- Kategori
- Aşk - Evlilik
Gizli bahçe - yokluğunda
Burayı hiç görmedin. Beni böyle hiç tanımadın. Seninle yaşadığımız onca şey, sadece ufak bir zaman dilimi içinde kaldı. O zaman dilimi, koca okyanusta bir damla oldu, okyanusa büyük nehirlerden sular karıştı, karıştı, karıştı. Damla çözündü, zamanla yok oldu.
Ben unutmadım. Başka şeyler yaşadım. Yine de unutmadım, yaşadıklarımı gör de istemedim.
Yalnızca burada kalayım, hiç kıpırdamayayım, tıpkı bir heykel gibi ve sen bir gün bu müzeyi dolaşırken bir süre dur önümde, seni seyredeyim, güzelliğini seyredeyim, bir şeye ciddi ciddi ne kadar süre bakabiliyorsun bileyim, seni izleyeyim, sen beni izle bunu istedim.
Bunu kimseye söyleyemedim. Yaşanmışlıklar ile örttük bedenlerimizin duvarlarını. Kurallar ile bu duvarları kalınlaştırdık. Büyük yolculuğa çıkana dek kendi kalabalık yalnızlıklarımızda soğuttuk ısındıklarımızı. Onları da bizden yaptık.
Bu gün sabah uyandım; saatin tıkırtıları ile kalp atışlarımı uyumlandırmaya çalıştım. Saatin tıkırtıları camlara, duvarlara, bana, boşluğuna çarparak arttı. Bir sürü insan aklıma geldi. Eski sevgililerim, eski yaşamadığım ilişkilerim... Bir eskici duydum sokağımdan geçen, hepsini toplamış götüren. Ben öyle kendi içime uyandım ki dünyanın batmış olduğunu bile umursamadım.
Ne zamandır ilk defa yastığıma başımı gömdüm. Ne zamandır ilk defa kendi kendime gülümsedim, yıkandım, paklandım ben senin varlığınla. "İyi ki bu dünyada" diye düşündüm senin için. "İyi ki nefes alıyor, iyi ki var, yaşıyor, birileriyle sevişti belki dün gece. İyi ki sevişti. İyi ki, iyi ki, iyi ki!"
Bu nedir, diye sordum kendi kendime. Dışarıda dünya batıyormuş, batsın! Sular çekiliyormuş, çekilsin! Bir kere de kendin için yaşa be kızım! diyen bir ses duydum ötelerden. Eskici, sokağı dönmeden böyle bağırdı gibi geldi.
Şimdi anlatmaya korktuğum, başkaları ne der diye düşündüğüm her şeyi buraya yazmaya karar verdim. Sana olan hislerimi, sana bile açıklamayı istemezken burada altın bir tepsi ile sunmak fikri bile korkuturken beni, şu anda parmaklarımı beynimin sansüründen geçirmeden yazmak, ne varsa yazmak, ne hissediyorsam yazmak, sana bağırmak, sokaklarda haykırmak istediğim her şeyi bu küçük pencereden sonsuzluğa yollamak, ürkek bir durgunlukla bunu yapmak istedim.
Baktım ki eskicinin arabası da som altından. "Ne varsa yaşadığım, her şey bana dair, benimle ilgili" dedim. Topladım pılımı pırtımı, al işte, karşına geldim. Bilmiyorsun ki ben kimim. Buradan da bilemeyeceksin. Belki de okudukça "yahu, şu yazılanlar keşke bana olsa" diyeceksin. Ama sen böyle bir insan değilsin ki, böyle ağdalı aşkların adamı değilsin ki.
Varsın olmayıversin. Şimdi ben burada, kendimi gizleyerek bir şeyler haykıracağım ya. Burası benim oyun parkım ya. Gizli bahçem ya.
Burada ben kendimi şekillendirdim ya.
Seni de şekillendirebilirim. Seni de benim istediğim gibi bir adam yapabilirim. Değil mi ki bir çamur ustasının elinde harika bir toprak vazoya dönüşebilir. Ben de seni burada şekillendirir, burada ikimizin muhteşem aşkını yaşatabilirim. Herkes de buradan tanık olur bizim aşkımıza.
Bu bahçenin de kuralları var elbet. Her şey yazanın istediğine göre olmamalı. Bir senaristin elinden çıkmış gibi olmamalı. Amorf bir yapısı olmalı bu durumun. Hayata bağlı, nefes alan bir şey olmalı yaşayacağım(ız).
O halde, arada bir senden gelen rüzgarla yönünü değiştirecek bir yelkenli olsun burada yazılacaklar. Ben de bu rüzgarlara kendi yorumlarımı katayım. Şekli birlikte verelim, sen, ben ve buradaki herkes. Sen bilme, ben bileyim ve herkes de tanık olsun.
Perde açılsın, sahne başlasın.