- Kategori
- Edebiyat
Germinal- Baharda uyanış
Emile ZOLA’NIN en iyi eseri ve Fransız edebiyatının en iyi romanlarından biri olarak seçilen Germinal adlı kitabını okuduğumda çok etkilenmiştim..Yüzyıllar önce Emile Zola maden ocaklarına inip orada çalışanlarla birlikte o yaşamın içine dahil olmuştur. Maden çalışanları ve aileleri ile tüm zorlukları bire bir yaşayarak görmüş, adeta onların kaderine ortak olmuştur. Kitabına verdiği önem buradan da anlaşılmaktadır. Gözlemleyerek, yaşarak edindiği tecrübelerini ve gerçek bilgileri kitabına aktarmıştır.
O zamanlarda yoksulluk ve açlık ön plandadır. Açlık ve sefalet içerisinde yaşamaya çalışan halk bir parça somun ekmek için haftalarca çalışarak, bir yandan da açlık ve dondurucu soğuk hava şartlarına karşı direnmeye çaba göstermektedirler.Kimilerinin üstlerinde incecik bir gömlek, belki bir kazak,kimilerinde yırtık,pırtık bir pantolon , dondurucu soğuğa karşı direnmektedirler. Bu şekilde sabahın erken saatlerinde herkes yatağında mışıl ,mışıl uyurken onlar sabahın üçünde ,dördünde ayakları çıplak kendilerinin yaptıkları tahta ayakkabılar ile karda ıslanarak hissetmedikleri bedenlerinin titremesi eşliğinde ocaklara gitmek için yollara düşerler. Düşününce bu şekilde çalışmak çok zor hatta imkansız gibi geliyor.Metrelerce aşağıya inmek için daracık yerlerden bayırlardan inmeye çalışmak oldukça güç..Kazma, kürek eşliğinde tek bir asansör sırasına girmek öyle ki bu asansörün halatları da artık bakım yapılmadığından kopması an meselesi. Onlar kaderlerine mahkum, yapacakları başka bir iş olmadığı için göz göre, göre bilerek ölüme gider gibi çalışmaya giderler. Beklide kendilerine mezar olacak yere gidiyorlar. Kim bilir maden çıkaralım derken çoğu kendi mezarlarını kazmakta.Maden çalışanlarının yaşam mücadelesindeki tek çaba, açlıktan ve yorgunluktan bitap düşen , dondurucu soğuktan güçsüzleşen bedenleri ile evlerine bir parça yiyecek ,bir avuç pirinç götürebilme uğraşıdır.. Günlerce aç karınlarından çıkan uğultu sesleri ile uyumaya çalışan ama bir türlü uyuyamayan ağlayan çocuk seslerine tanık olmuştur Emile ZOLA. Sabaha kadar açlık içerisinde nöbetleşe çalışmaya çalışanların uykusuzluklarını ve açlıklarını giderebilmek , zinde kalabilmek için bir fincan kahveyi yudumlamak en güzel bir keyif ama zaman,zaman kahve içmek düşüncesi bile hayaller de kalmaktadır.Onların tek derdi günlerce aç uyuyan ağlayan çocuklarına bir lokma ekmek,boğazlarından geçip içlerini ısıtabilecek bir yudum çorba eve götürebilmek koşuşturması.Öyle ki bazen açlıktan birbirlerini tanımaksızın ezip geçmeleri, haklarının yenilmesine göz yummamak adına ayaklanarak işi bırakma, çalışmamak direnişleri de sonuç vermemiştir.İstedikleri haklarını alamadıkları gibi ,tamamen sefalete itilmeleri , çaresizlik içinde hastalanıp bazılarının yok olup gitmesi, verilen kayıplarda bu sefaletin diğer bir yüzü.
Maden ocak sahipleri zengin sıcacık ortamlarında yemek masalarında yemeklerini yerken , içkilerini yudumlarken açlık içinde ağlaşan çocuklar için anlaşmaya konuşmaya gelen kişilerin dilenci muamelesi ile itelenip, örselenmeleri. Bazen de ağlamaktan gözleri kan çanağına dönüşmüş,çıplak elleri ve tahta ayakkabılar içerisindeki çıplak ayakları karda mosmor olmuş o küçücük çocuklar.Titreyen minicik cılız bedenleri ile camlara yapışıp ,efendilerin görkemli,şaşalı yemek salonlarındaki masaya yutkunarak bakmaları. Öyle ki hizmetçilerin elleri dolu tabaklarla devamlı yiyecekler servis etmeleri, yiyeceklerden çıkan o buhar camdan bakan çocukların boş yere yutkunmasın ağızlarının sulanmasına neden olmaktadır. Çocukların bakışlarını gören içerdeki kişiler acımak,yerine bunlarda ne doyumsuz aç gözlü insanlar , yedikleri yetmiyormuş gibi birde bizi izliyorlar diye ayıplıyor,söyleniyorlar. Çocukların durumlarını anlamanın aksine içinde bulundukları durum için gülüşüp, aşağılıyorlar. Onları izleyen minicik çaresiz gözlerle cama yapışmış camı yalayan çocuklardan sıkılan ev halkı çocukları görmemek için perdeyi çekiyor. Çocuklara bir somun ekmek vermeyi çok görüp alışırlar diye yemekler çöpe giderken içleri bile sızlamamakta.
Bütün bunları Zola biz okurlarına yaşatmış o yıllara götürerek bu duygu selinin içerisine girmeyi sağlamış muhteşem bir eserdir. Bazen kokusuna tahammül edemediğimiz soğan kokusu o yıllarda zengin evlerinde yada bolluk ile adlandırılan sobası tüten evlerden çıkan soğan kokusu onlar için, özlem içerisinde beklenen en değerli yiyeceklerdendir.. Çaresizlik içerisinde kıvranan bedenler ve açlıktan o koku eşliğinde kuru , kuru yutkunan insan kalabalığı yürek dağlamakta. Emil Zola’nın bu muhteşem eseri Germanel sayesinde okuduklarımla onların yaşamlarını içine girebildim. Sanki o yıllarda o an onlarla yaşamışım gibi hüzünlerini paylaştım, okurken gözyaşlarımı tutamadım. Ve Günümüzde hala yaşanan maden kazalarını gözümde canlandırıp derin hüzünlere boğulduğum kitap. İşte okuduğum kitap sayesinde Derinliklere dalabildim.