Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '15

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Gezilesi küçücük tarihi bir ülke: Malta!

Gezilesi küçücük tarihi bir ülke: Malta!
 

Hep eğitimle ilgili blog yazılarımın olması kafayı sadece oğlumun eğitim hayatına taktığım anlamına gelmiyor :) Tabii ki en güzel şekilde eğitmek istiyorum ama bunu ‘Çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı?’ tezini destekleme amaçlı başladığımız yurt dışı aile gezilerimiz ile pekiştireceğimize inanıyorum :) Gezimizin ilk durağı Malta!

Roma, Paris, Barselona, Viyana Prag, Budapeşte gibi şehirler hakkında uzun uzadıya yaptığımız planların ardından bir anda aklımıza geliveren Malta turumuzun içerisinde kendimizi buluverdik. Yıllık iznimizi geçirmeyi planladığımız şehirler/ülkeler arasında Malta hiç olmamıştı. Ama şimdi gidip gördükten sonra iyi ki gitmişiz diyoruz.

Yaptığımız araştırmaların sonucunda Malta’nın gürültülü gece hayatından biraz uzak kalabilmek maksadıyla St. Paul’s Bay’de kendimize bir apart kiraladık. Yemek konusunda seçici olan aile olarak kahvaltıda dahi yemeyeceğimiz bir çok şey olacağı için apart bizim için en uygun olan seçenekti :) Uçak biletlerimizi aldık. Hangi acenteden araba kiralayacağımız dahi belliydi. 2 saat 15 dklık uçak yolculuğunun ardından hooop Malta’daydık. Turumuzu 4 gün olarak planladığımız için adanın keşfetmediğimiz yeri kalmamalıydı. Elimizi çabuk tutarak havaalanından doğru otele! Zaten adanın bir ucundan diğer ucuna araba ile gitmek maksimum 30 dk sürüyor. Bizim yavaş olmamızın sebebi trafiğin sağdan akıyor olması ve direksiyonun sağda olmasıydı. Acemiliğimiz her halimizden belliydi! :) Eşyalarımızı bırakıp doğru Gozo Adası'nın yolun tuttuk. Feribot yolculuğumuz eşsiz manzara eşliğinde oldukça keyifliydi. Feribota binerken herhangi bir ücret ödemiyorsunuz. Dönüşte ise 2 yetişkin 1 çocuk ve araç için toplamda 24.5 euro ücret ödedik. Gozo adasında Azure Window’u görmek için sabırsızlanıyorduk. Gerçekten bahsedildiği gibi müthiş bir doğa harikasıydı. En azından bizim için çok etkileyiciydi. Game of the Thrones (Taht Oyunları) dizisinin Malta’da çekilen her bölümünü Malta gezimizin dönüşünde tekrar izledik! :) Azure Window’da da Khaleesi’nin düğün sahnesi vardı. Hemen flashbackler yaşadık :) Çekildiğimiz bol bol fotoğrafın ardından tüm adayı karış karış gezmeye başladık. Girip çıkmadığımız sokak, tarihi mekan hatta market dahi kalmadı desem yeridir. 2 katlı Malta taşından inşaa edilmiş evler ve özellikle evlerin kapı ve kapı kolları gerçekten güzeldi. Hediyelik eşyaların satıldığı mağazalarda Malta’ya özgü kapı kollarının satışı yapılıyordu. Eğer bir apartman dairesinde oturmuyor aksine bir villa da yaşıyor olsam kapı kollarından kesinlikle alırdım! :) Gozo’dan dönüş gecenin zifiri karanlığında oldu. Cirkewwa iskelesine yaklaştıkça adanın ışıkları güzel bir manzara oluşturuyordu. Malta silüeti gece bir başka güzeldi... Yorgunluğumuzu atmak için aldığımız nefis çikolataları yemeye koyulduk :) Adanın her marketinde, mağazasında, restoranında İtalyan ürünler hakimdi. Adanın muhtemelen ürünlerinin tek kaynağı İtalya idi. Su, Malta’da fiyat olarak uygundu. Özellikle gitmeden önce okuduğum bloglarda suyun oldukça pahalı olduğu ve turistik yerlerde iki katı fiyata satıldığı yazıyordu. Su kaynağı olmayan bir yer için oldukça uygundu. 0.70 euroya yarım litre, 1.25 euroya 2 litre su rahatlıkla alabiliyordunuz. Bu blogları yazanlar sanırım Paris’te yarım litre suya marketlerde dahi 1-3 euro arası ücret vermemiş demek ki :)

Turumuzun 2.günü Comino Adası gezisi ile başladı. Burada görülecek tek yer dalış mekanı olarak da bilinen harika bir denize sahip Blue Lagoon. Dalgıç lisanslarımızı yanımıza almayı unutmamış olsaydık burada keyifli bir dalış yapabilirdik. Turistik dalışlar pek bize göre değil :) Ada dönüşü Sessiz Şehir ‘Mdina’için yola koyulduk. Burada Malta’nın en soyluları ikamet ediyor. Mdina sokaklarında turlayan turistlerden sakinleri rahatsız etmemeleri özellikle rica ediliyor. Sessiz olunması şehrin sokaklarına asılmış tabelalardan da sürekli hatırlatılıyor:) Shiisstt.. Malta Şövalyeleri’ni anlatan 1.5 saatlik 3D gösteriye katılmanızı kesinlikle tavsiye ediyorum! Kişi başı 15 € ödeyerek bu gösteriye katılabilirsiniz. Şehirdeki Zindan Müzesi, tarihi kathedral müzesi, ve surlardaki manzara etkileyici. Yorgunluğunuzu atmak için Fontanella Tea Room’da değişik bitki çaylarını yudumlayabilirsiniz. Mdina’dan Mosta Şehri'ne geçtiğimizde ise şehrin meydanındaki, Avrupa’nın en geniş üçüncü kubbesine sahip, 2. Dünya Savaşı’ında kiliseye isabet eden ve hala günümüzde sergilenen topu görmenizi tavsiye ediyorum. Mosta çıkışı vardığımız Dingli Uçurumları görülmeye değer bir başka lokasyondu. Etrafında hiçbir şeyin olmadığı alabildiğine yüksek kayalıklardan ufuğa bakmak için bir kaç dakikanızı ayırabilirsiniz. Manzara severler için oldukça sessiz sakin bir yer. Dingli Uçurumları’nda fotoğraflarımızı çekindikten sonra Blue Grotto için ola koyulduk. Doğa harikası bir yer olan Blue Grotto’daki denizin diğer tarafında en yakın yer Afrika kıtası. Oldukça güneye inmiş oluyorsunuz :) Falezlerin kestiği kıyıların manzarası görülmeye değer. Hal Saflieni (Hypogeum) için yola koyulduk ama maalesef gezemedik çünkü Dünya Mirasları listesinde yer aldığı için restorasyona alınmış. (08/10/2015 tarihinde gittik) Mısır Piramitleri’nden eski olan Hypogeum’a  (M.Ö. 3000) günde 10ar kişiden oluşan sadece 6 grup alınıyormuş. Eğer ziyaret edeceğiniz tarihler kesinse önceden rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ediyoruz.( https://booking.heritagemalta.org/ ) 3.gün turumuz başkent Valetta ile başlıyor. 1565 Büyük Osmanlı Kuşatması’ndan hemen sonra inşa edilmiş olup, büyüleyici mimari özelliklere sahip. Şehre Büyük Kuşatma sırasında ülkeyi başarı ile savunan Grand Master (Büyük Üstat) Jean Parisot De La Vallette’ in adı verilmiş. Şehrin çevresini kaplayan yüksek ve ağır surlar şövalyelerin Osmanlı korkusunun büyüklüğünü net bir şekilde gösteriyor. Atalarımızın güç gösterisinin izlerini hala görmek insanı mutlu ediyor. Valletta’ nın 16. Yüzyılda inşa edilmiş tarihi bir şehir olması ve günümüzde UNESCO dünya kültür mirası listesinde yer alması nedeni ile otobüs ile gezilmesi mümkün değil. Şehri keşfetmek için yürüyerek gezmek zaten en güzeli! Valetta gezimizin başlangıç noktası olan St. John Cathedral ziyaretinde omuzları açık bluz, gömlek, diz üstünde etek, pantolon/ şort ve yüksek topuklu ayakkabı giyilmemesi gerektiğini öğrendik :) . Aksi durumda ziyarete izin verilmiyor. Fakat girişte turistleri geri çevirmemek adına büyük küçük herkese örtünmek için bir şal veriliyor. Valetta’daki Büyük Liman’ı görmeden olmazdı. Malta'nin görkemli Grand Harbour'ı (Büyük Liman), dünyadaki en görülmeye değer limanlardan birisiymiş. Başkent Valletta'yı tarihi kasabalar olan Vittoriosa, Senglea ve Cospicua'dan ayıran geniş bir su alanı olan liman, iki bin yılı aşkın bir zamandır Akdeniz’e yolu düşen gemicilerin uğrak mekanı olarak bilinmekte. Birçok hediyelik eşyada da bu liman örnek olarak kullanılmakta. Biz de birkaç tane alamadan edemedik ;) .

St Elmo Kalesi 1565 yılında büyük Osmanlı Kuşatması’nın ana merkezi de denilebilir. Osmanlılar’ın bu kaleyi ele geçirmesi ile Şövayeler ne yapacağını bilememiş. Malta resmen açlıkla savaşır durumdayken İspanya ve İtalya’nın Malta'ya desteği ile Osmanlı geri çekilmek zorunda kalmış. Ama adanın her yerinde hatta müzelerindeki görsellerde Osmanl’nın ne kadar güçlü ve saygı duyulması gereken bir devlet olduğu vurgusu hala yapılıyor. Kendilerinin bizi yenmiş olarak görmeleriyle de oldukça övünüyorlar. Yenilmez denen devleti biz yendik vs gibi söylemleri tanıtım videolarında kullanmıyor değiller.  Valetta’dan sonra sırası ile St. Julian’s ve Sliema şehirlerini turladık. Birşehirden diğer bir şehire yürüyerek ulaşabiliyor olmanızı garipsiyorsunuz :) Caddenin bir tarafı başka bir şehir diğer tarafı ise başka biri oluyor. Türkiye’de yaşan birisi için garip geliyor açıkçası :) Cıvıl cıvıl sokakları ve oturup bir şeyler içebileceğiniz kafeleri oldukça sevimli. 4.  Gün valizlerimizi arabaya doldurup otelimizin çok yakınında bulunan Popeye Village’a gittik. Yaklaşık 2 saatta bu Temel Reis film setini çok rahat bir şekilde gezebiliyorsunuz. Biz de ülkeye dönmeden önce görmeden gitmeyelim dedik ve kısa bir turun ardından havaalanına gitmek için yola koyulduk. Genelde havaalanlarında yiyecek&içecek veya marketlerindeki diğer tüm ürünler hep normal ücretinin 2-3 katı olarak satılır. Ama Malta’da işler farklı! İstisnasız herşeyin ücreti şehirdekilerle aynı. Carrefour’dan aldığınız bir ürün ile havaalanındaki marketten aldığınız bir ürünün ücreti aynı! İnanabiliyor musunuz  :) Biz Türkiye'de dışarıda bir simite 1.25 TL verirken havaalanlarında 5.5 TL verdiğimiz için bize çok garip gelmişti  :) Arabamızı teslim ettik. Ve Türkiye’ye dönmek için uçağımızı beklemeye koyulduk. Her anı çok güzel geçen bu gezimizi başka yurt dışı gezileri izleyecek. Yeni anılar edinmek için sabırsızlanıyorum!

Malta hakkında bilgi edinmek için blog yazılarımızı okuyabilirsiniz:

http://www.teoriegitim.com/blog/

 
Toplam blog
: 8
: 138
Kayıt tarihi
: 20.10.14
 
 

Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünde anadal programımı, Fransızca Mütercim ..