Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '08

 
Kategori
Dünya
 

Güney Kore

Güney Kore
 

Kız kardeşim sergi yapımcısı. Aynı zamanda özel bir üniversite de öğretim görevlisi.

İşlerinden dolayı birçok ülkeye gitti, dönüşte bize ufak tefek hediyelerden ( tutumlu! bir oğlaktır kendisi :) ) daha büyük hediye olan, o ülkelerin kültürlerinden, insanlarından, yemeklerinden görüp biriktirdiklerini bize getirmesi.

Eskiler demişler ya ; - Yediğin içtiğin sende kalsın bana gördüklerini anlat. Bizde aynen öyle diyoruz zira yediğinde içtiğinde bir şey yok, kızcağız hep kilo verip geliyor :)

Paris, Milano, Belgrad ve bu şehirlere yakın birkaç şehir daha… Hepsinden az çok etkilenmiş o değişik kültürdeki insanlardan, yaşadıkları yerlerden, mesleği gereği gezip gördüğü tarihi zenginliklerden bahsetmişti.

Ama en fazla etkilendiği ülke geçtiğimiz hafta gittiği 7 bin küsür kilometre uzağımızdaki Güney Kore’ydi sanırım. Zira bayramın ilk günü döndü ve döndüğünden beri hiç durmadan anlatıyor :)) Çok mu güzel bir ülkeymiş, yemekleri mi çok güzel, ya da tarihi eserleri mi? Hayır, bizim ülkemizin güzellikleriyle tabi ki kıyaslanamaz, etkileyici olan insanlarının güzelliği. İnsanlarının insanlığı!

Önceden söz verilmiş bir sergi olduğundan müsait olmadığı halde, birazda uzak olmasının etkisiyle isteksiz giden kardeşim, katılan sanatçılardan bir hanım(Dış İşleri ancak birkaç bilet veriyor) ve organizasyonu yapan bir sanatçı daha… Sergiye katacakları işler dışında elleri boş , olsun da bitsin çabucak dönelim offf triplerinde gittikleri ülkede 20–30 sanatçı, konferans verecekleri üniversitenin dekanı, profesörü, eşleri, çocukları vs tarafından çiçeklerle karşılama, anlaşmada olmadığı halde kısıtlı imkânlarıyla 1 hafta bizim üçlünün ellerini ceplerine sokturmaksızın bir ağırlama. Otel masrafı, yol ücretleri, yemekler her şey… Ayrıca hediyeler vs.

Bizimkiler utançlarından yanlarındaki THY nin eşantiyonlarını vereleri gelmiş :)

Kardeşim diyor ki; - Yoldan geçen ilginç, yöresel aksesuarlar satan satıcıların ürünlerine bakıp beğeniyorduk, arkamızı dönüp yola devam ettiğimizde bir de bakıyorduk ki kafileden birisi beğendiklerimizi almış hediye ediyor. İtiraz etmeye kalksak tercüman hediye kabul etmemek hakarettir diye kestirip atıyor, otele dönene kadar bir şey beğensek de kimselere çaktırmıyorduk :)

Serginin kurulduğu kültür merkezinde boya olan elini yıkarken alyansını çıkarıp kenara koyan kız kardeşim bunu otel odasında gecenin 01, 00 inde fark ediyor ve çok üzülüyor, ağladı ağlayacak derken oda arkadaşı sanatçı hanım hemen profesörü arıyor.

İngilizce bilmeyen profesörün az buçuk İngilizce bilen kızı ve eşine durumu anlatıyorlar ama kardeşim yüzüğünün bulunacağından ümitsiz , çünkü kültür merkezinde o gün birçok okuldan gelen öğrenciler de var, çalışanlar, temizlikçiler vs :) Kesin gitmiştir diye düşünüyor haliyle :)

Bir saat sonra gecenin 02, 00 sinde profesörün eşi arıyor ve lobiye inmelerini rica ediyor, bizimkiler şaşkın koşa koşa iniyorlar ki ailece gelmişler ellerinde de yüzüğü sallıyorlar :) Evlilik, alyans, aile o kadar kutsal ki orada...Ve tabiki ev sahipliğinin sorumlulukları.

Bu ne misafirperverliktir, insana saygıdır ve o kamuya açık bir lavaboda o yüzüğe nasıl saatlerce kimse tenezzül etmemiştir şaşırtıcı değil mi?

Komşuları ve yıllarca savaştıkları komünizmle yönetilen kapalı kutu Kuzey Kore’ye nispeten demokrasiyle yönetilmesi, küreselleşmeden payını olumlu-olumsuz alıyor olması onların kültürlerini ve insanlıklarını kaybettirmeye sebep olmamış…

Ne güzel!

Ne güzel!

Sevgiler

 
Toplam blog
: 149
: 1089
Kayıt tarihi
: 24.08.07
 
 

Rakamlardan vakit buldukça harflere bulanan, okuyan, yazan bir mali müşavirim. Anneyim. Hayatı ya..