- Kategori
- Güncel
Göçler, Eğitim ve İstihdam
Mesleki teknik eğitim veren okullar, çevrede iş yapan iş yerinin ihtiyacına göre teknik eleman yetiştirmektedir. İhtiyaç sahibi olan hem işletmeler hem de meslek yönelen genç kişi ortak bir noktada buluşmalı arz talep dengesi bir plan halinde gerçekleşmelidir. İş ve inşaat alanı olmayan bir ilçede gerekli sayıdan çok fazla öğrencinin meslek okuluna kaydedilmesi halinde o bölgede o alanda istihdam edilemeyecekleri açıktır. Yapılan bir talebe karşılık iki veya daha fazla arz sağlamak ise bu durumda hem staj hem de sonrasında eleman fazla iş az olacağından elemanın değeri düşer. İşsiz kalan, az ücretle çalışmaya dolaylı olarak zorlanan mezun, gelecekte o mesleği seçeceklere kötü örnek olacak; “okulu bitirdi ancak boşta geziyor, demek ki bu bölümde iş yok, iş yoksa neden okuyalım” algısının oluşmasına neden olunacaktır. Burada hem kaynaklar, eğitim giderleri, eğitimcilere ödenen ücretler mezun pozisyonundaki kişi işe giremediği takdirde boşa gitmiş demek olmasa da verimli kullanılmış olmayacaktır. Mesleki teknik eğitim (sanayi, sağlık, ziraat iş kollarına eleman yetiştiren okullar) diğer eğitimlere nazaran son derece pahalı bir eğitimdir. Kullanılan kaynakların verimli kullanılması, “bedene göre en iyi, en kaliteli, en son model elbisenin dikilmesi esastır.”
Bölgesel ihtiyaç analizlerinin çok iyi yapılması gerekirken bizde uygulama taşıma sistemiyle ucuz iş gücüne dayalı kalkınma modelidir. Ucuz ancak eğitilmemiş kitlelerden şaheser beklemek mümkün olmadığından kalitesiz ya herhangi bir teknik uzmanlık gerektirmeyen alanlarda, ikincil üretim, fason üretim desteklendiğinden karın çoğu başkasının, kalan işçilik, zahmet, doğadaki bozulma bize kalan maliyetlerdir ki kazanılanlarla çoğu zaman kaybedilen doğal yapının tamir edilmesi bile mümkün olmaz.
Doğal yapı biliyorsunuz, doğru dürüst filtreleme sistemi arıtma sistemi kurulmadığında üretimden arta kalan kimyasallar, gazlar, tozlar, sıvılar ve yerine göre radyoaktif maddeler havaya, toprağa, suya karışır. Bu durumda zirai üretimden insan yaşam kalitesini etkileyecek her şey bir şekilde zarar görür. Genellikle kanalizasyona verilen, galvaniz türü kaplamacılıkta kullanılan kimyasallar, toprağa derelere bırakılan kimyasallar zaman zaman gündem olsa da genellikle bu tür haberler bir grubun diğer grup hakkında yaptığı yaptırdığı haberler olup gerçekte haber niteliği taşımayan kamuoyunun dikkatini anlık bir olaya çeken ama arka planda sürecin devam ettiği uygulamalar olup bu tür haberler olanının yüzde birini dahi göstermekten uzaktır.
Bazı bölgeler diğerlerine göre tarıma daha uygundur, tarıma uygun toprak bulmak her zaman mümkün olmadığı şu zamanlarda dünyada beklenen bir gıda krizidir ki toprak, tarım toprağı, bu toprağın doğru kullanımı, verimli kullanımı son derece önemlidir. Ovalarda sanayi yaparsanız, dağın tepesinde tarım yapmak zorunda kalırsınız. Sanayiniz karlı işlerde dünya liderliği yapamıyorsa yaptıklarınız bu durumda iki kez anlamsız hale gelir ki hem tarım yapılacak toprakları katleder, tarım yapılamayacak kadar verimsiz yerlerde de yeteri kadar ürün elde edemeyeceğiniz için iki kez zarar edersiniz. Bölgesel kalkınmada bölgesel öncelikler, bölgesel avantajlara yönelik üretimler o bölgeleri verimli kullanmak açısından değerli bir çalışma olur. Aksi halde kısır döngü oluşur ki burada sistematik iflasların yaşanması doğal karşılanmalıdır.
Mesleki Eğitim denince bizde genelde iş döner dolaşır sanayi anlaşılır. Elbette bir ülkenin kalkınmasında sanayi önemlidir ancak teknolojik bilgilerin hemen her gün yenilendiği piyasada çıraklık bilgisi ile kabaca bir eğitim ve az bir teknik bilgi ile rakiplerle yarışmak mümkün olamayacağı için bu konuda özellikle bilgilerin sürekli güncellenmesi, çalışanların önceliğin eğiticilerin eğitimine verilmesi suretiyle hızlandırılması gerekir.
Üretim sadece sanayi işkollarında yapılan üretim demek değildir. Bu ülkede planlı tarımsal üretimlerin yapılmasına, planlı turizm eğitimlerinin yapılmasına ve çeşitlendirilmesine ihtiyaç vardır. Kendi içinde birbiriyle ortak olan yapıların birbirlerini sürekli destekleyecek şekilde tasarlanması, birbirlerini yok edecek şekilde değil de birbirlerini destekleyecek şekilde yapıların inşa edilmesi şarttır. Bizde üretim sorunu birkaç şekilde ortaya çıkar. Birincisi plansız üretim, ikincisi üretimdeki aktörleri karşı karşıya getiren küresel aktörlerin onları sömürmesi ve dolayısıyla mısır üretimi yapan bir çiftçiye mısırın içinin başkasına, dışının da üreticiye kalması gibi bir pazarlık ezici bir sömürü düzeni işlemektedir ki ulusal ve uluslararası markalar dünyaya çıkaramayan ülkelerin halklarının ortak kaderi olan bu durum bizde de benzer şekilde cereyan etmekte, bu konu çözümsüz bir şekilde ortada durmaktadır.
Nüfus hareketleri yıllardır doğudan batıya doğrudur. Batıda kurulan montaj sanayi işgücüne ihtiyaç duyarken planlı bir şekilde kültürel eziklik oluşturmak amacıyla yapılan her türlü kültürel bombardıman sayesinde insanlar köyde kalarak hem eğitimsiz hem de sağlık imkânlarından eksik bir şekilde yaşamlarına devam etmeye çalışmaktadırlar.
Aynı sayıda nüfusa sahip bir şehrin iki hastanesinde çalışan uzman sayısı, doktor veya sağlık personeli sayısı bile deniz kıyısı olması, denizden uzakta olması ile doğrudan alakalı iken başkentin taşra ilçeleri de bu durumdan nasibini almaktadır. Yani insani bir takım ihtiyaçlara ulaşmanın en iyi yolu ya merkezde yaşamak ya da merkeze çok yakın olmaktan geçer.
Şehirlerde insanlar şehir merkezi, taşra, kasaba köy gibi niteliklerle sınıflandırılırken bu sınıflandırmadan en az etkilenmenin yolu birçokları için merkeze yerleşmek, merkezde iş bularak oradan ebediyen uzaklaşmaktır ki insan öyle kolay kolay doğduğu yerlerden kopamayacağı için İzmir’e yerleşen bir Yozgatlı köyünü, kasabasını özlemekte, bir tarafı geri döneyim derken, diğer tarafı ise kal demekte, edinilen maddi varlıklar şehirlerarası ara yollarda heba edilmektedir ki insanların sırf bayramda, seyranda yapmış oldukları yolculukların bile zengin ettiği sektörler, beldeler, şehirler ve de insanlar vardır. Bir ülkede insanlar doğdukları yerlere kavimler göçü şeklinde yolculuk yapmakta hem gidilen yerlerde hem de yaşanılan yerlerde konut ve diğer ihtiyaçlar insanların sadece boşa tüketim odaklı bir ekonomi zinciri oluşturmasına neden olmaktadır.
Mesleki teknik okullar eğer insanların bolca yaşadıkları yerlerde olursa insanlar o bölgenin gelişimine katkıda bulunurlar. Bir tanıdık anlatıyor: Bu şehrin ünlü bir ovası var ve bizzat da benim de bildiğim ova Karadeniz’in en verimli ovalarından biridir. Bu ovanın da adını alan ilçenin lisesinin müdürü, öğretmenleri topluyor ve onlara şöyle diyor: “Sizler okuldaki en parlak öğrencileri 9’uncu sınıftan seçecek itibaren seçecek onlarla özel olarak ilgilenecek ve Türkiye’de en prestijli okullara göndereceksiniz. Bu okullara giden öğrencilerimiz de bizleri İstanbul ve Ankara’da temsil edecek”…Başka bir okul müdürü de muhtemelen öğrencilerini yurtdışına göndermeye çalışıyor, onlar da Amerika’da, Londra’da, Hollanda’da veya Almanya’da en prestijli üniversitelere göndermeyi istiyor ve de buna göre kendince bunu başarı sayıyor da başarının illa gitmek, terk etmek olduğuna inanılıyor da şu gerçek unutuluyor bir kişi bir yerden ayrılınca veya gidince oraya istese de artık değer katamaz ve de gittiği yere tutunamazsa başarılı olamaz, sürekli geri dönmeyi düşlerse başarılı olamaz, başarıya güdülenen insanlar ise gittiklerinde ki bunlar en başarılı öğrenciler veya insanlar, yerleri asla bir daha dolmuyor. Hâlbuki birinci anlatıda hikâye edilen durum bizden bir gerçeği görmezden gelmemizi önlüyor. O da insanın bulunduğu yere değer katmasının gittiği yere değer katmasından daha az önemsiz olmayacağı bunun ise mükemmel bir şekilde aşağılanan toplumların sorunu olduğu gerçeğidir. Söz konusu ilçeyi tanırım, şehri de iyi bilirim; bu şehirdeki ovalar muhtemelen Hollanda’nın ekilebilir arazilerinin yarısı büyüklüğündedir. Hollanda’yı Hollanda yapan bilim teknik, ilk sömürge krallığı, Londra’dan önceki ticaret merkezi olmasının yanı sıra kendini gerçekleştirmek için aşağılık kompleksine sahip olmadan kendindeki enerjiyi kullanabilmesidir. Dünya görmüşlüğü, şartlarının zorluğu ona ekstra yetenekler kazandırmıştır ve başarılı bir Hollandalı asla başka bir ülke hayaliyle yaşamaz… Söz konusu şehirdeki üç ova hakkıyla işlensin, bilim ve teknikle taçlansın tüm Türkiye’yi doyurabilir. Aynı büyüklükteki Hollanda yıllık 150 milyar dolarlık gıda ihracatı gerçekleştirirken Hollanda’nın yarısı kadar büyüklükteki ovalar Türkiye’yi beslerse şaşırmamak gerekir diye düşünülür.
Kompleksli bir eksiklik kültürü bizim toplumun olmazsa olmazıdır ve bulunduğu yerde kendini gerçekleştirmek söz konusu nedensiz bir şekilde asla olmaz. Nedenini sormayın? Şarkılarımız, arabeskimiz bizim bilinçaltımıza sürekli şu mesajı iletir: “Sorma”
Giden giderek gittiği yere değer katamaz. Geri dönerek zaman kaybedemez. Aşağılık kompleksine sahip bir toplumun gelebileceği yer de aşağı yukarı budur. Lüks bir otomobil, özel okullara giden çocuklar, dışarıda yemek yemek, tatile çıkmak ancak bundan keyif aldığı için değil de üst sınıflar böyle yapıyor algısına kapıldığı için yapar bunu farkında olmadan ömürler heba olur.
Göçlerle azalan bir bölgede katma değer üretimi zorlaşır hele de en verimli çağında gidenler gittikleri yere değer katamazlar. Bu tür bölgelerde meslek eğitimi mesele değilse de istihdam ve staj imkânı büyük mesele olur.
Mesleki teknik eğitim veren okullar, çevrede iş yapan iş yerinin ihtiyacına göre teknik eleman yetiştirmektedir. İhtiyaç sahibi olan hem işletmeler hem de meslek yönelen genç kişi ortak bir noktada buluşmalı arz talep dengesi bir plan halinde gerçekleşmelidir. İş ve inşaat alanı olmayan bir ilçede gerekli sayıdan çok fazla öğrencinin meslek okuluna kaydedilmesi halinde o bölgede o alanda istihdam edilemeyecekleri açıktır. Yapılan bir talebe karşılık iki veya daha fazla arz sağlamak ise bu durumda hem staj hem de sonrasında eleman fazla iş az olacağından elemanın değeri düşer. İşsiz kalan, az ücretle çalışmaya dolaylı olarak zorlanan mezun, gelecekte o mesleği seçeceklere kötü örnek olacak; “okulu bitirdi ancak boşta geziyor, demek ki bu bölümde iş yok, iş yoksa neden okuyalım” algısının oluşmasına neden olunacaktır. Burada hem kaynaklar, eğitim giderleri, eğitimcilere ödenen ücretler mezun pozisyonundaki kişi işe giremediği takdirde boşa gitmiş demek olmasa da verimli kullanılmış olmayacaktır. Mesleki teknik eğitim (sanayi, sağlık, ziraat iş kollarına eleman yetiştiren okullar) diğer eğitimlere nazaran son derece pahalı bir eğitimdir. Kullanılan kaynakların verimli kullanılması, “bedene göre en iyi, en kaliteli, en son model elbisenin dikilmesi esastır.”
Bölgesel ihtiyaç analizlerinin çok iyi yapılması gerekirken bizde uygulama taşıma sistemiyle ucuz iş gücüne dayalı kalkınma modelidir. Ucuz ancak eğitilmemiş kitlelerden şaheser beklemek mümkün olmadığından kalitesiz ya herhangi bir teknik uzmanlık gerektirmeyen alanlarda, ikincil üretim, fason üretim desteklendiğinden karın çoğu başkasının, kalan işçilik, zahmet, doğadaki bozulma bize kalan maliyetlerdir ki kazanılanlarla çoğu zaman kaybedilen doğal yapının tamir edilmesi bile mümkün olmaz.
Doğal yapı biliyorsunuz, doğru dürüst filtreleme sistemi arıtma sistemi kurulmadığında üretimden arta kalan kimyasallar, gazlar, tozlar, sıvılar ve yerine göre radyoaktif maddeler havaya, toprağa, suya karışır. Bu durumda zirai üretimden insan yaşam kalitesini etkileyecek her şey bir şekilde zarar görür. Genellikle kanalizasyona verilen, galvaniz türü kaplamacılıkta kullanılan kimyasallar, toprağa derelere bırakılan kimyasallar zaman zaman gündem olsa da genellikle bu tür haberler bir grubun diğer grup hakkında yaptığı yaptırdığı haberler olup gerçekte haber niteliği taşımayan kamuoyunun dikkatini anlık bir olaya çeken ama arka planda sürecin devam ettiği uygulamalar olup bu tür haberler olanının yüzde birini dahi göstermekten uzaktır.
Bazı bölgeler diğerlerine göre tarıma daha uygundur, tarıma uygun toprak bulmak her zaman mümkün olmadığı şu zamanlarda dünyada beklenen bir gıda krizidir ki toprak, tarım toprağı, bu toprağın doğru kullanımı, verimli kullanımı son derece önemlidir. Ovalarda sanayi yaparsanız, dağın tepesinde tarım yapmak zorunda kalırsınız. Sanayiniz karlı işlerde dünya liderliği yapamıyorsa yaptıklarınız bu durumda iki kez anlamsız hale gelir ki hem tarım yapılacak toprakları katleder, tarım yapılamayacak kadar verimsiz yerlerde de yeteri kadar ürün elde edemeyeceğiniz için iki kez zarar edersiniz. Bölgesel kalkınmada bölgesel öncelikler, bölgesel avantajlara yönelik üretimler o bölgeleri verimli kullanmak açısından değerli bir çalışma olur. Aksi halde kısır döngü oluşur ki burada sistematik iflasların yaşanması doğal karşılanmalıdır.
Mesleki Eğitim denince bizde genelde iş döner dolaşır sanayi anlaşılır. Elbette bir ülkenin kalkınmasında sanayi önemlidir ancak teknolojik bilgilerin hemen her gün yenilendiği piyasada çıraklık bilgisi ile kabaca bir eğitim ve az bir teknik bilgi ile rakiplerle yarışmak mümkün olamayacağı için bu konuda özellikle bilgilerin sürekli güncellenmesi, çalışanların önceliğin eğiticilerin eğitimine verilmesi suretiyle hızlandırılması gerekir.
Üretim sadece sanayi işkollarında yapılan üretim demek değildir. Bu ülkede planlı tarımsal üretimlerin yapılmasına, planlı turizm eğitimlerinin yapılmasına ve çeşitlendirilmesine ihtiyaç vardır. Kendi içinde birbiriyle ortak olan yapıların birbirlerini sürekli destekleyecek şekilde tasarlanması, birbirlerini yok edecek şekilde değil de birbirlerini destekleyecek şekilde yapıların inşa edilmesi şarttır. Bizde üretim sorunu birkaç şekilde ortaya çıkar. Birincisi plansız üretim, ikincisi üretimdeki aktörleri karşı karşıya getiren küresel aktörlerin onları sömürmesi ve dolayısıyla mısır üretimi yapan bir çiftçiye mısırın içinin başkasına, dışının da üreticiye kalması gibi bir pazarlık ezici bir sömürü düzeni işlemektedir ki ulusal ve uluslararası markalar dünyaya çıkaramayan ülkelerin halklarının ortak kaderi olan bu durum bizde de benzer şekilde cereyan etmekte, bu konu çözümsüz bir şekilde ortada durmaktadır.
Nüfus hareketleri yıllardır doğudan batıya doğrudur. Batıda kurulan montaj sanayi işgücüne ihtiyaç duyarken planlı bir şekilde kültürel eziklik oluşturmak amacıyla yapılan her türlü kültürel bombardıman sayesinde insanlar köyde kalarak hem eğitimsiz hem de sağlık imkânlarından eksik bir şekilde yaşamlarına devam etmeye çalışmaktadırlar.
Aynı sayıda nüfusa sahip bir şehrin iki hastanesinde çalışan uzman sayısı, doktor veya sağlık personeli sayısı bile deniz kıyısı olması, denizden uzakta olması ile doğrudan alakalı iken başkentin taşra ilçeleri de bu durumdan nasibini almaktadır. Yani insani bir takım ihtiyaçlara ulaşmanın en iyi yolu ya merkezde yaşamak ya da merkeze çok yakın olmaktan geçer.
Şehirlerde insanlar şehir merkezi, taşra, kasaba köy gibi niteliklerle sınıflandırılırken bu sınıflandırmadan en az etkilenmenin yolu birçokları için merkeze yerleşmek, merkezde iş bularak oradan ebediyen uzaklaşmaktır ki insan öyle kolay kolay doğduğu yerlerden kopamayacağı için İzmir’e yerleşen bir Yozgatlı köyünü, kasabasını özlemekte, bir tarafı geri döneyim derken, diğer tarafı ise kal demekte, edinilen maddi varlıklar şehirlerarası ara yollarda heba edilmektedir ki insanların sırf bayramda, seyranda yapmış oldukları yolculukların bile zengin ettiği sektörler, beldeler, şehirler ve de insanlar vardır. Bir ülkede insanlar doğdukları yerlere kavimler göçü şeklinde yolculuk yapmakta hem gidilen yerlerde hem de yaşanılan yerlerde konut ve diğer ihtiyaçlar insanların sadece boşa tüketim odaklı bir ekonomi zinciri oluşturmasına neden olmaktadır.
Mesleki teknik okullar eğer insanların bolca yaşadıkları yerlerde olursa insanlar o bölgenin gelişimine katkıda bulunurlar. Bir tanıdık anlatıyor: Bu şehrin ünlü bir ovası var ve bizzat da benim de bildiğim ova Karadeniz’in en verimli ovalarından biridir. Bu ovanın da adını alan ilçenin lisesinin müdürü, öğretmenleri topluyor ve onlara şöyle diyor: “Sizler okuldaki en parlak öğrencileri 9’uncu sınıftan seçecek itibaren seçecek onlarla özel olarak ilgilenecek ve Türkiye’de en prestijli okullara göndereceksiniz. Bu okullara giden öğrencilerimiz de bizleri İstanbul ve Ankara’da temsil edecek”…Başka bir okul müdürü de muhtemelen öğrencilerini yurtdışına göndermeye çalışıyor, onlar da Amerika’da, Londra’da, Hollanda’da veya Almanya’da en prestijli üniversitelere göndermeyi istiyor ve de buna göre kendince bunu başarı sayıyor da başarının illa gitmek, terk etmek olduğuna inanılıyor da şu gerçek unutuluyor bir kişi bir yerden ayrılınca veya gidince oraya istese de artık değer katamaz ve de gittiği yere tutunamazsa başarılı olamaz, sürekli geri dönmeyi düşlerse başarılı olamaz, başarıya güdülenen insanlar ise gittiklerinde ki bunlar en başarılı öğrenciler veya insanlar, yerleri asla bir daha dolmuyor. Hâlbuki birinci anlatıda hikâye edilen durum bizden bir gerçeği görmezden gelmemizi önlüyor. O da insanın bulunduğu yere değer katmasının gittiği yere değer katmasından daha az önemsiz olmayacağı bunun ise mükemmel bir şekilde aşağılanan toplumların sorunu olduğu gerçeğidir. Söz konusu ilçeyi tanırım, şehri de iyi bilirim; bu şehirdeki ovalar muhtemelen Hollanda’nın ekilebilir arazilerinin yarısı büyüklüğündedir. Hollanda’yı Hollanda yapan bilim teknik, ilk sömürge krallığı, Londra’dan önceki ticaret merkezi olmasının yanı sıra kendini gerçekleştirmek için aşağılık kompleksine sahip olmadan kendindeki enerjiyi kullanabilmesidir. Dünya görmüşlüğü, şartlarının zorluğu ona ekstra yetenekler kazandırmıştır ve başarılı bir Hollandalı asla başka bir ülke hayaliyle yaşamaz… Söz konusu şehirdeki üç ova hakkıyla işlensin, bilim ve teknikle taçlansın tüm Türkiye’yi doyurabilir. Aynı büyüklükteki Hollanda yıllık 150 milyar dolarlık gıda ihracatı gerçekleştirirken Hollanda’nın yarısı kadar büyüklükteki ovalar Türkiye’yi beslerse şaşırmamak gerekir diye düşünülür.
Kompleksli bir eksiklik kültürü bizim toplumun olmazsa olmazıdır ve bulunduğu yerde kendini gerçekleştirmek söz konusu nedensiz bir şekilde asla olmaz. Nedenini sormayın? Şarkılarımız, arabeskimiz bizim bilinçaltımıza sürekli şu mesajı iletir: “Sorma”
Giden giderek gittiği yere değer katamaz. Geri dönerek zaman kaybedemez. Aşağılık kompleksine sahip bir toplumun gelebileceği yer de aşağı yukarı budur. Lüks bir otomobil, özel okullara giden çocuklar, dışarıda yemek yemek, tatile çıkmak ancak bundan keyif aldığı için değil de üst sınıflar böyle yapıyor algısına kapıldığı için yapar bunu farkında olmadan ömürler heba olur.
Göçlerle azalan bir bölgede katma değer üretimi zorlaşır hele de en verimli çağında gidenler gittikleri yere değer katamazlar. Bu tür bölgelerde meslek eğitimi mesele değilse de istihdam ve staj imkânı büyük mesele olur.