Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '08

 
Kategori
İnançlar
 

Genel anlamda İslam dini

UYARI !

Bu bölüme ÖNEMLİ BİR UYARI ile başlamak istiyorum.


En başta yapmam gereken bu uyarıyı şimdi yapıyorum. Bu yazı dizisini bütün İlahiyat Fakülteleri hoca ve öğrencilerinin, Diyanet İşleri Başkanlığında görevli tüm konu uzmanlarının, Bu konu ile ilgilenen tüm Araştırmacı yazarların öncelikle bu yazı dizisini akıllarını tümden boşaltarak okumalarını istirham ediyorum. Sadece beş on dakika kaybetmelerine karşılık, İslam adına hepimizin çok şey kazanacağı umudundayım.


2 - İNSAN VE İNSANIN YARATILIŞ SEBEBİ


3. Bölüm :

İnsan : zamanla biyolojik değişim geçiren toprakta oluşacak büyük homojen yapıda oluşanların / üretilenlerin yenip içilmesi neticesinde insan bedeninde yeni bedenleri oluşturmaya yönelik oluşan (yani babalarımızın döl kesesinde insanı (bizleri) oluşturacak olan hücrelerden oluşmuş meni denilen döllenme hücreleri oluşur.) Bu hücreler daha sonra hayatın akışı içerisinde ilahi kader hükmünce oluşacak olan bir rastlantı sonucu karşı cinsten bir yumurtayla aşk ateşiyle çarpışıp birleşerek oluşturdukları zigot denilen tek hücreli canlı insanı oluşturacak olan insan hücresini oluştururlar. O da çarpışma sonucu oluştuğu yerde (ana rahminde) oluşturduğu (ruhla ) kendi enerjisiyle bölünüp parçalanarak insan bedenini oluşturmaya yönelik diğer uzuvların oluşması için kat be kat bölünüp çoğalır. Her seferinde bölünüp çoğalan bu hücreler gelişip olgunlaşarak birleşirler. Sonunda da insan denilen canlı varlığı oluşturup meydana getirirler. Aşk ateşiyle doğup oluşan bu canlı varlığa sonun da insan denir. (Not : Ruhun oluşumu ile ilgili açıklamayı da Allah nasip ederse başka bir yazımda açıklamaya çalışırım.)

Ancak bu aşamadaki bir insan daha henüz beden ve akıl olarak gelişip olgunlaşmamış olduğundan ana babaya muhtaçtır. Çünkü daha bebektir. Bu aşamadaki bir çocuk bedeninin istek, arzu ve ihtiyaçlarını (henüz daha aklı gelişip olgunlaşmamış olduğundan) nefsine uygun hareket ederek doğanın doğal ruhuna bağlı oluşup hareket eden şuuruyla (şuursal aklıyla, tüm varlıklara verilen ortak akılla, irade kullanmasını bilmeyen, nesillerin çoğalıp artmasını sağlayan, varlıklara sadece alışkanlık kazandıran ortak akılla, yani ana rahminin tüm özelliklerini taşıyan uzuvsal akılla) gidermeye çalışır.

Dolayısıyla kendi büründüğü bedenin ihtiyaçlarını gideremeyen bir varlık, o aşamada bedenine yönelik faaliyet gösteren şuursal aklıyla, ruhunun üstün his, istek ve arzularına asla cevap veremez.

Bedenen yeterli gelişmesini tamamlayıp, ruhen yeterli erginleşmeye ulaşıp, akıl baliğ olmayan her bebeğe çocuk gözüyle bakılır. Onun için akılca rüştünü ispatlayıp reşit olmadan çocuklara, çok ciddi görev veril, ip sorumluluk yüklenmez. (Ancak çocukların gelişmesine yardımcı olmak ve hayata alıştırılmaları yönünde ebeveynleri tarafından çocuğun beden, yaş ve zeka durumuna göre çocuğun bedensel ve ruhsal dengesini bozmayacak bir şekilde ölçülü bir şekilde küçük görev ve sorumluluklar verilmesinin her zaman için faydalı olacağını düşünüyorum.) Çünkü insanlar akıl baliğ olmadan ne dinen Allah tarafından, ne de kanunen yetişkin insanlar tarafından yapıp ettikleri işler açısından pek fazla kale alınmazlar. Ancak hataları terbiye edilip olumlu yöne sevk edilmelidirler. Yoksa hayat boyu kötü alışkanlıklar kazanırlar. Onun için bu yaşlarda akıllı yada deli, kale alınmayan çocuklar, bedenen insan olmuş olsalar da daha henüz adam gibi adam olmadıkları için gereğince görev ve sorumluluk verilmez. Aşırı bedensel yada zihinsel yük taşıtılmazlar. Çünkü yetişmiş insan; beden ve ruh sağlığını koruyan, akli ve ruhi gelişmesini tamamlamış, görev ve sorumluluk duygusu taşıyabilecek duruma gelmiş olanlardır. .

İnsan denilen yüce varlık; toprak, su, hava ve ateş karışımından oluşmuş, ve ruh denilen gözle görülüp eşle tutulmayan, bu gün için insan aklıyla üretilip elde edilemeyen çok yüksek bir enerjiyle (nur denilen, ak – pak bir enerjiyle) şereflendirilmiş bir varlık olarak anasından doğup - yaşayıp – ölen canlı bir varlıktır.

O halde insan denilen canlı varlık, madde ve manadan oluşmuştur.

Maddeden oluşan bedensel varlığı; elle tutulup gözle görülen; iç ve dış uzuvlardan oluşmuş bedenine ait kısımlardır. Torak su karışımı özellikler taşırlar. (Baş, beyin, gövde, kol, bacak, yürek, damar, ciğer, mide, bağırsak gibi vs. şeylerdir.)

Manaya bağlı ruhsal varlığı; elle tutulup gözle görünmeyen fakat varlıkları akıl ve ilmen bilinen can ve cana ait insanın iç benliğini oluşturan diğer kısımlarını da; (Kalbe bağlı gönül, beyne bağlı akıl, akıl ve kalbe bağlı sevgi, aşk ve muhabbet, ilim, irade ve bunlarla oluşan duygu, his, istek ve arzular gibi vs. maneviyattan sayılan şeylerdir.)

Demek ki, insanı insan yapan benliğe yönelik bedende kazanılmış sistematik düzen ve uyum içinde çalışan bu iki güzel kaynaşım insanı oluşturmaktadır. Kaynaşıp insanı oluşturan bu iki güzel özellik insana anlam kazandırıp mana verir. Çünkü insanı diğer tüm mahlukattan üstün kılar. İnsana bu üstünlüğü sağlayan şey ise; (bedenî) dış özellikten ziyade iç BEN’liğinde zamanla oluşup gelişen ruhî güzelliklere aittir. Çünkü bütün kalıcı güzellikler insanın iç dünyasındaki BEN’likte, maneviyatında oluşur.

Bütün yaratılmışlar gibi, insanda elbet bir gün ölümü tadacağından, o da diğer varlıklar gibi aslına dönecektir. Bu geriye dönüşte dünyaya ait özellikler taşıyan dış kabuk denilen beden ve beden içinde bedene ait özellikler taşıyan tüm uzuvlar bir sonraki bedenleri oluşturmaya yönelik biyolojik değişim geçirmek üzere geri aslı olan toprağa dönüp karışarak yeni oluşumlara dönüşüm hazırlarlar.


Gaip alemine ait RUH, dünyada BEDEN içinde yaşar. Beden içinde yaşarken ister şuursal akılla, isterse de akli iradesine bağlı kazanılıp elde edilmiş olan ilimle, BEN’lik bünyesinde toplanıp kayıt altına alınmış olan iyi – kötü şeklindeki olumlu – olumsuz tüm amelleriyle birlikte VİCDANİ terbiyesinin yapılacağı BERZAH denilen alemine gitmeden önce vicdani terbiyesinin devamına yönelik KABİRDE amel defterinin dürülüp kapatılmasına yönelik yapılacak olan ilk sorgulamasının arkasından RUHUN, berzah denilen gaip alemine gitmesi için kabirdeki bedenden sıyrılıp çıkıp ayrılmasına karşılık, BEN’lik bünyesindeki ameller de RUH’tan ayrılarak BEN’likte unutulup kaybolmadan, ilerde (MAHŞERDE) hatırlanıp işlenen uzuvlar tarafından anlatılması için gaip alemindeki SEMA VATTA bulunan SEKAR denilen hafızamızdaki dimağ benzeri bir LEVHAYA yazılıp kaydedilerek mahşerdeki hesap gününe kadar orada saklanıp korunması sağlanır.

Bütün alemler ve içindeki tüm varlıklar için olduğu gibi insan oğlu içinde her şey Allah’ın yaratmasıyla başlar. İlmi kudret ve kuvvetiyle geliştirip olgunlaştırarak kulun kendisinden istenilen (başlangıçtaki başa) olgun sona, ilahi kaderdeki ilmi hüküm gereğince tüm insanlar geri döndürülürler.

Ancak döndürülmeden önce doğal hayat içindeki bütün canlı varlıkların yaşadıklarını, yaşarlarken de iradeleri dışında da olsa bedenen rutin bir gelişip olgunlaşma gösterdiklerini hepimiz görüp biliyoruz. Ama insanı diğer canlılardan farklı yapıp, üstün kılan, aklı olduğuna göre, insanın diğer varlıklardan farklı olarak bedenen gelişip olgunlaşmasının yanı sıra bir de asıl olan RUH ve ruha ait BEN’liğin gelişip olgunlaşması gerekir. Asıl olması gereken de zaten budur.

O halde insanlar bebeklikten fıtratları gereği verilen görev ve sorumluluklarını şuursal akılları ile yerine getirirlerken, doğal hayat içinde yaşarlarken de gelişip olgunlaşacak olan RUH’a bağlı AKLINDA bu şekilde zaman içinde gelişip olgunlaşması sağlanır.

Demek ki, insanoğlunun bebeklik döneminde diğer canlılardan farklı olarak ŞUURSAL AKIL yanında birde daha henüz gelişip olgunlaşmamış, o dönemde görevini tam anlam ve manasıyla yerine getiremeyen, RUHA bağlı BEN’lik içinde gizlenip saklanmış, zamanla varlığı ortaya çıkacak olan AKIL CEVHERİ mevcuttur. O halde İRADİ AKIL, gelişip olgunlaşıncaya kadar, ŞUURSAL AKIL yanında az da olsa zamanla gelişen iradi aklı da gelişmişliği oranında kullanan tek canlı varlık insandır.

İnsan dışındaki diğer tüm canlı varlıklar bütün hayatlarını sadece ŞUURSAL AKILLARI (yani, İLAHİ BİLGİ BANKASI da denilen ŞUURLARI) ile yaşayıp sürdürürler. Çünkü onlar yaşarken doğal hayat içindeki varlıklarını sürdürebilmeleri (şuurlarındaki bellekte kayıtlı olan azami hayat şartlarını ilahi emirle kendi istekleri dışında yerine getirip insanlara faydalı olup ortak yaşanılan hayatı kolaylaştırmak onların asli görevi olduğundan) doğal hayatın devamına yönelik zorunluluktandır. Bu zorunluluk onlara hiçbir sorumluluk yüklemez. Ama onlar doğal hayat içindeki tüm doğal hayatın gerekli şartlarını yerine getirirler. Çünkü doğal hayat içindeki varlıklarına yönelik tüm hayat şartları kendi iç benliklerinde ilahi emirle yaratılışları (fıtratları) gereği kayıt altına alınmıştır. Onun için hiç itirazsız yerine getirirler. (Süt yapacaksa süt yaparlar. Bal yapacaksa bal yaparlar. Atlayıp zıplayacaksalar, atlayıp zıplarlar) Kısacası kendi iç benliklerinde ne kayıtlı ise onu yapıp yerine getirirler.

İnsan gibi diğer tüm canlı varlıklar da doğar. (istisnalar hariç) Yaşar ve ölürler. ( Sadece insanlar hesap günü sorgu suale çekilip hesap vermek için geri dirilirler. (Ancak bu dirilişi sakın ola; Reenkarnasyonn’la karıştırmayınız.)

Cansız gibi görünen diğer varlıklara gelince, onlar da; oluşur – gelişir – aşınır – buruşur – bozulurlar. Sonra da toprağa karışarak evrim denilen (Zaman içinde oluşacak biyolojik değişimi) değişikliği geçirirler.


Bu çerçevede Allah’ın hüküm ve hakimiyeti altında yaratılan kainat denilen tüm dünya – alem ve içindekiler, Allah’ın ilim kudreti ile ezelde (zaman öncesi alemde) vermiş olduğu “OL” emrine uygun olarak tekamül yolundaki ilerleyişte tümünü içindekilerle birlikte her şeyi ile birlikte terbiye edilerek oluşan mekan içinde zamanın akışına bağlı her bir varlık kendi gelişip olgunlaşması yönünde bu hayat serüvenini yaşayıp yaşatırlar.

Bu Allah’ın tüm yarattıklarına “OL” diye daha işin başlangıcında verdiği ilk emir. İlk ilmi temel hükmüdür. Bu ilmi hükmünü Allah, külli akıl, külli ilmine dayalı kudret ve kuvvetiyle yürütür. Bu konuda O’nun her şeye “OL” demesi yeterlidir.

Bu konuya (4. Bölümde de ) devam edeceğiz.

Sevgi ve saygılarımla.

Cahit KARAÇ

 
Toplam blog
: 322
: 1004
Kayıt tarihi
: 08.03.08
 
 

1953 Elbistan doğumluyum. Lise mezunuyum. Kamuda çalışıyorum. Evliyim ve iki çocuk babasıyım. Ken..