- Kategori
- Öykü
Günle dokunan

Kırklareli, Yakınlarımızı ziyaret ettiğimizde
Azalan ömrümüz
binek atlarla
çoğalır
Kulaklarında çınlayan sesti onu çağıran. Ozanın dizelerinde göz gezdirirken dudakları boş durmuyordu. Mırıldandı dizeleri gecenin yirmi dördünde. Bir yıl başka bir yıla akıyordu. Ağlamaklıydı. Gününü, dününü geçirdi bir bir usundan. Yalnızlığını duydu.
karanfil kokulu
gündönümü
kalır geride
İşte gün gecenin dönümünde hesap veriyordu. Ağlamaklı sesi hıçkırığa dönüştü birden. Kocasının paketlerle geldiği bir gündönümü akşamını anımsadı. Bu akşam geceye akarken armağanlar çıkacaktı paketten. Onlar tek tek açılacaktı sevinçle. Oğluna, kızına, kendine ulaşacaktı kocasının ellerinden. O anları hiç unutamıyordu. Ağlamaklı oluşu, hıçkırıkları o akşamları getiremiyordu geri.
- Bak oğlum bu senin, beğendin mi?
Yayıldığı odanın ortasından zıplayıp babasının boynuna atladı. Ulaşamayan kollarıyla sıkı sıkı sarıldı babasına.
-Dur, oğlum beni boğacaksın. Bak bunlar da annenin, ablanın.
Evde uçuşan mutluluk rüzgarı beyaz camda “kadınım” şarkısıyla hüzünlendi. Söylenecekler başlamamıştı daha mutlu evin odalarında. Çocuklar yataklarına çekildiğinde karısıyla baş başa kaldı. Uzanıp gecenin yarısını geçtiğini fısıldadı kulağına karısının. Biliyordu özlemlerini kocasının. Bekletmeden yanına oturdu. Yine olmadık sözler söylediler fısıltılarla. Yine bedenleri utandırmadı onları. Duygular ayaklanınca diriliyordu beden de! Kadınlığını yaşattığı bir uzun gecede mutluluğu çocuklarıyla sürdüreceklerine söz verdiler yeniden.
yaşanası gençliği
bilmek kolay mı
Geride kalan yıllar her gün uzaklaşıyordu yalnızlıkla. Ahlar, vahlar çoğalıyordu yaşamında. Güzellikler açan bedeni yenik düşmüştü zamana.
yaşanası günlere
hep beraber
merhaba demek
umudu ile yaşamak
bir başka güzel
Verilen sözler tutulmadı. Dizeler boynu bükük kaldı. Kimdi oyunu bozan. Yaşam oyun muydu?Kim bilir belki de öyle. Uzun gecelerde yalnızlıklara başlayalı kaç yıl olmuştu. O sıcak akşamlar, aşka dönüşen geceler nerede kalmıştı? Kim şaşırtmıştı bizi? Kadın erkekten habersiz duyuyordu yüreğinde geçenleri. Erkeğin de aynı duyguları ayrı kentte de olsa duyması zor olmasa gerekti. Gecenin birinde sorguladı durdu kendini kadın, sorular sıraladı kendine. Artık bir başka bahar yoktu yaşamında.
Oysa akşamı şenlendiren torunu, damadı, kızı vardı yanı başında. Ama onsuzluk tak etmişti kadına. İşte yine o gecelerin birinde kulağına düşen sesi duruyordu yüreğinde kocasının:
ömrümüzün uzağında
karanfil açardı ya
yine öyle olmayacak
biliyorum
Kocasının sesi düşle gerçek arasındaydı. Artık aldatıldığını düşündüğü yıllar çok uzaktı bu akşama. Gecenin ortasında çocukları uyuttuğu saatte yatağında yükselttiği sesi dünde kalmıştı. Tadında bırakmadan diklendiği kocasına haksızlık yaptığını düşünüyordu kimi kez. Sonra aldatıldığını getirip dayattığı gecenin orta yerinde ayrı yataklarda sabahladılar. O gece, oğlunu da çekip aldı elinden. Oğlu babasıyla birlikte başka kente göçtüler. Oğlunun gündönümlerinde kentler arası birkaç kez gelişi sonlanmıştı. Belki de babası izin vermiyordu.
O uzun gecede yeniden hesaplaştı kendisiyle. Torununun, kızının, damadının yalnız bırakmadıkları o gece. Ayrı kentlerde yaşadıkları bu saatte kiminle olduğunu düşledi eski kocasının. “Yine eski huylarımı bırakmıyorum.” diye de yaptıklarını anımsadı. Kendisine, “Söylenmeyeceğim iki de bir.” diye söz verişleri tutamadığı gibi. Kadınlık onuru sayıyordu varsayımları. Bağışlamayı denemediğine hayıflandı hep. Kızına sık sık öğütleri, kocasını hoş tutmasını istemesi dün yaşadıklarının özeti miydi? Torunu onun için gönül eğlencesiydi. Aldığı armağanlar karşısında atlayıp anneannesini kucaklaması, sıkı sıkı sarması anneannesine yetiyordu. Gündönümü akşamı ağlamaklı sızlanışları denemedi bu kez.