Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '09

 
Kategori
Magazin
 

Gökte, "yepyeni bir yıldız" keşfedildi. Ortalık yanacak!

Gökte, "yepyeni bir yıldız" keşfedildi. Ortalık yanacak!
 

Yepyeni bir yıldız doğdu. Bu Brazilyalı, podyumları yakıp kavuracak.


Çiçeği burnunda; Kimyası, simyası yerinde, fizik, dört dörtlük. Geometrisi düzgün, yağı, tuzu, biberi ayna kararla biçimlendirilmiş. Ayıklanmış pirinç ; Taneleri diri ve ağıza taş gelmeyecek şekilde, podyumlarda, zevkle seyredilebilir bir manken doğuyor. İsmi, Isabel Goulart. 25 yaşında. Brezilyalı. Bu yeni yıldızla moda dünyası sarsılacak. Ortalık yanacak!

Ünlü moda ajansı Vıctoria’s Secret’in keşfettiği bu yıldız üzerine gözler çevrilirken, moda dünyasının öteki yıldızları, tedirgin halde. Gökte keşfedilen bu yıldız, yeryüzüne indi, podyumlara ayak bastı artık.

Bir kere bu yeni mahsul, hem güzel, hem de tarife gerek bırakmadan, her türlü pozları kamera karşısında alabiliyor. Esmer bir güzel. Kara gözlü, kazan kulpu gibi olmasa da kaşları var, kara kara.

Moda dünyasında bu kıza “ dikkat edin ! ” deniliyor. Bir kere bu kız, oturup kalkmasını biliyor. Pozları verirken, gayet doğal davranıyor, içinden ne gelirse, fotoğraf çerçevesine “cuk” diye oturuyor. (Ne demekse?” Onun için, çekim sırasında çok lâf dolaşmıyor ortalıklarda. Sakin sakin çekimleri yapılıyor.

Şimdiden GQ Magazine Dergisi için, kameralar karşısına geçecek olan Isabel, yayınladığı sitelerdeki resimleri, en çok tıklananlar arasında. Bizim Blog’lardaki danışıklı döğüşlü, vodvilli, şamatalı, kavgalı, üç buutlu, şekeri yanında, repolu tıktık’ lara benzese de, pek benzerlik yok bunda. Açıyorsun, bakıyorsun, yorum yok. O Ka!

Otomatik vitesli araba gibi. Kapısını aç, otur, bas gaza, gitsin araba. Motorun yağı, tuzu içinde. Rektifiyesi pırıl pırıl. Far ayarları yapılmış. Karüsör vuruk değil. Kaporta çdüzgün. Çok çalışır ama, az yağ yakar cinsinden. Uzun yollara tahammüllü ve önden çekişli ( Ne demekse?!”

Henüz piyasada yeni. Dizlerinin üzerinde. Gel diyorsun geliyor. Git diyorsun, gidiyor. Söz dinliyor. Bu devirde böylesini nasıl bulursunuz? Ama sonraları canavarlaşıyorlar, o ayrı mesele. Şimdilik karnesi düzgün. Kırığı hiç yok. Fiziği, geometrisi, kimyası parlak. Egzozu patlak değil hiç olmazsa. Piyasada merak ediliyor, sıfır kilometrede daha. Her verdiği poz konuşuluyor.

Bu yeni mahsul, podyum dünyasının melekleri arasına, başarılı bir giriş yaptı. Deneme çekimleri mükemmel. “Eee, diyeceksiniz. Bütün bunları sen nerden biliyorsun. Orada mıydın?” Hayır. Değildim. Haberi Milliyetten okudum. Dört satır yazısı ve bu resimler vardı. Oturdum, magazinci gibi, konuyu işliyorum.

Açın sayfaları, başa güreşen iki blogcu göreceksiniz. Alıyorlar resmi, resimaltı gibi iki satırlık yazı ile, bloglarda boy gösteriyorlar. Her seferinde, aynı resim altı yazılarıyle. Üşenmedim, saydım. Tam 18 satırlık bir blog. Sahibine yorum yaptım, yolladım. Yorumu koymuş, ama, cevap yok halâ. Demiştim ki “ A güzel gadeşim. Bu haltları madem beraber yiyoz. Bari yazını uzun dut. Aynen ne vasa sayfana aktarmışsın. Magazin dünyasına ayıp oluyoru. Her şeyden önce editörlerimize karşı küçük düşme. Hazıra konma. Kendinden bir şeyler kat be yavu!” demiştik.

Ertesi günü baktım, ben 18 satır dediydim ya, yine bana inat, tutmuş yine yazısı 18 satırlık blog yazmış. Bir bir saydım valla. Şimdi bunları okurken diyordur. “ Yazılarım 18 satırı hiç geçmeyecek ” Geçmesin!”

Onun gibi bir bayan daha var. O da ondan aşağı kalır yeri yok. Magazincileri, magazin severleri atlatabilir mi? Onların gözünden kaçmaz bu durumlar. Değil mi magazin severler? Hı? Magazin, magazin için yapılmalıdır. (Nasıl dedim ama?!) Magazinciliğe soyunmuşken, dört dörtlük yapılmalı. Onlara sesleniyorum “ Sen önce, yorumuma bir cevap ver bakalım. Ayıp oluyoru!”

Nerde kalmıştık? Bu kızın geleceği parlak. Moda dünyasının gözleri de bu yeni mahsulün üzerindeler. Aynı firmanın en gözde yıldızlarından Miranda Keer bu işe ne der? Bilemeyiz. Kendisi Avustralya’ larda. Ama bu sıralar kemikleri sayılıyor. Çok zayıfladı yavrum. Tasası da bize düştü. Nasıl olmasın? Magazin dünyasından evvel, kendisini buralarda takip edenlerdenim. Daha 14’ ünde iken podyumlara ayağını atmıştı. On senedir poz veriyor. Nedenini biliyorum zayıflığının. Bu sıralar çok soyundu.

Sonu n’olacak? Tabi, üşüttü yavrucak. Sen tut, Koala’lar için, kendini zincirlerle ağaçlara bağla Avustralya’larda. Hem de çırılçıplak. Koala’lara musallat olan ayı kılıklı insanları protesto için. Şaşıyorum şu Miranda’ya. Sanki bizde ağaç yokmuş gibi. Bize gelip de soyunsaydı ya! Bizde de “ayu” var be yauv!

Sanat dünyası böyledir. Hasta olup telef olduğunda, modacılar yüzüne bakmaz. Kullanılmış mendil gibi, atarlar. Üstelik buruşturarak. Podyum dünyasında yaşayanlar, bu kaideleri çok iyi bilirler. Bu yola baş koyanların kaderi böyle. Bakalım yeni yıldız, kırpılıp kırpılıp göğe savrularak Samanyolu’na karışıncaya kadar hükmünü uzun yıllar devam ettirebilecek mi? Şimdiden kıskanç gözler, üzerine çevrili Brezilyalının.

İşte, sanat dünyasının bilinen kaderi. Her çıkışın, bir inişi vardır. Dizlerinin üzerinde iken, doğrulacaksın. Çıkışın olacak. Yükselişin olacak. Zirven olacak. Kısmetse orada ilâhileşecek ve efsanelere karışacaksın. Sonra da o merdivenlerden ağır ağır, bazen de tepe taklak ineceksin. “The End” denilip, el frenini çekeceksin.

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..