Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ocak '18

 
Kategori
Kitap
 

Gökte Ararken Yerde Bulduğum

Gökte Ararken Yerde Bulduğum
 

 

Ben arıya arı demem
Arımın balı olmalı
Ben güzele güzel demem
Güzel faydalı olmalı.

Kadın mı hamur yoğurmalı
Çocuk doğurmalı
Ağaç mı meyve vermeli
Çiçek mi kokmalı...

                 Bedri Rahmi Eyuboğlu

 

 

                “Alışmak, alışkanlık iyi mi, kötü mü?” diye sorsalar, ne cevap verirdiniz?

                Bana sorsanız, “İyi şeylere alışmak iyi, kötü şeylere alışmak kötü…” derdim.

                Öyle ya! Okumaya, düşünmeye, yazmaya alışmak kötü mü? Temizlik alışkanlığı, çalışma alışkanlığı, hiçbir insana, dahası hiçbir canlıya hoşlanmadığı bir şeyi yapmama alışkanlığı iyi ve güzel değil mi?

                Ama sigara, içki, uyuşturucu ve kumar alışkanlığı için aynı şeyi söyleyemem. Hele hele hak yemek, haram yemek, rüşvet almak, rüşvet vermek alışkanlıkları da çirkin mi çirkindir hani.

                Bir de tembellik… Tembellik de çirkin bir alışkanlık… En büyük zararı kendinedir tembelin. Doktorlar, “Bütün hastalıkların kaynağı tembellik, hareketsizlik,  yanlış ve düzensiz beslenme…” diye bağırıyorlar her gün. Yalan mı söylüyorlar?

                İyi alışkanlıkların en güzellerinden biri “çalışma alışkanlığı”dır bence. Bu alışkanlığa sahip bir insana, yukarıda saydığımız ve saymadığımız kötü alışkanlıklardan hiçbiri bulaşamaz zaten.

                Rahmetli kayınpederim Rahim Usta da aynen babam ve annem gibi çok çalışkan bir insandı. Bir fabrikada,  30 yıl çalıştıktan sonra emekli olmuş, ama ne fabrika O’nu bırakabilmişti, ne de O fabrikayı…

                Boş duramazdı hiç. Kahve alışkanlığı da yoktu, dedikodu alışkanlığı da… Ve tabii ki, bir gram fazlalık da yoktu vücudunda. Dolayısıyla, doktora gidecek hiçbir hastalığı ve rahatsızlığı da olmadı. Son nefesine kadar çalıştı, son nefesine kadar da sağlıklı yaşadı.

                Öyle bir babanın kızı olan Güler Erkan da çalışkan olacaktı elbet. İstanbul’un ilk Bayan Millî Eğitim Müdür Yardımcısı iken, kızımız Dilem Gözde’ye hamile idi. Buna rağmen gece yarılarına kadar çalışıp “Etek Bluz Elbise” adlı kitabını da yazdı; “Ana Beden Provasız Giyim Kalıpları”nı da çizip hazırladı. 100’ü çoktan geçti; basılan eserlerinin sayısı.

                O bunları yapmasa, Dilem Yayınevi’ni kuramazdık. Kursak da yaşatamazdık. Bugüne kadar yayımladığımız yüzlerce kitap ve derginin birkaçı hariç, hepsi de Güler Erkan’ın eseri. Çalışmaktan, üretmekten zevk duyuyor. Tezgâhı boş bırakmıyor hiç. Biri bitmeden, ötekini planlıyor kafasında. O’ndaki üretkenliğin çeyreği bende olsaydı keşke!

                “Bu çalışkan hanımın en sevmediği şey nedir?” diye merak eder misiniz?

                 Tembel insanları sevmez hiç; özellikle de kocalarının parasını har vurup harman savurarak caka satmaktan başka hiçbir iş yapmayan kadınları…

                Ürettiği eserlerin insanların işine yaradığını, işlerini kolaylaştırdığını, daha ucuza, daha güzel ve zevkle giyinmelerini sağladığını bildiren telefon ve mesajlardan mutluluk duyar ama yukarıda yazdıklarımı görse, “Neden yazdın Hüseyin? Ne gereği vardı?” diye gönül koyar bana.

                Şair Bedri Rahmi Eyüboğlu, “Karadut” adlı ünlü şiirinde dediği gibi, “Gökte ararken yerde bulduğum “ böyle bir kadındır işte, benim eşim.

                Övünmek gibi olmasın, bulmak için az çaba harcamadım ben de! Öğretmenlik görevine başladığım 1961’den 1973’e değin, tam 12 yıl, İstanbul’dan Diyarbakır’a, Antalya’dan Samsun’a, Edirne’den Kars’a,  İzmir’den Adıyaman’a, Erzurum’a, Ağrı’ya, Van’a… Dahası Iğdır’a, Doğubeyazıt’a, Hakkâri’ye, Ardahan’a kadar aradım, aradım, aradım. Ve sonunda çok değerli öğretmen dostlarım rahmetli Şekip Işık ve Nezihe Işık sayesinde Keşan’da, Keşan Kız Meslek Lisesi’nde  “Giyim Öğretmeni” olarak çalışırken buldum O’nu.

                “Pekiyi, ya kızınız Dilem Gözde?” diye sorarsanız…  O’nu hiç sormayın! “Boynuz sonradan çıkar ama kulağı geçer.” derler ya, aynen o misal. Okul yıllarından beri, “Kızım yeter çalıştığın, biraz da dinlen.” demekten dilimizde tüy bitti ama işe yaramadı hiç. Üniversite sınavında ilk tercihi “Bilkent Üniversitesi Uluslar arası Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi” idi. Orayı kazandı. Bir yıl sonra, başvurusu olmadığı halde, “Üstün Başarısı” nedeniyle “burslu” sayıldı üç yıl.  Zevk duyuyor çalışmaktan.

                Çalışkan bir insana yapabileceğiniz en büyük kötülük, verebileceğiniz en büyük ceza, onu çalışmaktan alıkoymak, çalışmasına engel olmaktır. Yaptığı işlerden, çalışkan bir insan olduğu belli olan 1980’lerin Vezirköprü Kaymakamı Turan Eren, 13 Ekim 1988’de yeni görev yeri Malkara’ya gelir. Çalışmaya alışmış bir insanı, bağlasan da durduramazsın. Vezirköprü’nün pek çok köyünde okul yoktu, yol yoktu, su yoktu, elektrik yoktu. Kaymakam Bey, bunları kendine dert edinmiş çalışıp duruyordu. İyi de Tekirdağ’ın ilçesi Malkara’da bu sorunların hiçbiri yoktu. Her köyde okul da vardı, öğretmen de. Her köyün yolu da vardı, suyu da, elektriği de… Pekiyi, burada ne iş yapacaktı; bu çalışkan kaymakam?

                Lafa bak, beri gel! Nereye giderse gitsin, çalışana yapacak iş mi yok, bu ülkede?

                On günde, Kaymakamlık lojmanının gerekli onarımlarını yaptırıp 24 Ekim 1988 günü resmen göreve başlar. Beş gün sonraki Cumhuriyet Bayramı töreninde kürsüye çıkıp güzel bir konuşma yapar.

                Güzel konuşma; bağırıp çağırmak, düşmanı şöyle yendik, böyle tepeledik diye atıp tutmak değildir. Bunun bilincinde olan Malkara’nın yeni Kaymakamı, “Ülkemizin her ilinin, her ilçesinin, her köyünün ekonomik, sosyal ve kültürel olarak kalkınması gerektiğini” belirtip “Malkara’da bu anlayışla çalışacağını, kısa sürede kaynak, imkân ve ihtiyaçları saptayıp her türlü çabayı göstererek ilçenin kalkınmasını sağlayacağını” söyler.

                Böylece, “Ey Malkaralılar! Ben farklı bir kaymakamım. Oturmaya değil, çalışmaya, iş yapmaya, var olan sorunları çözmeye geldim buraya. Haberiniz ola.” demek ister.

                Doğu’daki ilçelerde çıraklık, Vezirköprü’de kalfalık dönemini yaşayan Turan Eren, Malkara’da ustalık dönemini yaşayacağının farkındadır. Yeterli deneyim, bilgi ve cesaret sahibidir artık.

                Hiç vakit yitirmeden ilçede ve köylerde toplantılar düzenleyip ihtiyaç, imkân ve kaynakları not etmeye başlar. Köylere yapılacak hizmetlerin parasal kaynaklarından biri olan “Köylere Hizmet Götürme Birliği”nin tüzüğünü güncelleştirir. İlçe merkezi için de “Malkara Eğitim ve Kültür Vakfı”nı kurar. Bunları yaparken herkesin düşüncesini, şikâyet ve önerilerini dikkatle dinler. Neyi niçin yapacağını, nasıl yapmayı düşündüğünü ayrıntılarıyla anlatır. Toplantılara katılanların onayını ve her türlü yardımı yapıp destekleyecekleri sözünü aldıktan sonra işe başlar.

                Sözgelişi ilçede 50 yataklı bir hastane vardır ama ihtiyacı karşılamamaktadır. İhtiyaç 100 yatak mı? Yoğun bakım merkezi mi? Yeni bir ameliyathane mi? Hemen bir ek bina yapımına başlanır.

                Emniyet binası mı yetersiz? Onun için de gereken adım atılır.

                Bunlar iyi, güzel de… Ya halkın ekonomik durumu? Malkara bir tarım ilçesi… Köylüden ne haber? Ne eker, ne biçer? Onca emeğe karşılık eline ne geçer?

                Bakar ki, bir yıl buğday ekiliyor, bir yıl da ayçiçeği… Yağmur yağarsa iyi de, ya kurak giderse havalar? Yandı gülüm keten helva!

                Karaiğdemir Barajı, daha çok Hayrabolu topraklarını suluyor. Birkaç göletle sulanan arazi çok az. Hayvansal üretim de yetersiz. 26 bin büyükbaş hayvanın yalnızca 3 bin kadarı ıslah edilmiş. Üretilen buğday ve ayçiçeği gibi, üretilen sütü de değer fiyatına satamıyor köylü.

                73 köyden toplanan süt, ancak 37 ton… Tarım ve hayvancılık yapılan bir ilçenin ürettiği bu miktar çok az değil mi?

                Hayvanlar nasıl mı besleniyor? Yemle besleniyor elbette.

                Yem nasıl mı? Hem pahalı, hem kalitesiz… Buna da bir çare bulmak gerekmez mi?

                Haydi, Kaymakam Bey! Halep orda ise arşın burda… Ustalığını göster artık! Sorun varsa, mutlaka bir çözüm de vardır.

                Haydi, “Malatya nere, Malkara nere? Garip anam, durmadan çalışmam için mi getirdi beni dünyaya!” demeden başla işe.

              

Hüseyin Erkan                   

huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..