- Kategori
- Gündelik Yaşam
Gümüş pullu balık...

Caminin avlusunda oturan koltuk değnekli yaşlı adam. O beni anladı. Yüzünün aynasında kendi yüzümün acısı... Bana baktı sonra da kırmızı ayakkabılarıma. Yüzümdeki kederin tezatı. Gülümsemiş olmalı ardımdan. Umutsuz bir çaba... Biliyor olmalı bazılarının iliklerine işlediğini kederin. Ve yine gülümsemiş olmalı içimdeki meydan okuyana. Gözlerime baktığı an görmüştür. Direnen, düşen, kalkan ve yeniden koşan bir daha düşeceğini bile bile yeniden yeniden yeniden bıkmadan ve korkmadan... Cesur bir yürekle, içinden tırnak tırnak diş diş kazıyan geçmişi ve unutan.
O adam beni anladı. Gözlerinde gördüm. İki adım ötemde yabancı, bir adım yaklaşınca yakın. Hiç konuşmadan ve adımı bile bilmeden... En yakınındaki sana uzakken, sen bile kendine uzakken bazen, o yaşlı adam, koltuk değnekli yaşlı adam benim en yakınım şimdi.
O adam beni anladı. Ve kalbime dokundu gözlerini açıp kaparayak. Kederime hiç mi hiç acımadan, içimdeki meydan okuyana gülümseyerek baktı. Öfkeden kararmış gözlerimin içindekini gördü. Oysa onun gözlerindeki öfke yerini çoktan huzurlu bir gülümseyişe bırakmıştı. O da geçmişti buralardan. Benim bastığım kaldırım taşlarından. Dünya halinden ve küçük kaygılarından. Geçip gitmişti işte...
O adam bildi içimdekini. Ve bana dedi ki; "Hayatın içinde gümüş pullu bir balık ol evlat... Akıp git kayıtsızca. Bir balık ol. Ama gümüş pullu olanından. Güneş doğsun üzerine parlasın pulların. Aş git koca okyanusları kalma küçük sularda. Suları yara yara yüz ve git. Gitmek iyidir. Yeni sular bulursun kendine, yeni bir hayat, yeni bir nefes. Ve sakın korkma. Korkma, çünkü hayat korkaklar için değildir. Gözlerindekini hep saklı tut.Gözyaşlarınla akıp gitmesine izin verme. Bir balık ol evlat. Ama gümüş pullu bir balık."
O adam beni anladı. İki adım ötemde yabancı bir adım yaklaşınca yakın... O adam beni anladı...
RESİM: Paul Jonkers
O adam beni anladı. Gözlerinde gördüm. İki adım ötemde yabancı, bir adım yaklaşınca yakın. Hiç konuşmadan ve adımı bile bilmeden... En yakınındaki sana uzakken, sen bile kendine uzakken bazen, o yaşlı adam, koltuk değnekli yaşlı adam benim en yakınım şimdi.
O adam beni anladı. Ve kalbime dokundu gözlerini açıp kaparayak. Kederime hiç mi hiç acımadan, içimdeki meydan okuyana gülümseyerek baktı. Öfkeden kararmış gözlerimin içindekini gördü. Oysa onun gözlerindeki öfke yerini çoktan huzurlu bir gülümseyişe bırakmıştı. O da geçmişti buralardan. Benim bastığım kaldırım taşlarından. Dünya halinden ve küçük kaygılarından. Geçip gitmişti işte...
O adam bildi içimdekini. Ve bana dedi ki; "Hayatın içinde gümüş pullu bir balık ol evlat... Akıp git kayıtsızca. Bir balık ol. Ama gümüş pullu olanından. Güneş doğsun üzerine parlasın pulların. Aş git koca okyanusları kalma küçük sularda. Suları yara yara yüz ve git. Gitmek iyidir. Yeni sular bulursun kendine, yeni bir hayat, yeni bir nefes. Ve sakın korkma. Korkma, çünkü hayat korkaklar için değildir. Gözlerindekini hep saklı tut.Gözyaşlarınla akıp gitmesine izin verme. Bir balık ol evlat. Ama gümüş pullu bir balık."
O adam beni anladı. İki adım ötemde yabancı bir adım yaklaşınca yakın... O adam beni anladı...
RESİM: Paul Jonkers