinin engellenmesi suçtur. Bu fiili işleyenler de suçludur. Mesele bu kadar açık iken, yasakçıların hep haklı çıkması acaba nereden geliyor dersiniz? Bunun cevabı, "güçten!" dir. Her zaman tekrarladığımı gene söylüyorum. Bu direnmenin altında yatan ne laiklik, ne demokrasi, ne de cumhuriyet kaygısıdır. Yalnızca, efendileri her zaman haklı ve üstte tutan iktidarlarını yitirme endişesidir.

Eğer bununla ikna olmadıysanız, TCK'nın aşağıdaki 222. maddesini okuyun.

"25.11.1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanunla, 1.11.1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun koyduğu yasaklara veya yükümlülüklere aykırı hareket edenlere iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir."

Şimdiye kadar, şapka giymeyen memura veya kalpak giyen vatandaşa, Türk harflerinin dışında harfler kullanan yurttaşa ceza verildiğini gördünüz? Önce bunu düşünün. Sonra da hakkında, somut hiç bir kanun maddesi bulunmayan başörtüsü üzerinde koparılan kıyamete bakın, ne demek istediğimi anlarsınız.

Siz hiç, bilumum memurin ve müstahdemin şapka giymiyor, Türk Harfleri dışında harf kullanılıyor diye miting yapan Atatürkçü gördünüz mü? Ben görmedim...

(1)- (Anayasa madde 153/2)

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..