- Kategori
- Kitap
Gerçek Mucizelerin Masalı
İlknur’un anne-baba-kardeş çekirdek ailesiyle yola çıkışını yanılmıyorsam o tarihte yaptığı bir instagram paylaşımından öğrenmiştim. Detayları için özelden yazışmamız gerekti; bir ay sürecek bir seyahate çıkmışlardı. Bu süre içinde bu dört kişilik çekirdek aile hem dolaşacak, hem farklı şehirlerde yaşayan ailelerini görecek, onlarla uzun yıllardır yapamadıkları ‘şöyle doyasıya muhabbeti‘ gerçekleştirecek, hem de… İşte bunu o sıralar ben bilmiyordum. Kitabın ilk okumasını yaparken öğrenecektim.
21. yüzyıl bir öncekinin sahip olduğu birçok aile bağını bir daha kurulmamacasına yok etti. Hele Anadolu kentlerinden büyük şehirlere göçmüş aileler için durum çok daha karmaşık olabildi.
Çocukluğumda yazın mahalle arkadaşlarımın köylerine gittiğine şahit olurdum. Çok sevdiğim sayılı bir kaçının bir anda ortadan kaybolması beni yalnızlaştırırdı. Herkesin gidecek bir memleketi vardı. Bizim hiç olmadı. Her iki aile tarafım da 19. yüzyılın sonlarında İstanbul’a gelmişler; benim doğduğum evde babam ve dedem de dünyaya gelmiş. Biraz simgesel olarak ancak dördüncü kuşak oğlum da orada doğdu diyebilirim. Kısaca İstanbul’dan başka gidecek yeri olmayan bir aileydi bizimkisi. İnsanlar memleketlerinden dönerken kışlık erzaklarını da getirirlerdi. Bizimle paylaşıyor olsalar da bu da benim şaşkınlıkla takip ettiğim bir durumdu. Çünkü benim için bu erzakların alındığı yer Salı/Çarşamba/Cuma pazarı veya bakkaldı.
Aradan tam elli yıl geçti. Yıl neredeyse 2020… Çocuklarımızın büyük bir bölümü milenyumda İstanbul’da doğdular. Anadolu’dan gelenlerle büyük şehirlerde yaşayanların yaşam şartları fazlasıyla birbirine eşitlendi. Şimdi çevremdeki arkadaşlarımla konuştuğumda onların yıllardır memleketlerine neden gidemediklerinin sebeplerini dinliyorum.
Artık tatillerde deniz kıyılarına gidiyoruz. Başka ülkeler çekiyor bizi, ata toprağı değil.
Ancak, ilginç bir şekilde, büyük şehirlerde kırsala yabancılaşan, dijitalleşen kişiler, kırsala dönme planları yapıyor ya da onu hayal ediyor. En azından benim çocukluğumdan bu yana böyle bir özlemim var.
Kuşkusuz bir de oralarda yaşayan aile bağları var. Her geçen gün bizden uzaklaşan yerler; hatta düğünler ve vefatlar olmasa görmek için hiçbir sebebin kalmadığı çok uzak diyarlar buraları.

İşte İlknur Akpınar Yücedağ ve çekirdek ailesi bu yolculuğa çıkıyor ve kitabı okurken haliyle bizi de dahil ediyor.
Onları buna zorlayan bir neden var kuşkusuz; kitapta babalarının rahatsızlığını öğreniyoruz.
Evet roman işte bu yolculuğu anlatıyor.
Onların yola çıktığını öğrendiğimde içimden; buradan çok iyi bir kitap çıkar diye geçirmiştim. O zamanlar İlknur’un aynı zamanda yazmaya başladığını da bilmiyordum.
Dedim ya bu yolculuğa çıkmamı gerektiren bir memleketim yok ama aklımda hep böylesi bir yol hikayesinin bir hayali var. Belki de bu nedenle en sevdiğim romanlar, filmler yollarda geçenler olmuştur. Bir gün mutlaka yapacağımı biliyorum ama Gerçek Mucizelerin Masalı Godael tam da bunun karşılığı olarak bizi bu yolculuğa çıkarıyor.
İstanbul’da başlayan bu yol hikayesinin Finike, Antalya, Mersin, Ankara, Niğde… bir çok durağı oluyor. Her durakta bir başka hatırlama, geride kalmış bir iç hesaplaşma ile karşılaşıyorsunuz.
“Bir aile bir taraftan çoğalır diğer yandan parçalara ayrılıp etrafa savrulurken kaderin onları tekrar bir araya getirme planları varsa önüne geçebilmek mümkün müdür?
Peki, bu kader parçaları teker teker toplayıp bir araya getirerek her bir aile üyesinin hem kendisiyle hem diğerleriyle yüzleşmesini, anlamasını ve çoktan derinlere gizlenmiş olanın çıkmasını istemişse?
Büyük sorunlar yolculukta başlar ve yine bir yolculukta çözümlenir…”
Evet, kitabın arkada kapağına bu cümleleri bıraktım. Çünkü okurken hissettiğim tam da buydu?
Kaçımız yaşadığımız birçok iç huzursuzluğumuz ile yüzleşmek için derinlerde gizlenen o yaşanmışlığın bıraktığı yerlere gidiyoruz. Mesele sadece kilometre yapmak değil, o yolculuk yarın hemen yakınımızdaki bir deniz kenarında da olabilir, kaçımız geride bıraktığımızla yüzleşebiliyoruz ki?
Coelho’nun Büyücü kitabındaki gibi…
Onlar yola çıkarak parçalara ayırdıklarını tekrar toplamaya çalıştılar ve bu aynı zamanda bir mucizenin de gerçekleşmesini sağladı.
Mutlaka o mucizeyi de öğrenmelisiniz, bunun için de okumalısınız.
İlknur benim Haydarpaşa Lisesi’nden arkadaşım. Ortaokulu birlikte okuduk. O sonra ayrıldı, liseyi başka bir yerde bitirdi.
Kitabında da söz ettiği bir Türkçe öğretmenimiz vardı; Fatma Şahin. Yıllar önce rahmetli oldu. Keşke yaşasaydı dediğim bir yerdeyim, çünkü ona anlatmak istediğim, o çocukluk yıllarından bir kaç önemli yaşanmış hatıra var. Ertelediğinizde bir bakıyorsunuz artık söyleyecek kimseniz de kalmıyor.
İlk romanında İlknur Akpınar Yücedağ farklı bir farkındalık veriyor.
Yaz için güzel bir okuma kitabı olabilir, listenize ekleyin bence…