Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '12

 
Kategori
Öykü
 

Güneşin yüzü

Güneşin yüzü
 

Acımasız insanların ortasında kalan bedenler...


“Mamoru, Mamoru uyan!”

Gözlerini açamayan çocuk sırtını dönüp “Kalmayacağım.” dedi. İsilik içinde olan boynunu kaşıyan Mamoru yastığına başını iyice gömdü. Annesi yatağa uzanıp boynunu öptü. Kahvaltı sofrasında gözünü zor açan Mamoru aklı yatağında kalarak anne babasının ardından pirinç tarlasının yolunu tuttu.

Beyaz bir odadayım. İki tane adam var karşımda. Aramızdaki buğulu camdan bakışıyoruz. Aslında onlar bana bakıyorlar. Bakışlarında sevinç var. Beyaz önlüklerinin ceplerine soktukları ellerini kirletmemeye çalışıyor gibiler. Gözlüklü olanı bakışlarını benden çevirmeden “Küçük oğlan” diye fısıldıyor. Diğeri başını kederle sallarken simsiyah bedenimle karşılarında duruyorum. İki adam masaya oturup ses kaydediciyi çıkarıyorlar. Gözlüklü olanı boğazını temizleyip teybin çalıştırma düğmesine basıyor. Diğeri yutkunup “5 Ağustos 1945 Pazar, saat 17:45 Ben profesör doktor George Johnson, son düzenlemeler yapıldı. Küçük oğlan operasyon için hazır ve tarihe geçeceği anı bekliyor. Amerikan halkının büyük bir zaferidir bu. “ Sustu. Daha fazla söze gerek olmadığının bilinciyle kapatma tuşuna dokundu.

“Bu yaptığımız nasıl bir insanlık” dedi.

“Yarın Hiroşima’nın havası güzel olacak. Bunun ötesi bizi ilgilendirmiyor.”

Bana bakışlarında hem gurur hem de şüphe vardı. Gözlüklü olanı yanıma yaklaştı. Cama burnunu dayayıp uzun uzun bana baktı. Kısık sesle “Bu gece yola çıkıyorsun. Yolun açık olsun. Amerika’ya zaferi getir.” Dedi. Elini cama koyup onaylarcasına üç kere ufak ufak vurdu. Odadan çıktılar. Yalnız kaldım. Beyazlığın güzelliğine bakakaldım.

Sarı sıcak gün, gözlerini yeni açtığı sırada gökyüzünde beliren uçak, kulakları sağır eden bir gürültüyle çeltik tarlalarına gölgesini düşürerek geçti. Tarlalarda dize kadar batmış olan irili ufaklı onlarca insan başlarındaki hasır şapkalarına siper ettikleri elleriyle gökyüzüne baktı. Tarlanın kenarında oynamaya bırakılan çocuklar neşe ile ellerini çırparken Enola Gay’in kara gölgesi biraz sonra olacakların hüznüyle üzerlerine düştü. Mamoru büyük fener deyip uçağa bakmak için elini kaldırınca Kohana avazı çıktığı kadar  “Kaybettin!” diye bağırdı. Hep beraber gökyüzüne çevrilen başları aynı şekilde toprağa döndü. Bir an için günlerine değişiklik katan uçak, sesini de alıp uzaklaşınca çocuklar büyük fener oyununa devam ettiler.

“Babam Amerika’nın Hiroşima’ya saldırmayacağını söyledi.” Küçük kızın sesinde gurur vardı. Kohana konuşmasını sürdürmek istedi ama Mamoru onu oyunu aksattığı için azarladı.

“Mamoru ben oyun oynamak istemiyorum. İnsanlar savaştan bahsediyorlar. Geçenlerde bombalanan şehirlerden kaçan insanlarla karşılaştım. Onlara çok acıyorum. Yapabileceğimiz bir şey olsaydı keşke.”

“Bak Kohana! Annem büyüklerin işine karışmamamız gerektiğini söylüyor. O yüzden biz oyunumuzu oynayalım.”

Kohana’nın dudakları titremeye başladı. İnsanlar ölürken o oyun oynamak istemiyordu. Büyük olmadığına kızıp ayağıyla toprağı dövdü. Bir sesle oldukları yerde kilitlendiler. O anda bir ışık ve ateş saçlarını, bedenini tutuşturdu. Yer ve gök alev aldı. Bedenini parçalayan, lime lime çıra gibi yakan bir şey oldu. Onların çocuk zihinlerinde anlamı olmayan bir şey… Cehennemde ateşler içinde yanıyordu. İnsanların çığlıklarına kendi çığlığı karıştı. Acı ve sıcaktan kaçmaya çalıştı. Alev çemberinde ateş topu oldu.

Özenle yerleştirdikleri bombardıman uçağının altından geceyi izliyorum. Ilıklığını hissediyorum havanın. Özgürlük ve mutluluk bu olmalı. Önemli bir görevim var. Bilim adamının sözleri kulağımdan hiç çıkmıyor. Ülkeme zaferi taşıyıp ölümsüz olmalıyım.

Ben “Küçük oğlan’ım!”Gün ağarıyor. Lacivertlikte dans eden kırmızılık zaferin öncüsü gibi capcanlı. Yükseliyoruz havada. Pilot o kadar yükseliyor ki yeri görmekte zorlanıyorum. Sonra alçalıyor uçak ve altımdaki şehri görüyorum. Güneş göz alıcı kollarıyla güzelliğini sergiliyor. Şaşırıyorum bu farka. İnsanlar sokaklarda, şehrin çevresindeki tarlalarda yüzlerce insan ve çocuk var. Birden gövdemde bir hareket oluyor ve yerimden fırlıyorum.. Hızla yeryüzüne düşerken  birden Yere çarpıp altı yüz metre havaya sıçrıyorum. Güneşi kıskandıracak bir ışık yayılıyor bedenimden. Güneş topu olup alev saçıyorum. Parçalanan bedenimden çıkan gürültüyle yer sarsılıyor..

Mamoru ışığa görünce bir an kör olduğunu sandı. Kendini tarlaya attı. Balçıklı suyun içinde debelenirken bedeninin üst kısmı saçtaki gibi kavrulmuştu. Elini başına götürmek istedi. Kafa derisi eline gelince midesi bulandı. Ayağa kalkıp etrafına bakmak istedi. Bulanık görüyordu. Etraftaki her şey yanmıştı. Kohana’yı arayan gözleri etraftaki etleri yanmış kemiklerden başka bir şey göremedi. Sabah kahvaltıda yediklerini kustu. Başı dönüyordu. Anne diye ağlayarak tarlaya yöneldi. Bata çıka koşmaya çalıştı. Yanık et kokusu burnuna dolarken tarlada tütsülenmiş insan kafatasından başka bir şey bulamadı. Kokudan uzaklaşmak için deli gibi koşuyordu. Başının açıkta kalan kısmı yanmıştı. Sırtı yanık içindeydi. Acısını hissetmeden toz bulutunun içine bir insan bulmak için hızla daldı.

Güneşin güzelliğinden bile güzelmişim. Dünyayı sarstı patlayışım. Ülkeme zaferi taşıdım.. Sonsuza kadar unutulmayacak bir başarıyı gerçekleştirdim. Yok olmadım. Benim siyah isim kurtulanların bedeninde, kahverengi toprakta, ağaçların kökünde. Genlerine kodlandı varlığım. Ölümsüzlük ve adın yaşaması bu olsa gerek. İnsanlığa adandım. Ama bu acı da neyin nesi? Bu çığlıklar, bu haykırış… Allah kahretsin bitkiler, evler ve insanlar kavruldular ateşimden.

Toz bulutunun içinde her yanı yanık içinde onlarca insan koşturuyordu. Ayağı bir şeye takıldı ve düştü. Mamoru toza bulanmış yüzüyle yerden kalkmak istedi. Takıldığı şeyin derisi yüzülmüş gibi yanık içinde olan bir kadın olduğunu gördü. “Su…” dedi kadın. Üstündeki kıyafetlerinden duman çıkıyordu.“Su…” diye inlerken ağzından kanlı bir tükürük saçıyordu. Ağlayan, bağıran insanların arasında su bulmaya çalıştı. Pis bir su birikintisinden avucuna doldurduğu kadarını kadına ulaştırmaya çabaladı. Kadının yanına geldiğinde suyun olanı da dökülmüştü. Kadının başı yana kaymıştı. Dudağına akıttığı birkaç damla suyu hissetmeyen kadının başında donmuş bir vaziyette kaldı. Kohana’nın isli vücudunu düşündü.

“Evlat sende bir şey var mı?” sesin geldiği yöne doğru dönüp kristal görüntüler arasında seslenen kişiyi bulmaya çalıştı. Yaşlı bir adam üzerine doğru eğilmişti. Mamoru’nun gözlerinde duran bakışlar korku doluydu.

“Senin gözlerine n’oldu?”

Mamoru adamın söylediklerinden hiçbir şey anlamadı. Adamın şaşkın bakışlarla yardım edemeyeceğini anlaması iki saniye bile sürmedi. Mamoru sarı bir kataraktın gözbebeğini kapladığından habersiz yanından uzaklaşan adamın peşine takıldı. On metre bile gidemedi. Ufacık bedeni çırpınan bir kuşun kanat sesinin zayıflayan tınısıyla sendeledi.

Küçük oğlan’ın yarattığı yıkım yüz binlerce insanın ölümüne yol açmıştı. İnsanlık tarihinin en büyük vahşetinin yaşandığı Hiroşima sokaklarında cehennemi yaşayan Mamoru sendeledikten sadece üç dört adım sonra kaldırımın kenarına yığıldı. Körpe bedeninde canlanan kötülük, onun masumluğuna zarar vermeden toprakta yaşamaya devam edecekti.  Mamoru, milyonlarca insanın hayatını çalan basit bir hırsızmış gibi savaş çığlıkları atanlara inat anılacaktı bir duvar dibindeki bir mum ışığında.

Vahşeti gördüm. Kazındım insanlığa. Yarım asırdır kıvranıyorum milyonlarca parçamla. Sakat doğan bebeklerin bakışlarındayım, lösemi olan bir çocuğun dudağında, kıyamet çiçeklerinin ışkınlandığı noktadayım bir lanetli olarak. Ben Küçük oğlan’ım babasına ihanet etmeyen, babasının kötülüğüne içindeki kötülüğü kusan. Işığımın hevesine kapılıp kendini bir şey sanan Küçük oğlan benim. Yarım asrı iliklerinde beddualarla geçiren benim, evet Küçük oğlan.

Beni yaratan zihniyetin kölesi olan, yaptığına bin pişman Küçük oğlan.

O mu? Babam mı? Nerede mi?

Her lanetli cümlenin sonunda…

Semrin ŞAHİN

Koridor dergisinde yayımlanmıştır.

 
Toplam blog
: 25
: 244
Kayıt tarihi
: 10.10.11
 
 

1981 yılında Adana'nın Ceyhan ilçesinde doğdu.  On dokuz mayıs üniversitesi Türkçe öğretmenliğind..