- Kategori
- İş Yaşamı - Kariyer
Gençlik(mi)? & tecrübe(mi)?
YENİ MEZUN GENÇLER
GENÇLİK (Mİ)? & TECRÜBE (Mİ)?
Türkiye genç nüfus bakımından, tüm Avrupa ülkelerine oranla genç nüfusu en fazla olan ülkedir. Tabi genç nüfusun fazla olması ülke bakımından bir avantajdır. Fakat bu avantajın yanı sıra bir de dezavantajı bulunmaktadır. Genç nüfus demek, yeterli eğitim demek, üniversite açmak demek, yenilik demek, teknoloji demek, iş sahası yaratmak demek, iş gücü demek, tüketim demek yani sadece yaş bakımından genç nüfusa sahibiz diye övünmek yeterli değildir. Bu sorunlara çözüm bulup ta gençliğimizin enerjisini bilgisini olumlu yönde kullanabiliyor muyuz ve gençlik dediğimiz geleceğimizden ne derece memnunuz? Veya gençlik bizden ne bekliyor?
ATATÜRK gençler için ne demiş;
_ Bir millet eğitim ordusuna sahip olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak eğitim ordusuyla mümkündür.
_“Gençler, siz olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli sembolü olacaksınız.”
_ "Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk'ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! .. Bu belli. Fakat zekânı unut! .. Daima çalışkan ol..."
_ “ Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyet’i biz kurduk, onu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz.”
Genç demek ergenlikten çıkmış, yeterli eğitimi almış, yaşantısını kimseye bağlı kalmadan sürdürebilmek isteyen, sosyal yönü ile her kesimde kendisini ifade ve temsil edebilecek kabiliyette olan, düşünceleri ve enerjisi ile çalışma ortamına katkı yapabilecek, kendinden sonra gelecek gençlere örnek olabilecek ve de toplumda yaptığı işlerle davranışlarla saygınlık sağlayacak insan demektir.
Gerekli eğitimi almış gençlik hayata atılmak için beklediği şeyleri bulabiliyor mu?
İsterseniz bazı şeyleri kalem kalem ele alalım;
Üniversiteye giren öğrenci sayısı, mezun olan öğrenci sayısı ve de iş bulabilen öğrenci sayısı bakımından:
2008 yılında ÖSS ye giren öğrenci sayısı 1 milyon 100 bin kişi( bu sene liselerin dört yıl olması nedeniyle %25 kadar diğer yıllara göre azalma vardı) bunlardan okumaya hak kazanan yaklaşık 500 bin öğrenci, üniversiteden mezun olan da yaklaşık 400, 450 bin öğrenci. Yani her sene yaklaşık 400 bin civarında öğrenci çalışma hayatına atılmak için iş arayanlar ordusuna katılıyor, hayat mücadelesine başlamak istiyor.
Gençler iş ararken nelerle karşılaşıyor:
Mezunların çalışma hayatına başlarken karşılaştıkları en önemli sorunlar;
a) Tecrübeniz var mı? Soruya bak! Yeni mezun olan bir öğrenci eğitimini tamamlamış, fabrikada çalışmamış ki nasıl tecrübesi olsun. Okul bitirdiğine göre tecrübeyi çalışarak kazanacak, sen çalışma imkânı vermezsen nasıl tecrübe kazanır. Her işveren tecrübeli isterse gençlerimiz nerede çalışarak tecrübe kazanabilecekler. Aslında işverenler tecrübeli elemana daha fazla ücret ödüyor. Ayrıca tecrübeli elemanı dışarıda bulamadığı için transfer etmek zorunda kalıyor, transfer ettiği profesyonel eleman yarın daha iyi ücret veren veya daha iyi bir ortam sağlayan olursa oraya transfer oluyor. Transfer ettiğin elemanın kaçmayacağına dair bir garantin var mı? Bu nedenle genç yeni mezunu işe al onu yetiştir, istediğin gibi tecrübe ver o yeni mezun da senin işine canı gönülden bağlı olsun. Duygusal bağlılık dediğimiz olay budur. Eğer çalışan çalıştığı yerde uzun süre çalışıp emeğinin karşılığını almışsa o işyerine duygusal yönden bağımlı oluyor.
b) Askerliğini yaptın mı? Bazı işverenler yeni mezun öğrenciyi beğeniyor, ama askerliğini yapmadıysan sana iş veremem diyerek reddediyor. Bu gencin askere gitmesi için yaklaşık bir senesi var, ayrıca çoğu mezun kısa dönem (6 ay) yapıyor altı ay nedir ki sen işe al bir sene çalışsın sonra altı ay sanki izine çıkmış gibi askere gitsin ve tekrar işine döneceği için de huzurlu bir askerlik yapsın.
c) B.Ü, ODTÜ, İTÜ, BİLKENT, SABANC, KOÇ üniversitelerinden mezun olmayanları almıyoruz. Bu eğitim kurumlarının haricinde diğer kurumların eğitimi iyi değilse bunda öğrencinin kabahati ne, diğer üniversitelerde eğitim kalitesini öğrenci kendisimi yaratıyor. Devlet olarak yeterli kaliteyi sağlayamıyorsan neden öğrenci alıp 4 sene okutmaya çalışıyorsun. Mesela ……….üniversitesi…….. bölümünü 3.cü olarak bitiren bir öğrenci işe müracaat ediyor. İşveren CV’ye bakıyor biz genellikle ODTÜ veya İTÜ mezunu arıyoruz diye işe almıyor. Belki o öğrenci İTÜ’ den 6/7 senede zor mezun olmuş öğrenciden daha zeki veya daha verimli olacak, ama olur mu mezun olduğu yer neresi ……….. üniversitesi. Hep önyargı, hep isme özenti, başka bir şey değil.
İşverenler eleman ararken nelere bakıyorlar:
Esnek çalışma saatlerine uyması, iş yerine katkı yapabilmesi, verilen her işi hatasız yapması, başarılı bir eğitime sahip olması, kendine güvenmesi, efendi olması, toplumda sosyal bir yaşantıya ayak uydurabilmesi, hobilerin bulunması ve de en önemlilerin biri olan yabancı dili olması (artık genellikle iki yabancı dil isteniyor.)
Ebeveynler çocuklarını destekliyor(mu):?
Maalesef Türkiye ortalamasına bakarsak pek desteklendiğini söyleyemeyeceğim. Biz anne ve babalar olarak ilk önce kendi çocuklarımızın sorunlarını çözemiyor, onlara güvenemiyor, onlarla devamlı çatışma halinde oluyoruz. Devamlı kendimizi örnek göstererek bizim zamanımızda böyleydi, biz böyle davranıyorduk, biz şunları yapıyorduk. İyi de senin zamanın bundan 30, 40 yıl önceydi şimdi ki zaman o günkü şartlarla bir değil ki. Aslın da beklide biz ebeveynler olarak çocuklarımızın bizlerden daha çabuk geliştiklerini olgunlaştıklarını, sorumluluk alabilecek kapasiteye geldiklerini ve de bizlerden daha iyi eğitim aldıklarını kabullenemiyor da onun için mi devamlı çatışma halinde oluyoruz. Ben gayet iyi hatırlıyorum havuz problemlerini lisede çözdürürlerdi, şimdi ise neredeyse ilkokul çocukları çözecek. Demek ki şimdiki eğitim 40 yıl öncesine göre daha ileri ve de daha çok şey öğretiliyor.
Biz tecrübeliyiz diye geçinen büyükler, halen gençlerimizle birlikte ortak şeyler yapabileceğimiz, beraberlik sürdürebileceğimiz bir dengeyi kuramadık.
“Gençler hayalleriyle yaşar, ihtiyarlar anılarıyla” diye söylenen atasözü ne güzel açıklıyor. Biz tecrübeli geçinen ebeveynler, işverenler gençlerin hayallerinin gerçekleşmesine hiç fırsat vermiyoruz. Aslında bizler şimdiki gibi müthiş olanaklara sahip olmadığımız bir zamanda yaşamanın ezikliği nedeniyle mi gençlere sitem ediyoruz. “ benim ruhum genç”, “insan hissettiği yaştadır” gibi deyimlerle düşüncemizi doğrulatmaya mı çalışıyoruz.
Tabi bu arada her onar yıllık süreçlerin gençlikleri farklıydı.
60 yıllar hippi gençliği,
70 /80 yılların gençliği, Deniz Gezmiş, öğrenci olayları, boykotlar, ayaklanmalar, eğitimde kesintiler, kutuplar arası çatışmalar, eğitimi bitirmek ve bitirdiği eğitimde çalışmak. Zenginlik bir amaç değil başarı bir amaçtı. Sorumluk üstlenen bilinçli eşitliği ön planda tutan gençlik ( Devgenç)
80 /90 yılların gençliği diğer zamanlara göre teknoloji açısından şanlı olduğu için bilgisayarla, wolkmen’ le tanışıyor. Sevgi ve özgürlük ön planda, iş kariyer ikinci sırada hedef mezun olduğun branşta çalışmak. ( sevgenç)
90/2000 yılların gençliği bireysel değerlere önem veren, hedefi zengin olmak olan, modaya düşkün, egoist bir yapıda bulunan, sevgi saygı öncelik bakımından ikinci, üçüncü sırada olan bir gençlik. (Bengenç)
Son olarak gençlere sesleniyorum! Her zaman bir hedefiniz olsun. Daima hedefleriniz büyük olsun ve o hedeflerinize ulaşabilmek için bedel ödeyin. Son olarak ta daima becerilerinize hep artı koyun. Normal mezun isen yabancı dil öğren, bir dil biliyorsan ikiye çıkar, İlk önceleri iş seçme sadece çalışmak hedefinde ol, ve bir iş, bir konuda uzmanlaşmaya bak. Uzman olduktan, yaptığın işte aranan eleman olduktan sonra artık sen iş seçersin.
Genç arkadaşlarım sizler bizim geleceğimizsiniz, sizlere güveniyoruz. Başarılar sizinle olsun…
Erhan SİREKİN