- Kategori
- Deneme
Gülten ile Cezmi: Kafası kırık bir aşk hikayesi...
- Gülten, sen bana baksana bi!!
- Bakıyorum ya zaten hayatım… Beğenmedin mi yoksa bakışı mı? Başka bir bakış mı istiyorsun... Hülyalı? Şehvetli? Bak bu nasıl? Ya bu?? Gözlerimi şaşı da yapıp bakabilirim… Gerçi şu andaki gerginliğine aykırı bir durum oluşturur… Ama şaşı bakarken ne kadar sevimli olduğumu bilirsin… Bana bu şekilde tehtid dolu çemkirmekten vazgeçersin belki…
- Dalga geçip sinirimi tepeme çıkarma iyice, alırım ayağımın altına…
- Biliyorum, alırsın… Buna rağmen geçiyorum… Bazen engel olamazsın ya kendine, öyle bir şey benimkisi… Örneğin kaza yapma ihtimalinin farkındasındır ama yine de hız yaparsın arabayla ya da daha bizden bir örnek vereyim; B.ktan bir ilişkidir sürdürdüğün, süründürür seni, daha da kötüye gideceğini bilirsin, yine de devam edersin… Belki de ayağının altında olmayı seviyorum ben… Ayağının turabı konumundayım yani, fena mı?
- Bak hala… Yiyeceksin şimdi sümsüğü kafana…
- Evet, en kötüsü bu olurdu herhalde… Ne olduğunu bilmediğim bir şeyi kafama yemek… Senle evlenmeden önce Tarık diye biri vardı mahallede… Kendi halinde, sessiz, insan içine çıkmayan bir çocuk… Meğer uzaktan uzağa severmiş beni… İstetti durduk yerde babamdan bir gün… ‘Amaann o <ı>sümsüğeı> mi varacağım, beni alacak adam şöyle taşı sıktımı suyunu çıkartmalı’ demiştim… Sonra sen aldın işte…
- Bi de Tarık mı çıkardın şimdi başıma yahu… Onu da, seni de yakarım bak… Çıldırtma beni…
- Bak olmuyor ama Cezmi… Arada büyük bir boşluk oluyor… Ben bin tane laf ediyorum, sen beş altı kelimelik taarruz cümleleri kuruyorsun… Okuyan senin bu şiddet eğilimini anlayamıyo olabilir… Aradaki boşluğu akılcı cümlelerle doldur, insanları ikna et… Niye şiddet dolu olduğunu açıkla biraz… Bu kadar sinirlenmenin altında elle tutulur, bana ilişkin bir sebep vardır belki… Sonra senin için ‘manyak’ derler haberin olsun… Gerçi ben bu kadar yıldır anlayamadığımdan direkt öyle diyorum ama ele güne rezil olmanı istemem yine de…
- Manyak ha, manyak haa… Şimdi kırdım kafanı işte…
- Ooff… Şimdi ben, “sen evlendiğimizde hiç de böyle biri değildin” diyeceğim, bu kez de okuyan için hikâyede başka bir boşluk olacak… En iyisi mi hiç demiyim… Hatta en iyisi ben de senin gibi kısa cümleler kurup aramızdaki şiddetin anlamsızlığına katkıda bulunayım… Bak mesela; ‘Ömrümü yedin Cezmiii…’ Sen bu arada ne olduğunu bilemediğim sümsüğünü esirgemeyebilirsin kafamdan… Yumruk der geçerim… Başıma gelenleri anlamaya çalışmamak en iyisi çünkü…
***
- Gülten’cim bak, olur böyle şeyler karı koca arasında… Sen de çok üzerime geliyorsun benim… Bin tane sorun var benim kafamda bir de sen öyle yapınca kendimi kaybediyorum… Hadi gel vazgeç bu inadından... Evine, çocuklarının yanına dön…
- Vaaayy Cezmi Bey, okuyucuyu tamamen şaşırttın… Hem bu kadar uzun hem böyle alttan alan cümleler!! Karı koca arasında olası bulduğun şeyler benim için iki ezik kaburgaya ve morarmış bir göze mal oldu gerçi ama sendeki bu değişikliği görmeye değermiş doğrusu…
- Değiştim ben Gülten… Bak herkes görecek seni el üstünde tutacağım… Elini sıcak sudan soğuk suya sokmayacağım… Bir daha en ufak fiske atarsam elim kırılsın, nah bak yazıyorum buraya...
- ‘Nah’ diye, yazdığın yere mi, bana mı diyorsun... Nereye yazarsan yaz da niye böyle argo başlıyosun cümleye... Sen iflah olmazsın Cezmi... Artık herkes anladı evlendiğim erkek olmadığını... Ya da şöyle diyorlardır; ‘Saf Gülten, bu evlendiğinde de böyleymiştir. Tek kriterin taşın suyu olunca bula bula bu öküzü bulmuşsun...’ Oldu, durduk yerde kum torbası muamelesi yapıcan bana, sonra bu klişe cümlelerinle okuyucu da ben de hemen ikna olucaz... Sus Cezmi, sus en iyisi sen... Vazgeçtim, oldukça kısa olanlardan seç yine cümlelerini... Hatta hiç konuşma... Ya da istediğin kadar konuş ama ben duymayım... Ivır zıvır cümlelerini de al ve bu yazının okunabilirlik alanından çık lütfen...