Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '12

 
Kategori
Deneme
 

Gölgeler toplayan adam

Gölgeler toplayan adam
 

Gölgeler toplayan adam


Yeni bir günün yoğunluğu altında kentin meydanları, cadde ve sokakları günlük işlerine koşturan telaş içinde insanlarla dolu. Onca kalabalığın arasında bir adam sakin tavırları ile kimsenin dikkatini çekmeden, sessizce insanların arasında dolaşıyor ve tek tek topladığı insan gölgelerini elinde tuttuğu bir torbanın içine atıyordu. Önceleri o büyük telaş ve koşuşturma arasında uzun süre kimse bu durumu fark edemedi. Bu işten büyük keyif aldığı her halinden belli olan adam da yüzünde muzip tebessümü ile işine devam etti. Aradan saatler geçti, neredeyse öğlen olmuştu ve şimdi çalışanların yemek molası nedeniyle daha fazla kalabalık birikmişti etrafta. Adamın topladığı gölgeler de giderek artıyordu. Bir süre sonra ve nihayet, meydandaki saat kulesinin altında bekleyen bir adam önünden geçip gitmekte olan bir başka adamın gölgesinin olmadığını gördü. Hayret ve şaşkınlıkla bir süre adamın peşi sıra yürüdü, hızlı adımlarla çevresinde bir tur atıp adamın gölgesinin olmadığından iyice emin olduktan sonra yavaşça adama yaklaştı ve önüne geçerek;

-Bayım, affedersiniz, size bir şey söyleyeceğim, ama lütfen telaşlanmayın, dedi.

Zaten, adamın tuhaf halinden ve etrafında dolaşıp durmasından rahatsız olan diğeri, biraz da merak ve endişe ile, - Siz de kimsiniz? Ne var, ne söyleyeceksiniz bana, ne oluyor? diye sordu.

-Şey, nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum ama, sizin gölgeniz yok, yok işte! Bir çırpıda bunu söyleyivermiş ve merakla diğerinin ne diyeceğini, ne yapacağını bekliyordu.

Adamın şaşkınlığı daha da arttı, - Ne diyorsunuz siz, ne gölgesi? dedi ama merakını da yenemeyerek sağına soluna döndü, arkasına baktı, ama ne yaptıysa gölgesini göremedi, ürperdi, bir süre sustu, adeta dondu kaldı. Şaşkın bir halde adeta kekeleyerek, “Nasıl olur, anlamıyorum, bu bir şaka mı?” dedi, sonra birden toparladı, kendisini uyaran adamın da gölgesinin olmadığını görerek, biraz da rahatlayarak, .”Peki, sizin gölgeniz nerede bayım, ha, nerede? sizin gölgeniz de yok işte,” dedi.

O ana kadar böyle bir şeyi aklına getiremeyen adam da şaşırdı, o da sağına soluna döndü, endişeyle arkasına baktı ve gördü ki, gerçekten kendi gölgesi de yok. “İnanamıyorum, gölgem yok, nerede benim gölgem, neler oluyor Allah aşkına?”

İki adam, bir süre bakıştılar ve sonra bakışları çevrelerine döndü, büyük bir hayret ve şaşkınlık içinde gördüler ki, etrafta bulunan kimsenin gölgesi yoktu. Bu anlatılması, açıklanması mümkün olmayan dehşet verici bir görüntü idi. İki adam daha sonra, büyük bir ihtiyat ve çekingenlik içinde başladılar diğer insanları da uyarmaya, bilgilendirmeye. Kısa sürede, binlerce insan panik içinde kendi etrafında dönerek gölgesini aramaya başlamıştı bile. Kent meydanından bir uğultu yükseliyor, insanlar büyük bir panik içinde kurgulanmış gibi çevrede dönüp duruyordu. Tarif edilemez bir manzaraydı ve durum giderek büyük bir kaosa dönüşüyordu. Gölgesini bulamayan insanlar, gruplar halinde bir araya geliyor, uğultulu mırıldanmalardan sonra pıtrak gibi yine etrafa dağılarak gölgelerini aramaya koyuluyordu. Durum zaman geçtikçe daha da ürkütücü bir hal aldı; çevrede bulunan binalarda insanlar pencerelere, balkonlara çıkmış neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Herkes telefonlara sarılmış yakınlarını arıyor, ama gördüklerini ve içinde bulundukları durumu anlatmakta zorluk çekiyordu, çünkü kimse kolay kolay böyle bir şeye inanmak istemiyordu. Çok geçmeden bütün televizyon yayın araçları, gazeteciler, muhabirler, meydana doldu, bu şaşırtıcı olayı ülkeye, dünyaya duyurmaya çalışıyorlardı, fakat kısa süre içinde kendi gölgeleri de yok olunca işi gücü bırakıp onlar da etrafta dönmeye başlıyordu.

Bu arada, gölgeler toplayan adam, gölgeleri topladığı torba ile yavaş adımlarla tırmandığı yokuşlu bir caddenin tepesinde durup aşağılara baktı. Bir süre, sessizce sözcüklerle anlatılması çok zor olan bu trajikomik sahneyi izledi. Kendi kendine, mırıldanarak; “Yaa, işte böyle, gölgelerine bile sahip çıkamayan insanların hali böyle olur işte” dedi. Devamla, “ hayatın size sunduğu tüm armağanların fakına varmaz, zamanınızı boşuna harcarsınız, sonra da “ kimse beni anlamıyor, her şey aksi gidiyor teranesiyle kendinizi ve tüm çevrenizi mutsuz edersiniz. Bakalım gölgelerinizi kaybetmek size bir şeyler kazandırmış mı, bundan sonra yakınmalarınız sona erecek mi, zamanı daha iyi kullanacak mısınız? Göreceğiz” der. Sonra, elindeki torbayı tersine çevirerek içine doldurduğu gölgeleri boşaltmaya başladı. Saatlerdir bir torbanın içinde bunalan, birbirlerine sahiplerini şikayet edip duran gölgeler oflar poflar içinde hızla yokuş aşağı yuvarlanmaya başladı. Meydanın ortasında kümeler oluşturan gölgeler homurdanarak bir an önce sahiplerinin gelip kendini almasını bekledi. İnsanlar meydanda yığınlar halinde ve homurdanmakta olan gölgelere yavaş, ürkek adımlarla yaklaştı, herkes kendi ismini çağırarak gölgesini aramaya başladı, “ buradayım, buradayım “ sesleri arasında kendi gölgesini bulanlar büyük bir sevinçle, çığlık çığlığa gölgesini alıp hızla oradan uzaklaşmaya başladı. Bir yanda mutluydular, ama giderken sık sık da gölgelerini kontrol ediyorlardı. Nihayet önemsenmenin huzuru içinde gölgeler de mutlu sahiplerinin peşi sıra gidiyordu. Saatlerdir süren büyük kaos sona ermiş, insanlar yine işinde gücünde ve hayat olağan akışına dönmüştü.

Yukarıda, yokuşun tepesinde bütün olup biteni izleyen gölgeler toplayan adam, dönüp kendi gölgesine seslendi, “ hadi bakalım, bugün büyük bir iş başardık, şimdi ikimiz de güzel bir dinlenceyi hak  ediyoruz” dedi ve yokuşun ardında gözden kayboldu…

 

 
Toplam blog
: 220
: 2018
Kayıt tarihi
: 02.07.06
 
 

Yazmak, ufkun da ötesine taşan engin bir serüven gibi gelir bana ve gençlik yıllarımdan bu yana v..