Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '08

 
Kategori
Bilim
 

Gerçek bilim ve akıl insanı olmanın zorlu yolu

Gerçek bilim ve akıl insanı olmanın zorlu yolu
 

Gerçek bilim insanlığının zorlu yollarından bahsedeceğim bugün biraz sizlere. Bu zorlu yollara katlanamayanların ise herhangi bir akademik unvana sahip olsalar da bilim insanı olamayacaklarını anlatmaya çalışacağım.

Gerçek bilim insanı, gerçek aydın ve gerçek akıl adamı olmak için, gerçek anlamda yeter insanlarla bir arada olmak için kişi çoğu zaman yalnız kalabilmelidir, doğru ne ise, dürüstlük neyi gerektiriyorsa onu yapabilmelidir. Prensiplerinden dolayı, en yakınındakilerin ya da onlara acı çektirdiğinden dolayı kendisinin de acı çekebilme olasılığına hazırlıklı olmalıdır.

Gücünü sırf kendi egosunu tatmin etmek, sırf “işte ben buyum” demek için değil de, toplumun faydasına olacak bir biçimde kullanabilme olmuşluğunda olmalıdır. Kapılan sahte köşe başlarıyla, kendilerinde görülen sahte güçlerle dünyaları idare edebileceğini düşünme hastalığının vücuda girmesini engelleyecek, acı dolu aşılara razı olabilmelidir.

Küçük olsun benim olsun mantığıyla atılan her adımın bilim insanının kendi dünyasını da küçülttüğünü ve bunun sonucu olarak, toplumdan uzak, toplumun değerlerini anlayamadığı bir yapıya büründürdüğünü anlaması. Çünkü var oluş nedeni, içinin boş olduğunu anlamadan sahip olduğu unvanından, makamından dolayı kendisine yüklenilen görevi yerine getirmek değil, toplumun yararına sorgulamak, üretmek ve yaymaktır. Yoksa şarkılara dahi düşerek “akademide bir koltuk, bir de çek defteri” sözleriyle karşı karşıya kalacak bir yaşam tarzı değildir.

Dayalı döşeli ofislerde, padişah ya da sultan edasıyla oturarak kendi egosunu tatmin etmek değildir, bilim insanlığı.

Aydın olmak biraz da acı çekmeyi gerektirir, çünkü sırça köşklerde yaşayanlar üretmezler, toplumu anlayamazlar. Acı çekmeyen aydın üretemez, daha iyisine ulaşmak için sorgulayamaz ve sorunlarını çözmek için var olduğu toplumun neler yaşadığını algılayamaz. Bunun sonucunda da yaşayan ölüye dönüşür.

Objektif olmayı da gerektirir bilim insanlığı; yani, doğru olanı doğru olduğu için isterken ya da bir yanlışı yanlış olduğu için eleştirirken, daha önce başkasına yanlış olan kendisine doğru, daha önce kendisine doğru olan da başkasına yanlış olmamalıdır.

Prensipleri olmalıdır toplumsal yaşayışla ve genel etik kurallarıyla uyumlu. Kendisini acımasızca eleştirebilmelidir, eksikliklerine rağmen kendisini mükemmel görme ve bilinçaltında taşıdığı eksikliğinin üzerini örtme için karşıdakini ezerek kendisini koruma pişkinliğinden uzak durmalıdır.

Olmamışsa, yetersizse ve gençleri çağa uygun şekilde ileriye taşıyamayacaksa çekilmelidir kenara. Bu mesleği icra etmemelidir. Kendi kişiliğindeki eksik noktaları burada tamamlama gibi yaklaşım bozukluklarını terk eyleyebilmelidir.

Son olarak da demek isterim ki aydınlanmamış bir toplumda, her alanda rastlansa da, bilim camiasında sahtelerle karşılaşmak insana en acı geleni oluyor. Ayaklar baş olurken, başlar ayak olabiliyor ve ayakların baş olduğu bir topluluk ne kadar ilerlerse o kadar ilerlenebiliyor ancak…

Başların baş olduğunu, ayakların da ayak olduğunu bildiği en yakın tarihte buluşmak umuduyla…

 
Toplam blog
: 128
: 898
Kayıt tarihi
: 26.01.07
 
 

Kimim? Nereden gelir, nereye giderim?29 Kasım 1970 tarihinde Türkiye'nin Doğu-Batı geçiş yolunun en ..