Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Efsane FB 1907 Baterist Metin

http://blog.milliyet.com.tr/efsanefb1907

31 Temmuz '08

 
Kategori
Uzay
 

Gezegenimizin Banliyösü

Gezegenimizin Banliyösü
 


1969 yılının 21 Temmuz günü, Yer'in o çok uzun tarihinde o güne kadar hiç görülmedik bir olay cereyan etti!.. Gezegenimiz "oğul verdi"!..


Oğul vermek deyimi, bilindiği üzere, başka bir kovan kurmak üzere doğdukları kovanı terkeden arılar için kullanılır. İnsanlar Ay'a gittikleri zaman hemen hemen aynı durum meydana gelmişti sanki...


Yüksek yerlere tırmanmanın hayli cesaret gerektiren girişimler sayıldığı geçen yüzyılda, ünlü bir dağcıya sormuşlar...

"Niçin bu dağa tırmanıyorsunuz?"

Dağcı cevap vermiş...

"Çünkü karşımda duruyor!"


Ay da eskiden beri insanların karşısına geçmiş, sanki onlarla alay ediyor. Bize çok uzak olduklarından ancak birer ışıklı nokta gibi görünen diğer gökcisimlerinin yanında Ay, bizim rahatça görebildiğimiz biricik yabancı gökcismidir. Bu durumda ona gitmek için bir yolculuk yapmayı insanoğlu nasıl düşünmesin?


Serüven yazarlarının birçoğu bunun hayâlini kurmuş, üzerine romanlar yazmışlardır. Yarım asırdan da fazla zamandır bilim adamları böyle olağanüstü bir yolculuğun doğuracağı sorunları çözümlemek için çalışmalar yapıyorlardı. Ozanlar ise Ay'ı, birtakım gerçekleşemeyecek düşlerin dünyası olarak görüyorlardı.


Sonunda ozanlar değil, bilim adamları haklı çıktı ve insanoğlu Ay'a gitmeyi başardı. Şimdi orasını yakından tanıdıktan sonra ozanlar Ay'ın bir düşler diyarı olduğunu pek iddia edemezler!


Lâkin bu başarıya ulaşabilmek için birçok koşulun yerine gelmesi lâzımdı... Önce, füze-motorların yapılması gerekmişti ki, bu da ancak savaş sonrası teknik ilerlemeler sonucu mümkün olabilirdi. Ayrıca çok büyük enerjiler veren yakıtlar keşfetmek ve bunların saçacağı çok sıcak alevlere dayanabilecek nitelikte madenlere de ihtiyaç vardı. Sonra, bunları yönetebilmek için elektronik bilimin yeteri kadar gelişmiş olması lâzımdı. Gerçekten, Ay'a giden füzelerin dengelerinin bozulmaması, istenilen yönelimde kalması; bizim ayakta durabilmemizi ya da kedinin her zaman dört ayak üzerine düşebilmesini sağlayan bir iç denge sistemine benzer mekanizmaya sahip olmasına bağlıdır.


Bu yolculuğun gerçekleşebilmesi için haberleşme araçlarının da hayli gelişmiş olmaları gerekiyordu. Eğer uzay adamlarıyla Yer arasında sürekli bağlantı kurulmasaydı Ay yolculuğu, halâ bir hayâl olmaktan öteye gidemezdi. Bu araçlar yardımıyle bir füzenin hızı, durumu, depolarındaki yakıtın miktarı, herhangi bir pompanın çalışma düzeni, akümülatörün ürettiği elektrik enerjisi uzaktan ölçülebilmekte ve uzay adamları uzaktan izlenebilmektedir.


Ay'ın fethi olayında asıl hayranlık uyandıran, bu yolculuğu insanların başarmış olması değildir aslında. Bu yolculuğun bir gün gerçekleşeceği eskiden beri bilinmekteydi. Bu konuda asıl olağanüstü olay, milyonlarca insanın bu yolculuğu dakikası dakikasına izleyebilmesi, Armstrong'un Ay'a ayak basışını görebilmesi, sözlerini, hattâ nefes alışını bile duyabilmesi olmuştur.


Bu yolculuğun gerçekleşebilmesi için yerine gelmesi gereken bir başka koşul da şuydu... Bir ülke, böyle bir girişimin gerektirdiği çok büyük harcamaları yapmayı göze almalıydı. İkinci Dünya Savaşı'ndan evvel astronomi alanında araştırma yapan bilim adamlarının, maddi hiçbir kaynakları yoktu. Ancak 1960 yıllarına doğru birden, o güne kadar bilim adamlarının hiçbir zaman kavuşamadığı kadar çok büyük para kaynakları emirlerine verildi. Çünkü o sıralar Doğu ve Batı dünyasının iki dev ülkesi büyük bir rekabete girmişler; bir barışcıl savaşa tutuşmuşlardı. O günden sonra, bilimsel olmasından çok etkileyici olması arzulanan başarılar kazanmak için hiçbir harcamadan kaçınılmadı.


Bununla beraber, güneş sistemindeki gezegenler şimdi artık kolayca fethedilecek zannedilmesin. Günümüzde artık Mars için çalışılmaktadır ve karşılaşılan güçlükler ortadadır. Bundan sonrasına ve dahasına, yeni serüvenlere atılmayı kim, hangi ülke göze alacak ve çok çok daha büyük masrafları karşılayacaktır?.. Sanırım bu soruların cevabını ömrü yeten görecektir.


Ay'ın bize diğer gökcisimlerinden çok daha yakın olduğunu unutmayalım. Bize en yakın olduğu zaman uzaklığı 348.000 kilometredir... Yâni, yerküremizin çevresinin sekizbuçuk katından biraz daha fazlaca... Paris ile New York arasında 28 defa gidiş gelişten biraz daha az... Bir pilotun 6 ya da 8 ayda yaptığı yol kadar... Denizaşırı ülkelere giden bir uçağın 16 günde ulaşabileceği bir uzaklık... Demek ki, bu mesafe hiç de çok değildir... Dolayısıyle Ay, gezegenimizin banliyösü sayılır.

 
Toplam blog
: 1907
: 3759
Kayıt tarihi
: 28.07.07
 
 

03 Şubat 1967 İstanbul doğumlu, romantik bir müzisyenim işte... Müzik, bateri, spor, Fenerbahçe, ..