Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Güneş tutulması

Güneş tutulması
 

Binlerce yıl önce predeist dönemde bir alacakaranlık hikayesi


               Binlerce yıl önce, predeist dönemde, gecelerden bir gece sona ererken dünya derin bir uykudaydı. Roma’nın çayırlıklarından birinde Tanrı Faunus gümrah ağacın tepesinden yere atladı. Toprak, Tanrı Faunus’un ayağının altında titreyip kendine geldi. Güneş kızıllıklarıyla doğmaya hazırlanırken uyuyan Faun’lar bir bir gözlerini açıp Tanrılarının huzurunda saygı duruşuna geçtiler.  Orman yeni gözlerini açarken Faunus boynuzlarının arasına oturttuğu tacını düzeltti.

Ellerini, lacivertlikten kurtulmaya çalışan semaya kaldırıp kükredi; “Gün! Aydınlığınla huzuruma çıkabilirsin!” Faun’lar, toprak, hayvanlar ve bütün varlıklar titredi. Uyanmayı bekleyen çiçekler pıtırtıyla yapraklarını açtılar. Bütün doğa saygıda kusur etmemek için Tanrılarını dinlemeye hazırlandı.

“Uyanın! Gün yaşadığımızı gösterme günüdür!” otoriter ses sabah rüzgârına karıştı. Faunus’un yeleleri savrulurken, ağaçların yaprakları hışırdayarak sükûneti bozdu. Çiğ damlalarında gümüş gibi parıldayan aydınlık, rüzgârın burgu gibi süzülmesiyle yapraklarda solup gitti.

“İnsanların dünyasına karışma zamanımız geldi. Benim kullarıma zarar vermek demek, bana zarar vermek demektir. Ey ahali! Öyle değil mi?”  Faun’ların toynaklarını yere vurarak çıkardıkları ses, alkış seslerine karışmıştı. Yuvalarından çıkan tavşanlardan biri de Şıncık’tı. Şıncık alkışlarken tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. Gözleri yaşarmıştı. Artık insanlardan korkmasına gerek yoktu. Bu his ormandaki bütün hayvanların yüreğinde filizlendi.

Doğa, kallavi bir cüsseye sahip kadim Tanrı’nın karşısında gururla karışık minnet duygusuyla doldu. Boynuzlarının ihtişamı güneş ışınlarına karışmış, kudretli sesiyle korku salan Faunus zorlukla verdiği kararını dillendirdi. Bu karar aylarca zihnini meşgul etmiş, göz kapaklarından rüyalarına süzülmüştü.

“ Acılarımızı dindirmek için kutsal kadehi kaldırmanızı istiyorum.” Elinde tuttuğu altın kadehi havaya kaldırdı. Çayırda toplanan bütün canlılar kadehlerini havaya kaldırıp Tanrılarına itaat ettiler.

“Tanrımıza... Aldığımız soluğa… Ölümün tadına… Savaşı kazanacağımıza yemin ediyoruz .” dedi.  Dünya bu yeminle titrerken, gökyüzü maviliğiyle göz kamaştırıyordu.

“Tanrı Mars’ın desteğiyle bu savaşı kazanacağız.”

Savaş tanrısı Mars,  Baş tanrı Jüpiter’in gökyüzündeki sarayında düşünceli düşünceli yeryüzünde olanları izliyordu. Jüpiter’in yanına geldiğini hissetmedi. Omzuna dokunan eli hissettiğinde aniden ayağa kalktı. Baş tanrının karşısında saygıyla başını eğdi. “Efendim, özür dilerim.”

“Özür dilemen için bir neden yok. Bunları senin istemediğini biliyorum.”

“Savaş tanrısı olmayı hak etmiyorum.”

“O nasıl söz. Benim takdirimi beğenmediğin sonucunu mu çıkarmalıyım?”

Mars başını sallayıp gözlerini karşısında beyazlar içerisinde heybetle duran Tanrı’sına çevirdi. Bu bakışlarda hem hüzün, hem de özür dileme vardı.

“Ben çok merhametliyim. Savaş tanrısı olmam için gerekli hiçbir özelliğim yok. Yani… Ben nasıl gaddar olacağımı bilmiyorum.” Konuşurken elleriyle beyaz bulutların arasından zor görünen dünyayı gösterdi. Üzerindeki savaş kıyafetine tiksintiyle baktı. Zırhını tutup “Buna ihtiyacım olmadığı halde takmaktan hoşlanmıyorum. Ölümlü değiliz bunun lüksüyle ölümlülerin canını alıyoruz. Müsaade ederseniz bu görevi bırakmak istiyorum.”

Tanrı Jüpiter, babacan bir tavırla elini Mars’ın omzuna atıp kendine çekti. Mermer sütunun kenarındaki asma ağacını göstererek “Biz onların Tanrısıyız. Onlara zarar verenlere karşı mücadele etmeliyiz.”

“Ama efendim, biz insanların da tanrısıyız.”

“Biz zor durumda olanı düşünmeliyiz. Irklar savaştığında güçsüzden yana olmalısın. Bu savaşta da aldığın kararlar önemli. Barışı destekleyeceksin ama haksızlığı savaşla önleyeceksin. Gaddarlık değil, strateji kabiliyetin seni bu makamda tutacaktır. Gaddar olduğunu hissettiğim anda cezanı ben kendim veririm.”

“ Şimdi Faunus’u desteklemekle hata yapmadığımı anladım. Gücümü insanların arasında eşit kullanmalıyım.” dedi. Mars kendini rahatlamış hissediyordu. Dünya’nın üzerinde dolaşan kara bulutlara anlamlı anlamlı baktı.  Yaklaşmakta olan Ay, Dünya’nın habersizliğinde gökyüzünde ilerliyor ve Güneş’i kapatmaya çalışıyordu.

                Faun’lar tanrılarının işaretiyle kadehlerini yudumladılar. Damarlarında dolaşan kırmızı sıvı başlarını döndürdü. Şıncık’da aldığı yudumun etkisiyle içine mutluluk doluştuğunu duyumsadı.  Işıl ışıl parlayan güneşin önüne, yavaş yavaş gelen karanlık yüreklere korkunun kollarını salarken savaş tanrısı Mars yeryüzüne inmeye hazırlanıyordu.  Çayırdaki canlılar esriklikle mücadele etmeye çalışırlarken Roma’nın şehir meydanında tavuklar birbirini kovalıyordu. İnsanlar yeni uyanmışlar, bağlarına, bahçelerine gitmek için dışarıya çıkmaya hazırlanıyorlardı. Küçük bir kız “Anne güneşin önüne leke dökülmüş” dediğinde annesi hiçbir şey anlamadı. Pencereye gidip gökyüzüne baktı. Güneş siyah bir lekeyle kaplanmaya başlamıştı. Huzursuz oldu. Koşarak kocasına haber vermeye gitti.

Dünyadaki bütün canlılar başlarını gökyüzüne çevirmiş güneşe bakıyorlardı. Gözleri siyah ışıkla kamaşırken kısılmış bakışlar donup kaldı.

Mars yere süzüldü ve Faunus’un yanındaki yerini aldı. Alkışlar, toynak sesleri ve haykırışlar birbirine karıştı. Dünya tarihindeki ilk mücadele başlıyordu. Güneş sahneden çekildi ve savaş başladı. Dünya karanlığa büründü.

 
Toplam blog
: 25
: 244
Kayıt tarihi
: 10.10.11
 
 

1981 yılında Adana'nın Ceyhan ilçesinde doğdu.  On dokuz mayıs üniversitesi Türkçe öğretmenliğind..