- Kategori
- Haber
Gökova sevdalısı Şadan Gökovalı : "İzmir'liler şehirlerini sevip, sevgilerini de haykırıyorlar"

İlyada, Troya'lıların yenilgiisinin destanıdır.
GÖKOVA, yeryüzünde durduğu müddetçe, Sakar Geçidinden esen rüzgar eksilmedikçe, Halikarnas Balıkçısının “Ver maviliğini, serinleyeyim biraz” özlemleri dinmedikçe, Cleopatra’nın buralardaki ayak izleri silinmediği müddetçe, bu Gökova, tacını ve tahtını kimseye kaptırmadan hükümranlığını, Mahşere kadar sürdürecek.
40 yıllık eski dostum Prof. Dr. Şadan Gökovalı’ya sordum: “İmzalı kitabımı vermek istiyorum, buluşalım mı? Diye.“Eve gel” dedi. Gittim. Balıkçı’dan, Sakar Geçidinden, Gökova Körfezinden dem vurduk.
Masada yığın yığın kitaplar, dosyalar, istifli. Eski günleri konuşuyoruz. Evin her tarafı “Gökova Körfeziydi” sanki. Masa üzerindeki daktilosunu sordum, Şadan’dan. “Onunla yazılarımı yazıyor, bilgisayarda temize çekiyorum” dedi. İlahi Gökovalı.
“Elalem görsün seni, daktilo başında resmini çekeyim”dedim. O düzeltti: “Resim değil, fotoğraf “ dedi. Tıpkı 40 yıl önceki gibi. Hep düzeltmen, hep yaratıcı, araştırıcı, hep bilgiliydi aramızda.
Oradan, buradan fotoğraflarken, şengen, Mengen, yengen sabah oldu erken derken, a bir de baktım, röportaja doğru gidiyoruz. Ee, dedim gitsin. “Değer bu kadim dostuma” dedim. Eh, dedim. Aklımda röportaj fikri de yoktu. Ve işte bu yazı doğdu. Yeni çıkan Kitabım da, “bahanesi” oldu
Babasını tanırımdım. Gökoava’da otururdu. “Senin oğlanın arkadaşıyım” dedimdi adamcağıza, gözlerinin içi güldüydü. Hemen bağ bıçağını belinden sıyırdığı gibi hamle yapmış, karpuzu, tarladaki kökeninden cart diye kesip, kundak çocuğu gibi kucağıma verivermişti. Koskocaman bir karpuz. Nasıl taşırım. Soba borusu gibi, armudi ve koltuklara sığmıyor. Gökovalılar böyledir. Kendilerine yakın durun, canlarını verirler. Zaten Şadan da, soyadını doğduğu yerden
Oturduk tanrılardan sohbet ediyoruz.Tanrıdan bahsetmişken, arkasından hemen ekledim: “ Valla dedim, yolda görsek, o mitolojideki tanrıları tanımayız. Sen nasıl oluyor da tanıyabiliyorsun? “ dedim. “Kolay, dedi, hissediyorum. Kokularını alıyorum”
Oldu olacak, soruverdim “bizim mitolojide, kimleri tanrı sayacağız o zaman” dedim. Saydı : “ M. Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Ali Sancar (Nobel) Orhan Pamuk, Halikarnas Balıkçısı, Yzb. Şerafettin, Kurtdereli Mehmet Pehlivan, Yaşar Doğu, Nasrettin Hoca, Ahmet Yasevi, Yunus Emre, Nazım Hikmet”
Şadan’la biz, İzmir Ege Ekspres Gazetesindeydik. 1959 senesiydi galiba. Gazeteciliğe başlamıştı. Sonra gazeteden ayrıldı İTİA’dan diploma aldı. 1965 de Yılın gazetecisi ve turizm rehberi oldu. 1966’da TRT ‘ye geçerek yapımcı ve yönetici oldu. 1967 de Knidos’u, EN İYİ ANLATAN yazar ilan edildi. TDK’nun Radyo – TV dil ödülünü kazandı. Sonra Muğla üstüne çalışmaları teziyle “ Turizm doktoru” oldu. Daha sonra da üniversitelerde hoca olarak çalıştı ve üniversite doçenti ilan edildi, sonra da profesör oldu. Gökovalı, benim“Kelebekler Ağlamaz mı?” kitabımın arkasına yazdığı tanıtım yazısını da “Emeritus Prof. Dr” olarak
Daha sonra da aynı Gökovalı, Akyaka’daki ve Gökova’daki cadde ve sokağa adı verildi. İzmir ve Muğla kültürüne en fazla hizmet eden kişi seçilmesinden dolayı adına “ Muğla Açık Hava Tiyatrosu” kuruldu ve adı verildi Şadan’
40 dan fazla kitabı olan bazı turizm eserleri 7 dile çevrilen Şadan Gökovalı’ya sorduk, o söyledi: Mitoloji, Grekçe’de, “söz, masal, efsane” demekmiş. Olan biten mitolojik olayları bütün dünyaya hep Grek’ler
MİT’ler ise binlerce yıl, milyonlarca insan tanrılara tapmış. Bu öykülere inanmış. Bazılarımız Manisa’daki “Ağlayan Kaya”, çocuklarını yitiren Niobe Ana gibi.
Gökovalı’nın MİT’de en sevdiği karakter PROMETHEUS imiş. “İnsanı yarattı, Güneşten ateşi çalıp, insanlara armağan etti” diyor.
Eee, dedik, Şadan’a. “Mitolojik devride olsaydın, o kadar tanrısal varlıklar arasında kiminle evlenirdin? “ dedik. Hiç düşünmeden: “Tülay Gökovalı” dedi. Ve ekledi: “Yaşayan Ana Tanrıça.” Eşini işaret ediyordu.
Şadan Gökovalı, Halikarnas Balıkçı’sının kadim dostu ve onun manevi evladı aynı zamanda. Şair Atilla İlhan’ın yönettiği D. İzmir Gazetesinde yazıyordum o zamanlar. Ki bu gazete, İzmir’in Hürriyet Gazetesi gibi bir şeydi. Gökovalı beni bir yaş gününe davet etmişti. Meğerse Balıkçınınmış. Balıkçı da bilmiyormuş ve ona sürpriz oldu. Pasta kesilirken de koca çınar Balıkçı, ağlıyordu. Bana çok dokunduydu. Aynen gidip yazdım. Gazeteden okumuş Şadan “Balıkçı için şimdiye kadarki yazılan yazıların en iyisini, sen yazdın”
Şadan Beyden son cümlelerini istedim: “İçinde bulunduğumuz şehirden sorumluluk duymamız lazım. İzmir’i, çocuğum gibi seviyorum şahsen. İnsan çocuğunu sevmez mi? Sevmek için tanımak lazım. Tıpkı iki aşık arasındaki aşk gibi. İzmirliler şehirlerini iyi tanıyorlar ve seviyorlar. Ve her vesile ile de bu sevgilerini haykırıyorlar. İşte bütün mesele budur”
Düşünüyorum da, Şadan için yazı yazmak üzerine, tam 40 yıl beklemişim. Sahi, neden böyle oldu? Pes doğrusu!
O, her şeyi hak ediyor. Ve 77 yıllık ömrünün içine 77 asrı sığdıran Şadan Gökovalıyı, buradan selamlıyorum.
GÖKOVALI, GÖKOVA'DA, HALET ÇAMBEL VE NAİL ÇAKIRHAN'ın BÜSTLERİ ÖNÜNDE
GÖKOVA'DA BİR SOKAK. KENDİ ADIYLE ANILIYOR.
EV,İNDE. HİÇ BOŞ DURDUĞU YOK.
YAŞ GÜNÜNÜ, GÖKOVA AZMAKBAŞINDA DOSTLARIYLE KUTLAMIŞTI ŞADAN GÖKOVALI
GÖKOVA'DA, BU DA CADDESİ OLUYOR. GÖKOVALILAR, HEMŞERİ OLARAK GÖKOVALIYI ÇOK SEVİYORLAR.
MANEVİ OĞLU, BALIKÇININ BODRUMDAKİ MEZARI BAŞINDA
MUĞLA 'DA, YAPILAN AÇIKKHAVA TİYATROSUNA DA ADI VERİLMİŞ.
TİYATRONUN İÇİ
VE DE SEYİRCİLERİ
DAKTİLOSU İLE YAZIP, BİLGİSAYARDA TEMİZE ÇEKİYORMUŞ.. NE DEMEKSE.
KÜTÜPHANESİNİN BAŞINDA
ALDIĞI ÖDÜLLER, DOLAPLARA SIĞMAMIŞ