Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '13

 
Kategori
Kitap
 

Gergedan öpüşmesi kadar çaresiz hayatların romanı!

Gergedan öpüşmesi kadar çaresiz hayatların romanı!
 

Aile Çay Bahçesi


Bir hafta içerisinde popülaritesine aldanarak alıp hayal kırıklığına uğrayarak yarım bıraktığım iki kitaptan sonra artık moralim bir hayli bozulmuştu. Üçüncü deneme olarak henüz açılmamış  sımsıkı şeffaf ambalajının içinde kitaplığımdan göz kırpan Aile Çay Bahçesi yüzümü güldürdü nihayet.

Yekta Kopan; Sait Faik Hikâye armağanı, Haldun Taner Öykü Ödülü, Yunus Nadi Öykü Ödülü gibi birçok değerli ödüle layık görülmüş tescilli bir yazar. Zaten henüz romana başlar başlamaz bu elektriği alıyor ve okumak için zevkle arkanıza yaslanıyorsunuz.

Roman, adını Müzeyyen’in annesiyle babasının düğünlerinin yapıldığı  Aile Çay Bahçesi’nden alıyor. Adının ilk etapta çağrıştırdığı gibi mutlu ve sıcak bir aile ortamını anlatmadığını okumaya başlar başlamaz anlıyorsunuz zaten. Romanın ismi, konusuna ironik bir gönderme yapıyor aslında.  

Yazar, insana romanın baş kahramanı Müzeyyen’in içine girmiş bir ruh izlenimi veriyor. Çünkü bir erkek , bir kız çocuğunu ve bir kadını ancak onun ruhuna sızarak bu kadar başarıyla tahlil edip yorumlayabilir. Özellikle çocukluğunda kardeş kıskançlığı yaşayanlara seslenen yazar, bu konudaki duygu yoğunluğuna da ağırlık veriyor.

Müzeyyen’in çocukluğundaki aile ve okul anılarının anlatılmasıyla başlayan kitaptaki anlatım o denli başarılı ve gerçek ki şahsen yaşayıp da unutmuş olduğunuz pek çok ilkokul anınızı size yeniden yaşatabilir; hem de bütün ayrıntılarıyla...  

Kitabın başlarında büyüdü Müzeyyen, genç bir kadın oldu; aile kavramına karşı bir kadın...Tüm psikolojik tahliller, tüm tasvirler ve tüm gözlemler o kadar başarılı ki usta bir elin yazdığı satırlara zevkle bırakıyorsunuz kendinizi. 

Müzeyyen, kendisinde iz bırakan aile sorunları yüzünden aile düşmanı bir genç kadın oldu. Ve tabii travmalı bir kadın. Romanın büyük bölümünü içine alan travmalı, mutsuz, kendisini, ailesini ve hayatı sevmeyen bir kadının psikolojik tahlili elbette çok başarılı.

Müzeyyen’in sevdiği insanlar sayılıydı. Biri vardı ki sevdiklerinin içinde, en yakın arkadaşı... İşte yazarın, Müzeyyen’in ağzından iki arkadaş için yaptığı; ‘’O, tadına doyum olmaz bir şiirdi, ben taslak halinde bir roman.’’benzetmesi de romanın altı çizilesi cümlelerinden biri.

Sona yaklaşırken hem şaşırtan hem iç burkan hesaplaşmalar, ailenin her ferdinin kendi hayatını yaşarken bir tek kendisinin sırtlandığını sandığı zorluklar, sorumluluklar, belki de sorumsuzluklar bir bir dökülüyor ortaya. Yazar, bu bölümde romandaki aile fertlerini şaşırtırken okuyucuyu da şaşırtıyor elbette.

İnsanın yaşamı boyunca boyunca söylemediklerini, söyleyemediklerini içinde tutmasının aslında yersiz olduğunu anlamamızı sağlayacak bir mesajı var romanın. Yaşanamamış ilişkilerin veya yaşanmamış hayatların suçlusu, içimizde tuttuğumuz söylenmemiş cümleler ordusudur, gerçeğiyle karşı karşıya geliyoruz.

Müzeyyen’in hayatından verilen kesitler üzerinden yazar, çoğumuzun zamanında doğruluğundan emin olduğumuz suskunluklarımızın veya aslında birçoğu yersiz olan kırgınlıklarımızın  yaşamımızda önemli kayıplara yol açabildiğini görmemizi sağlıyor. Müzeyyen ve kardeşi Çiğdem’in bu konuda içine düştükleri durumu yazar, ilginç ve yerinde bir benzetmeyle dile getiriyor: ‘’İki sevgili de olsa, iki kardeş de olsa öpüşemiyor gergedanlar. Gergedan öpüşmesi kadar çaresiz olan hayatının derdi oturuyor içine.’’

Yazar okuyucuyu, hayat denilen oyunda korkak davranıp kaybetmektense cesur davranıp kaybetmenin, insanı daha az üzeceği gerçeğiyle de yüz yüze getiriyor. Müzeyyen’in çok geç farkına vardığı gibi  yakın aile ilişkilerinde de  korkak davranıp kaçmayı seçmek, sürekli etrafındakileri suçlayarak kendini rahatlatmak, eninde sonunda hayatın bir yerinde patlak veriyor.

Ve sonuç, bir çok roman gibi romanda olduğu gibi çok etkileyici. Hayata ve insanlara karşı korkak Müzeyyen’in geç gelen cesareti, tüyler ürpertecek derecede şaşırtıcı. Eser,’’Bitti mi, nasıl oldu ki?’’ diye düşündürten cinsten bir sona bağlanıyor.

Edebî tür olarak  biraz da novellayı ( noveletteden ve hikâyeden uzun, romandan kısa eserler ) andıran eser, açık ve yalın anlatımıyla çok rahat okunuyor. Aile Çay Bahçesi, kaçırılmaması gereken, iz bırakan cinsten, büyük mesajları olan bir roman.   

 
Toplam blog
: 28
: 1805
Kayıt tarihi
: 31.07.13
 
 

İ.Ü Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ..