- Kategori
- Anılar
Gurbetistan'dan insan manzaraları (1)
Yeşil çuhalı masaların usta zarcısı Cavcav İsmail şöyle anlatıyordu: "Kumar bu abi, kumar! Ateşten gömlektir senin anlayacağın. Kim giyerse yakar, tutuşturur. Biraz da maça ister, karanfilin sıkı olacak yani. Biz, kumarcı adamız, doğuştan kumarbazız. Bakma adam dediğime, yatacak yerimiz yok bizim, biliyorum. Ama ne yaparsın ki kanımıza işlemiş bir kere.
Şöyle böyle yedi senedir izine gidemiyorduk memlekete. Oğlanların küçüğü koca kazık oldu, henüz Türkiye'yi görmüş değil. Hadi beni boş ver ama bizim köroğlunun ve çocukların burnunda tütüyordu memleket. Kumar belası işte, ha bu sene, ha gelecek sene derken geçti seneler.
Geçtiğimiz yaz dengine geldi. Bankadan 15 bin Euro kredi koparınca eve gittim hemen. 'Hazırlanın len, izine gidiyoruz' dedim. Sorma abi, bizim ev bayram yerine döndü. Köroğlu sevincini belli etmiyor ama çocuklar iyice kudurdu. Biri kucağıma atlar, öteki boynuma sarılır, en küçüğü de sırtımda tepinir.
Uzatmayalım abi, aynı gün alışverişler yapıldı, hediyeler falan alındı. Eli boş gitmek olmaz tabii. Arabayı akşamdan yükledim, her şey tamam. Feribot tufalarına gelmem ben! Vurucam Macar'dan, Romen'den, ver elini Bulgar, Kapıkule, derken İstanbul... Gözünü sevdiğimin İstanbul.
Akşam yemeğini yer yemez yattım ben. Kolay değil tabii, 2.500 kilometre direksiyon sallayacağız. 'Beni saat üçte kaldırın' dedim bizimkilere. Sabah serinliğinde yola çıkmak en iyisi.
Dediğim gibi beni kaldırdılar. Bizim köroğlu hiç uyumadan hazırlıklara devam etmiş. Valizleri, yol nevalesini bir güzel hazırlamış. Çocuklar dayanamayıp uyumuşlar. Onları da kaldırdı bizim hanım, ufak bir kahvaltı yapıp hazırlandılar.
'Bismillah' deyip kuruldum direksiyona. Cepte 15 bin Euro... Bizim avradın derdi hısım akrabayı görmek. Çocuklar denizde nasıl eğleneceklerinin hesabını yapıyorlar. Ufak oğlan, denizin ne olduğunu bile bilmeden seviniyor, görmedi ki evladım. Ne yalan söyleyeyim, benim de burnumda Kumkapı tütüyor. Mahalledeki arkadaşlarla birlikte balıklı, fasıllı ve bol rakılı bir masaya oturmayalı seneler olmuş. Hep bu kumar davasına abi.
Direk otoyola çıkmak varken, şehrin içinden vurdum. Aceleye lüzum yok, tadını çıkara çıkara değil mi abi? Hani Berlin caddelerinde bir tanıdığa rastlarız da, 'Hayırola?' diye sorarlar. Biz de gerine gerine 'Memlekete izine gidiyoruz' deriz. Sabahın köründe kime rastlayacağız ki? 'Desinler' yapıyoruz aklımızca.
Biz böyle aheste aheste yol alırken, bir de baktım Topal Hacı'nın bitirimhanesinin önünden geçiyoruz. Şeytan dürttü abi! Nasıl oldu anlayamadan tak, sağa çektim arabayı. Araba çalışır vaziyette, kontak anahtarı üzerinde yani. Bizim köroğluna, 'Dur şuradan iki paket cigara alayım' dedim ve daldım bitirimhaneye.
Baktım, büyük kumar dönüyor abi. Millet can alıp can veriyor. Hem otomattan cigaraları çekiyorum hem de masayı kesiyorum. Beni görünce uzun bir 'Oooo!' çektiler abi, 'Buyursana Cavcav' dediler. Kanıma girdiler abi, beni tahrik ettiler.
Bizim cepte 15 bin Euro... Araba dışarıda çalışır vaziyette... Arabanın içinde çocuklar ve köroğlu... Masada uçuşan yüzlükler, beşyüzlükler... Çok değil, iki zarda izni bedavaya getirmek var! Götü boklu iki düşeş, bankanın kredisini bile öder. İki zarda abi, iki zarda makus talihi yenmek de var!
On dakikada olup bitti her şey. Ben kötü zar salladım, gitti paranın yarısı. Adanalı Muzaffer'in dübeşi de paranın diğer yarısını götürdü. İki zarda abi , iki zarda Adem baba olduk.
Bitirimhaneden çıkıp bindim arabaya. Bir U dönüşü, aynen eve. Çaktırmadan bizim köroğlunu kesiyorum. Her şeyin farkında. Buna rağmen renk vermiyor. 'Hazırlanın len, izine gidiyoruz' dediğimde de renk vermemişti. Ağlasa, bağırsa, 'Ömrümü yedin, bitirdin' diye ilense öyle bir rahatlayacağım ki, ama susuyor. Heykel gibi hareketsiz.
İki zarda verdiğim para bana koymuyor abi, köroğlunun bu halleri bitiriyor beni. Çocuklar ancak eve varınca anlıyorlar meseleyi. Analarına çekmişler, onlarda da tıs yok.
Kumar bu abi, kumar. Ateşten gömlektir senin anlayacağın. Biz kumarcı adamız, kumarbazız doğuştan. Kanımıza işlemiş bir kere."
Yeşil çuhalı masaların usta zarcısı Cavcav İsmail böyle anlatıyordu.