Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '16

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Gerçeklikten kopuşun hikayesi

Gerçeklikten kopuşun hikayesi
 

Hakikatin nuru


Her ne kadar Tanrı suretinde yaratıldığımız yazsa da, topraktan yaratılmışız. Nefsimiz toprak elementiyle remzedilir genellikle; çünkü, toprak gibi ruhu ve öz ışığını örter. Ama özümüzdeki ışık her vardır ve yanmaktadır; ta ki biz o ışığı bulup maskelerimizi kaldırana dek.

O yüzden demiyor mu Bayezid Bestami yıllar öncesinden... “kaldır kendini aradan, çıksın ortaya Yaradan” diye.

Dünyevi bedenine enkarne olan ruha tekamülü için verilen en önemli anahtar ise aklı ve kalbi. Ancak kalp için de akıldan geçmek gerekmiyor mu? Aklı gölgeli olanın, kalbi de gölgeli olur zira.

Aklımız bizi hayvanlardan ayıran ve hayatta kalmamıza yardımcı olan bir unsur olsa da, “aklın özgürlüğü”nü sağlamadıkça ruhsal gelişimimizde ilerleyemeyiz. Çünkü, her şeyin aslında bir anlam içermeden var olduğu ve yaşandığı kainatta ve Dünya’da, yaşananlara ve olaylara anlam yükleyen insan aklından başka bir şey değil.

Bu anlam yükleme sürecine sebep ise duygularımız, çünkü bedene enkarne olan ruh dünya okulunda maddesel dünyaya ve maddesel olana duygularıyla bağlanıyor.

Tüm putlar aslında tapınılacak biblolar değil aslında. Neye duygusal bağımlı isek ve neye karşı bir obsesyon içindeysek işte put budur. Emanet dünyada bırakamadığımız her şey puttur.

Putlar insan aklını dogma , taassup, batıl inanç ve katı paradigmalar ile bağladıkça, gözlerini, aklını ve kalbini gölgeliyor. İşte o zaman insan, olanı olduğu gibi değil, kendi istediği şekilde kendi realitesine göre algılıyor. Yani hakikati olduğu gibi değil, kendine göre algılıyor.

Her şeyin zıtlıkların kozmik ve dinamik dansı üstüne kurulu olduğu evrende, insan aklı da zıtlıklar üstüne çalışıyor. İyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış, haklı-haksız hepsi zıtlıkların farklı yansımaları. Madalyonun farklı yüzleri aslında. Kötü olmadan iyiyi, iyi olmadan da kötüyü bilemeyiz, aynı sıcak olmadan soğuğu ve soğuk olmadan da sıcağı bilemeyeceğimiz gibi.

İşte bu yüzden insan aklı da zıtlıklar üstüne ve kıyaslamalara bağlı olarak çalışır. Özellikle 0-7 yaş döneminde öğrenilen “zihin haritası”na göre yaşananları kendine göre algılar, anlamlandırır, yorumlar, sınıflandırır, geneller, duygularla özdeşleştirir ve alı kendine bir konfor alanı yaratır.

İşte insan maddesel illüzyona kendini böyle bağlar ve kölesi olur dostlarım...

Bu bir düşüş hikayesidir aslında. Hakikatten uzaklaşmanın hikayesi.

Hakikat nedir peki? Var olanın, olduğu gibi var olmasıdır hakikat. Mevcudatın yaratıldığı gibi var olmasıdır. Evrensel amacına göre evrendeki düzende yerini almasıdır. İyi-kötü, güzel-çirkin yoktur bu yaradılışta. Her şey sadece belli bir amaç için vardır ve hepsi sevgidir, ışıktır, aşktır.

Ancak sonsuz ve döngüsel kozmik tiyatronun küçük bir kısmına lineer olarak bakan beşeri insan için, mutlak hakikat yoktur, beşeri hakikat vardır. Çünkü her şeyi kendi yorum, eleştiri, etiketleme ve yargılarına göre kendi kabı kadar algılar. Beşeri bakış açısıyla beyaz renkteki ışık renklere bölünür ve aıl olan saf ışık unutulur.

İşte bu bir realiteden kopuş hikayesidir.

Sevgiler,

Kenan

https://twitter.com/Naacel

https://www.facebook.com/public/Kenan-Kolday

https://instagram.com/naacel/

http://naacel.blogspot.co.uk/

http://www.felsefetasi.org/author/kenan-kolday

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..